YAZARLAR

Erdoğan bir şey diyor, duyuyor musunuz?

Tablo değişmedikçe Erdoğan’ın istediği o karnenin mührünü de muhalefet basacak bu gidişle! Sonrası ise herhalde sandıktan sandığa ve garantici muhalefet aktörlerinin tümden itibarsızlaşması olacak. Bunun olması için epey gayretli görünüyorlar çünkü…

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimi kazanmış olmanın getirdiği rahatlıkla ama 'rahatlamadan' bir şey diyor sürekli. 31 Mart 2024 seçimlerini işaret ederek başlıyor söze ve devam ediyor: “Genel başkanlarının olmadığı bir parlamento var şu anda. Niye? Pazarlık yaptılar, her birine seni cumhurbaşkanı yardımcısı yapacağım derken kendileri açıkta kaldı. Bu anlayış müflistir, iflas etmiştir. İşte şimdi sadece ve sadece kendi işimize bakıyoruz ve Allah nasip ederse 31 Mart'ta yerel seçimlerde alacağımız zafer karnesiyle ülkemizi çok daha farklı istikamete yürüteceğiz.” 

***

2019 yerel seçimlerinde kaybedilen 11 büyükşehir belediyesinin travmatik etkisi ağır olmuştu iktidar için. Özellikle İstanbul’da -üstelik iki kez- yenilmek Cumhur İttifakı iktidarının geleceği için karanlık günlere işaret ediyordu. Bunu, muhalefet de iktidar da gördü ve 2023 seçimlerine bu çerçevede hazırlanıldı. Ancak alınan sonuç ortada... O zaman herhalde 2019’un ardından ortaya çıkan tabloyu daha iyi okuyanın iktidar olduğunu söylemek yanlış değil. Binali Yıldırım’ın ‘her makam için profesyonel aday’ olmaktan çıkarılması, Cumhur İttifakı seçim mimarisinin yeni katılımların da maksimum derecede faydalı olacak şekilde planlanması, bakanlık makamında yıpranmış isimlerin 'vekillik'le kenara alınıvermesi gibi birçok kritik noktada doğru hamleler yapıldı ve karşılığı alındı.

Muhalefet içinse yerel seçimde ve büyükşehirlerde "tutan" beş benzemezler ittifakı projesi, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerinde başarıyı getirmedi. Üstelik muhalefetin kendisinin ‘tarihi’ ve ‘kritik’ olarak adlandırdığı bu seçimlerin ardından görüldü ki, kaybetme durumunda ne yapılacağına dair hiçbir hazırlık yokmuş…

***

"Hazırlık" ne kelime! Dağılma-dağınıklık görüntüsü verme konusunda gayet üstün bir performans sergilendi 28 Mayıs’tan bugüne kadar. Cumhurbaşkanı adayının 'kaybedersiniz ne yapacaksınız' sorusuna 'kaybetmeyeceğiz' dışında yanıt vermemesinin kerameti ise şimdi şimdi görülüyor ki, "biraz zaman geçsin de yüzde 48 oy az değil, 25 milyonu 35 milyon yapacağız deriz" diyerek uygun görüldüğü kadar değişimle devamdan başka bir şey değilmiş.

***

Mevcut durum ana muhalefet partisi için gerilimli, yıpratıcı, kazananın da kaybedeceği bir kurultay sürecine işaret ediyor. Kazananın da kaybedeceği diyoruz, çünkü seçim sürecinde muhalefet adına öne çıkan hemen bütün isimlerin kendi taraftarları da dahil olmak üzere toplum genelinde bugüne kadar topladıkları bütün olumlu puanları kaybetmeye başladıkları bir durumla karşı karşıyayız. Değişimi kendisi dışında tarif ederek koltuğa yapışmış görünen de var, değişim diyen ama kendisini ortaya atma konusunda ağır, tereddütlü, garantici gitmeye çalışan da… Bu durumun yerel seçim öncesindeki bir genel başkanlık yarışıyla sonuçlanması ve kazanan kim olursa olsun muhalefeti derleyip toparlayıp 31 Mart 2024’te sandığa hazır hale getirmesi kolay görünmüyor. Ki o ‘derlenip toparlanma’nın nasıl olması ya da olmaması gerektiği de ayrı bir tartışma konusu. Ümit Akçay’ın Gazete Duvar’daki meseleye dair son yazısını kaçırdıysanız buradan bir kez daha dikkatinize sunalım… 

***

Sonuçta Erdoğan her kürsüye çıktığında, "biz kendi oyun planımızı uygulamaya devam edeceğiz" diyebiliyor rahat rahat. Ve 31 Mart 2024’te ‘zafer karnesi isteyebiliyor’. Muhalefet aktörleri kendisine bu şansı tanıdı çünkü ve tanımaya da devam ediyor: İstifa edemeyerek, açıkça iddiasını ortaya koyamayarak, dün seçim kazanmak için en iyi yol olarak anlattıklarını bugün hata olarak mahkum ederek ya da yenilgiye rağmen yapılanlara toz kondurmayarak…

Tablo değişmedikçe Erdoğan’ın istediği o karnenin mührünü de muhalefet basacak bu gidişle! Sonrası ise herhalde sandıktan sandığa ve garantici muhalefet aktörlerinin tümden itibarsızlaşması olacak. Bunun olması için epey gayretli görünüyorlar çünkü…

Dilek Doğan'ın ağabeyi Emrah Doğan (solda), 5 yıldır cezaevinde.


Acılardan sürekli yeni acılar çıkarılabilen ülke…

Son 10 yıl içerisinde o kadar acı ölümler yaşadık ki… Geriye dönüp baktığımızda her bir sayfadaki acının bitmediğini ve tekrar tekrar depreştirildiğini görüyoruz üstelik.  

Son örnek, 2015 yılında kapısını açtığı polisin kurşunuyla öldürülen Dilek Doğan’ın yurt dışında yaşayan kardeşi Mazlum Doğan’ın ölümü oldu. Dilek Doğan’ın öldürülmesinin ardından hakkında açılan soruşturma ile 5 yıldır cezaevinde tutulan diğer ağabeyi Emrah Doğan’ın, Mazlum Doğan için düzenlenen cenaze törenine katılmasına izin verilmemiş. Gerekçe? Güvenliğin sağlanıp sağlanamayacağı konusunda jandarmadan gerekli süre içinde bir yanıt gelmemesi… 5 yıldır cezaevinde tuttuğu ve gizli tanık beyanlarına dayanarak 20 yıl hapis cezası verdiği Emrah Doğan’ın kardeşinin cenazesine katılıp katılamayacağına bile cevap veremeyen bir düzenin adil olduğu söylenebilir mi?

Dilek Doğan’ı öldüren polisin en fazla 15 gün hapis yatacağını bilirken üstelik…