Erdoğan hangi ara 'yeşilci' oldu?
Türkiye’de sermaye, doğa aşkından değil kendi geleceği için iklimle uyumlu politikaların hayata geçirilmesini bekliyor. Ticaret Bakanlığı "Yeşil Mutabakat Eylem Planı”nı açıkladı, Cumhurbaşkanı genelgesiyle "Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu” kuruldu. Ancak iklim kriziyle uyumlu politikalar üretmek için Ticaret Bakanlığı’nı görevlendirmek, korumacı değil kalkınmacı anlayışın pek değişmeyeceğinin kanıtı.
AKP lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan, son zamanlarda yeşil dönüşüm, hatta yeşil devrimi daha çok telaffuz eder oldu. Yeşil dönüşümden kasıt, her alanda iklim kriziyle uyumlu politikalar üretip uygulamak. Oysa iktidarın doğaya bakışı, politikası daha ziyade doların yeşiline endeksli. Peki Erdoğan’ın sözleri ciddiye alınmalı mı?
AKMHP iktidarı değil ekolojik yıkımı yavaşlatıp durdurmak, her gün başka bir yıkımı teşvik etmekle meşgul. Bir çırpıda ilk aklımıza gelenleri sıralayalım: Kanal İstanbul, Hasankeyf, Kaz Dağları, Munzur, Marmara Denizi...
Hukuksuz orman kesimlerinden tarihi-doğal alanlara uzanan talana, kanalizasyonu denize boşaltmaktan zehrini doğaya salan santral ve fabrikalara, kentteki son yeşil alanların betonlaştırılmasından çarpık yapılaşmaya, Türkiye, iklim krizine karşı yapılmaması gereken ne varsa, hepsini yaptı, yapıyor. Eleştirenlere verilen karşılık, gülünç ötesi: Şu kadar fidan diktik, en çevreci biziz!
İyi de şimdi ne oldu da CB Erdoğan, kendi tabiriyle “yeşil kalkınma devrimi”ni Türkiye’nin en kritik 2053 hedefleri arasında sayıyor? Altı yıldır adı bile anılmayan Paris İklim Anlaşması, şimdi Meclis’e getiriliyor? AKMHP iktidarı -ittifakın tüm temsilcileri ekolojik talanın sorumlusu- “yeşil dönüşüm” konusunda samimi olabilir mi?
Samimiyet aramıyoruz ama bu iş, mecburiyet haline dönüştü. ABD’den Çin’e, Avrupa’dan Hindistan’a, uluslararası kurumlardan ve sermayeye, kör topal da olsa karbon salımını kısıtlamak için adımlar atılıyor. Sanayi devrimi nasıl bazı ülkelerin sıçramasına, bazılarını ise sömürülen, yoksullaşan coğrafyalar haline getirdiyse, benzer bir durum da şimdi yaşanıyor.
Yeni bir çağın eşiğindeyiz. Yeşil dönüşüme sözde değil özde uyum sağlayan, doğayı korumayı başaran, buna uygun yeni politika ve teknolojiler üretenlerin ayakta kalacağı... 19 ve 20. yüzyıldan kalma doğal kaynak ve insan sömürüsü modelinden çıkamayan ülkelerin, iklim afetlerinin şiddetlenmesiyle tepe aşağıya çakılacağı bir döneme girdik.
ABD, 2030’a kadar satılan otomobillerin yarısının elektrikli olmasını hedefliyor. 2060’a kadar “karbon nötr” olmayı hedefleyen Çin, yurtdışındaki termik santrallerin yapımına son vereceğini duyurdu. Ne kadar gerçekçi, göreceğiz. Hindistan, iklim dostu yakıtlar için 1,35 trilyon dolarlık yeni bir altyapı planını devreye alıyor.
2030’a kadar karbon emisyonunu yüzde 55 azaltma hedefini açıklayan AB ise temmuz ayında iklim yasasını ilan etti: Uçak yakıtlarının yasaklanmasından petrol ve dizel araba satışının 20 yıl içinde yasaklanmasına, pek çok yenilik gündemde.
Türkiye gibi AB’ye ihracat yapan ülkeleri yakından ilgilendiren bir konu da “karbon sınır vergisi”nin gündeme gelmesi. Buna göre AB; çelik ve beton gibi ürünlerin ithalatında AB dışındaki imalatçılara daha fazla vergi uygulayacak.
Türkiye’de sermaye, doğa aşkından değil kendi geleceği için iklimle uyumlu politikaların hayata geçirilmesini bekliyor. Ticaret Bakanlığı "Yeşil Mutabakat Eylem Planı”nı açıkladı, Cumhurbaşkanı genelgesiyle "Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu” kuruldu.
Ancak iklim kriziyle uyumlu politikalar üretmek için Ticaret Bakanlığı’nı görevlendirmek, korumacı değil kalkınmacı anlayışın pek değişmeyeceğinin kanıtı. İktidarın “eylem plan”larından anladığı, kâğıt üzerinde havalı sözlerden ibaret. “Çalışma grubu” da pek sevilen bir deyim. Ancak tek adam rejiminde çoğu işlevsiz, “dostlar alışverişte görsün” tadında, sonuçsuz toplantılar anlamına geliyor. Ne de olsa “Reis” her şeye karar veriyor; sermayedarları, medya kuklaları, valileri, kayyımları, yargısı, polisiyle tek başına bir devlet o!
Yeşil mutabakat da, yeşil dönüşüm de Türkiye’deki mevcut yönetim anlayışıyla “yeşil göz boyama” olarak tezahür etme tehlikesini taşıyor. Emine Hanım’a emanet edilen bir Çevre Ajansı, poşetten para toplama, orman kesip peyzaj çalışması yapma, koruma alanlarını Turizm Bakanlığı’na teslim etme ve eş dost kapitalizmini sürdürmekten ibaret bir çevre anlayışı, nasıl değişecek?
Muhalefetin bir yeşil dönüşüm vizyonu, iklim krizi konusunda bir fikri ve eylem planı var mı derseniz... Kürt sorunu var mıdır yok mudur, HDP meşru mudur değil midir, kim Cumhurbaşkanı kim başbakan olsun tartışmalarına bakacak olursak, yok.
Okuma önerileri:
-ABD’nin 2030’a kadar otomobillerin yarısını elektrikli araca çevirme planı: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58073490
-Cumhurbaşkanı’nın “yeşil” açıklamaları: https://www.aa.com.tr/tr/gundem/-cumhurbaskani-erdogan-turkiye-iklim-degisikligi-konusunda-yeni-ve-tarihi-bir-adim-atiyor-/2376243