Erdoğan kardeşlerini satıyor mu?
Mısır-Körfez bloku artık bırakın Erdoğan’ın sert güçle macera aramasını, Türkiye’nin yumuşak güç faaliyetlerine bile tahammülsüz.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “katil” ve “darbeci” diyerek 8 yıldır yüklendiği Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi ile barışmanın yollarına epey gül döküyor. Şahsından sözcülerine herkes Mısır’ın önemini fehmeden demeçler verip duruyor.
İstihbarat düzeyindeki temasların diplomatik düzeyde gelişmesi için ‘olumlu gündem’ vurgusu yapıyorlar. Libya’daki Türk askeri varlığı ve İhvan’ın (Müslüman Kardeşler) Türkiye’de himaye edilmesi iki ülke arasındaki temel sorunların başında geliyor. Kahire yolunu açmak için İstanbul merkezli İhvan kanallarına biraz ayar verdiler. İlk ‘olumlu gündem’ bu! 2013’te feshettikleri Mısır ile Türkiye arasında parlamento dostluk grubunu yeniden kurdular. Bu çok heyecan yaratmadı. Ve NATO’nun Mısır’la ortaklık programı üzerindeki Türkiye vetosunu kaldırdılar. Mısırlılar meraklı bakıyor sırada ne var diye! Çünkü adım atmak zorunda kalan belli.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ramazan’ı vesile yapıp mevkidaşı Semih Şükri’ye tebrik telefonu açtı. Anlaştılar; bugün yarın Türkiye’den bir Dışişleri heyeti Kahire’ye gidecek, dosyalar masaya konulacak.
Bu arada Erdoğan’ın İhvan’a yapılan darbeye karşı dört parmak işaretiyle simgeleştirdiği Rabia biblosu hâlâ çalışma masasında duruyor mu? Merak işte! Son kongrelerde Rabia işaretini yapmaya devam etmiş, salonda yapmayanları da uyarmıştı. “Bunun Mısır’la ne alakası var” da diyebilirler…
***
Doğu Akdeniz’deki kilitlenme ve Libya’daki çetin belirsizlik karşısında yol almak için Mısır’la paslaşmanın elzem olduğunu anlamış vaziyetteler. Libya’da birbirini gözeten yeni siyasi yönelim sayesinde buradan bir dikiş tutturabilirlerse başka alanlarda da yeni sayfalar açabilirler. Fakat artık iyice anlaşıldı ki, Mısır’ı 2013’ten beri oturduğu ortaklık ekseninden ayrı düşünerek Kahire ile normalleşmek mümkün değil. Eğer Kahire’den koşullar geliyorsa bunun aynı zamanda Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) beklentilerini yansıttığını düşünmek gerekiyor. Haliyle Kahire ile müzakere aynı zamanda Riyad ve Abu Dabi ile müzakere demek. Suudi-Emirlikler ikilisi Türkiye dosyasını şimdilik Mısır’a havale etmiş gözüküyor. Erdoğan’ın pek çok cephede sıkışmışlığını kullanıp Mısır karşısında ne kadar geri adım atacağını görmek istiyorlar. Ve rahatlar çünkü kendilerini taviz vermesi gereken taraf konumunda hissetmiyorlar. Libya’da Halife Hafter üzerinden çözüme gitme konusunda Kahire-Abu Dabi arasında görülen ayrışmaya “Türkiye karşıtı eksen çözülüyor” diye abartılı anlamlar yüklediler. Ancak Mısır’ın kendi özgül ağırlığını kazanma çabası bilinse de Türkiye’ye karşı izlenecek siyasette aralarında bir paslaşma var. Türkiye’den duyulan rahatsızlığın ‘Arap meselesi’ olarak çerçevelenmesi, bunun Arap Birliği’nde bir tepkiye dönüştürülmesi ve çözümün ortak Arap yaklaşımında olacağını söylemeleri boşuna değil. Meselenin bir ‘paket sorun’ olarak görülmesi hepsinin işine geliyor.
***
Türk Dışişleri’nin Kahire ziyaretinin hazırlıkları sürerken taraflar kendi kalelerini tahkim etmeye bakıyor. Mesela İhvan heyeti 21 Nisan’da Ankara’da temaslarda bulunup kendi durumlarını açıklığa kavuşturmaya çalıştılar. Temasların muhalif güçleri buluşturan ‘Mısır Dernekleri Federasyonu’ adı altında yürütüldüğü açıklandı. Ama heyette Mahmut Hüseyin, Hammam Ali Yusuf ve Mithat el Haddad gibi İhvan’ın ağır topları vardı. İhvan perde kullanmada usta. Anadolu Ajansı, İhvan Rehberlik Konseyi Başkan Vekili İbrahim Munir’in bu konudaki açıklamasını geçti. İhvan dahil Mısırlı muhalif örgütlerin temsilcilerinin Türkiye tarafından siyasi mülteci olarak kabul edildiği vurgulandı. Halbuki resmi tanımda hepsi misafir. Munir, "İhvan olarak, Türkiye’ye teşekkür etmeyi borç biliyor, tüm yasalara, yönetmeliklere ve geleneklere saygı duymanın yanında ülkenin istikrarına ve güvenliğine halel getirmemeyi teyit ediyoruz" dedi. Bu açıklamayı yaptıran şey sıkıntıdır, korkudur. İhvan durduk yere Türkiye’nin yasalarına bağlılıktan bahsetmez. Ve tabii İhvan’ın doğal müttefiklerine mesajlar vererek Erdoğan üzerinde çevre baskısı kurmaya da çalışıyor olabilirler.
Arap medyasına göre Kahire aranan İhvan liderlerinin teslim edilmesini ve İstanbul merkezli medya savaşına son verilmesini istiyor. İhvan ise bunun olmaması için garanti arıyor. Sky News Arabiya’nın iddiasına göre örgüt liderleri, bir süredir Erdoğan’ın İhvan dosyasından sorumlu başdanışmanı Yasin Aktay’dan randevu istiyordu. Talep birkaç kez reddedildi.
Erdoğan, Sisi’nin taleplerini yerine getiren lider görüntüsü vermek istemez. Kardeş kardeşe bu meseleye çözüm bulmayı tercih eder. Bu durum bile AKP-İhvan ilişkilerini 2011 öncesine çekebilir. Yani İhvan’ın AKP’ye güvenmediği, hatta laiklik tavsiyesinden rahatsızlık duyduğu eski çizgiye. Karşılıklı anlayışa dayalı bir formül bile Arap hafızasına bir satış işlemi olarak girebilir. Şimdiden Arap medyasında “Erdoğan güvenilir ortak değil” yorumları çıkmaya başladı. Kimse Erdoğan’ın İsrail’den tazminat parasını aldıktan sonra bu çözüme razı olmayan Mavi Marmara ekibine "Bana sorarak mı gittiniz" diye çıkıştığını unutmuş değil.
***
Karşı cephede de safları sıklaştırma çabasını görüyoruz. Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed (MbZ) başkanlığında BAE heyeti 24 Nisan’da Kahire’deydi. Şark’ul Evsat’a göre Sisi tarafından ağırlanan MbZ bölgesel krizlerle başa çıkma konusunda koordinasyon içinde olma arzusunu dile getirdi. Sisi de ziyaretin stratejik işbirliği yolunda önemli bir ivme sağlayacağını kaydetti. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Bassam Radi’ye göre Arap ulusal güvenliğini korumak ve bölge ülkelerinin egemenliğine yönelik yabancı müdahaleyle yüzleşmek için iki ülke arasında işbirliği ve koordinasyonun en üst düzeye çıkarılması kararlaştırıldı. Radi bölgesel konularda fikir birliğinin sürdüğünü de vurguladı. Bu görüntüyü, Ak Saray’ın sözcüsü İbrahim Kalın’ın uzattığı zeytin dalına Riyad’ın verdiği karşılıkla birlikte okumak gerekiyor. O karşılık 8 Türk okulunu kapatma kararının resmen tebliğ edilmesiydi. Kalın hemen öncesinde Kaşıkçı cinayetiyle ilgili Suudi mahkemesinin kararını saygıyla karşıladıklarını belirtip "Olumlu bir gündemle Suudi Arabistan’la ilişkileri tamir etmenin yollarını arayacağız" demişti. Bir de ticarette yüzde 98 azalmaya yol açan gayri resmi boykotun sona erdirilmesi temennisini dile getirdi. Erdoğan’ın ekibini böylesi rica makamında görmek Suudiler için paha biçilmez bir görüntü.
***
Mısır-Körfez bloku artık bırakın Erdoğan’ın sert güçle macera aramasını, Türkiye’nin yumuşak güç faaliyetlerine bile tahammülsüz. Okullarla ilgili karar bunun göstergesi.
Kuşkusuz Erdoğan’ın hissettiği baskı kadar olmasa da karşı ekseni de zorlayan yeni faktörler var. Biden yönetiminin Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı Kaşıkçı cinayetinden sorumlu tutan CIA raporunu açıklaması, İran’la nükleer müzakerelere dönmesi, Yemen’in bataklığa dönüşmesi Suudi-Emirlik ikilisinde bir yalnızlık duygusu ve tedirginlik yaratıyor. Körfez’in İsrail ile balayı süreci de bu tedirginliği çok azaltmıyor. Türkiye ile ilişkilerin eskiye dönmesi bu tür bir zeminde üzerinde durabilecekleri bir teklif. Türkiye’nin Nil üzerindeki Rönesans Barajı nedeniyle Mısır’ın handiyse savaş ilan ettiği Etiyopya ile ilişkileri artırması da Kahire’de kötü senaryoları çağrıştırıyor. Libya’da Türkiye ile restleşmenin bu ülkeyi böleceği, İhvan çizgisinin Trablus tarafında hakimiyetini perçinleyeceği ve Türk askeri varlığının kalıcı olacağı öngörüsü de Kahire’nin kaçındığı bir diğer senaryo.
Bu faktörlere rağmen kendilerini Ankara’dan taviz koparabilecek durumda görüyorlar. Bir şey daha; Erdoğan’a güvenemeyeceklerini ikide bir kendi medyaları üzerinden söylüyorlar. Mısır 'sözlere değil eylemlere bakacağız' diyor. Suudi-Emirlik ikilisi de evvela Kahire-Ankara hattındaki normalleşme denemelerinin Türk dış politikasının seyrine nasıl yansıyacağını görmek istiyor. Bir nevi “hadi test sürüşüne” demeye getiriyorlar.
Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz; Somali’deki üsle Afrika Boynuzu’na vaziyet edebileceği vehmine kapılan, Katar’daki üsle Körfez’de alternatif güç olduğunu düşünen, Sevakin Adası’na üs planıyla Kızıl Deniz’in efendisi pozlarına bürünen, Libya’da üslenip Kuzey Afrika’daki dengeleri bozacağını hesaplayan, Doğu Akdeniz’de suları köpürtüp “Büyük oyunu bozdum” diyen, Orta Doğu’da köpürtülmüş İhvan kuşağı üzerinden emperyal hesaplar yapan ve bütün bunlarda ilişkiler ağını parçalayan AKP’nin Türkiye’yi sürüklediği çıkmazdır bu! Herkes normalleşme tekliflerine bir bohça şartla yanıt veriyor. Az hesap çok hata Türkiye’yi liste dayatılan ülke durumuna soktu vesselam.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Rusya niye ‘Türkiye işgalci’ dedi? Ve Suriye’de birkaç senaryo… 18 Kasım 2024
Dünya barışını fanatikler sağlayacak: 'Tanrı Orta Doğu’yu Korusun!' 14 Kasım 2024
Erdoğan, Trump’ı yine tongaya düşürür mü? 11 Kasım 2024
Trump döndü, ABD iç savaştan sıyırdı... Ya dünya? 07 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI