Erdoğan: Sosyal medya denen mecralarda kullanılan dil Türkçe için felaket habercisi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sosyal medya denen mecralarda kullanılan dil Türkçemiz için tam bir felaket habercisidir. Lisanımızı tehdit eden bir diğer unsur ise yabancı kelime kullanma hastalığı” dedi.
DUVAR - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe'de düzenlenen "Yunus Emre Yılı Görsel ve İşitsel Medyada Doğru Türkçe Kullanımı Ödül Töreni"nde konuşma yaptı.
"Geçtiğimiz seneyi vefatının 700'üncü yılı münasebetiyle Yunus Emre ve Türk Dili yılı olarak ilan etmiştik" diyen Erdoğan, "Bu kapsamda medyada Türkçenin doğru kullanımını teşvik etmek için düzenlenen ödül töreni vesilesiyle sizlerle beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Arı, duru, tertemiz Türkçenin temsilcisi Yunus Emre'yi gündeme getirdikleri için Radyo Televizyon Üst Kurulu, Türk Dil Kurumu ve Yunus Emre Enstitüsü yönetimlerine şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şu şekilde:
DİLİNİ YAŞATAMAYAN BİR MİLLET YOK OLUR: Üstat Necip Fazıl, 'Bir milletin edebiyatı yoksa o millet de yok demektir' diyor. Meşhur bir Fransız yazar ise milleti şöyle tanımlıyor: 'Edebiyatı olan topluluk'. Terör sadece insanların canına, malına, özgürlüğüne kast etmekle olmaz. Milletlerin varlığının ve devamlılığının teminatı olan dilini, edebiyatını, kültürünü bozmak da bir çeşit terördür. Türkiye maalesef her iki teröre birden maruz kalmıştır. Dilini yaşatamayan bir milletin önünde sonunda inancı dahil benliğini oluşturan değerlerini birer birer kaybederek yok olması kaçınılmazdır. Bunun için hep önce dil diyoruz.
DİLİ YAŞATMADAN GÜVENLE GELECEĞE BAKAMAYIZ: Türkçemizi yaşatmadan milletimizin geleceğine güvenle bakamayız. Medya, diğer pek çok mesele gibi dilimizin korunmasının ve doğru şekilde yeni nesillere aktarılmasının da ana mecrasıdır. Medyada doğru Türkçe kullanımıyla ilgili hassasiyeti çok yerinde görüyor, bu konuda emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum.
BÜTÜN DİLLER İNSANLIĞIN ORTAK HAZİNESİDİR: İnsani ruhi faaliyetlerinin mahsulü olarak kabul edilen dil insanlık tarihi kadar köklü maziye sahiptir. İslam başta olmak üzere hak dinler, dilin insana yüce yaratıcı tarafından öğretildiğini bildirirler. Hz. Adem ile Hz. Havva validemizden beri insanoğlu yeryüzüne dağılmış, zamanla farklı kavimler, farklı diller, farklı kültürler ortaya çıkmıştır. Bugün dünya üzerinde konuşulan 3 binden fazla dil olduğu biliniyor. Bize düşen bunu bir ağacım dalları, yaprakları olarak görüp insanlığın ortak hazinesi telakki etmektir.
LİSANLAR AYRIŞTIRAN DEĞİL KAYNAŞTIRAN VASITLARDIR: Farklı lisanlar bizi ayıran değil insanlığı buluşturan, tanıştıran, kaynaştıran vasıtalardır. Elbette her insan estetikle örülmüş bir şiirdir adeta. Hiç şüphesiz kendi dilimiz, Türkçemiz bir başka güzeldir. Çünkü Türkçe bizim ana dilimiz, ata mirasımız, istikbal güvencemizdir. Türkçenin her kelimesi bizim için paha biçilmez mücevherdir. Orhun Abideleri'nin yazıldığı dönemden günümüze kadar bu dilde ifadesini bulmuş nice eser Türkçenin zenginleşmesine ve güzelleşmesine hizmet etmiştir. Türkçemizle insanlığa armağan ettiğimiz her eseri mukaddes bir emanet sayarız.
YUNUS EMRE, TÜRKÇEMİZİN BAYRAK İSİMLERİNDEN BİRİ: Üstelik Türkçe öyle kıyıda köşede kalmış bir dil de değildir. Bugün Adriyatik'ten Çin Seddi'ne ulaşan geniş bir coğrafyada en çok kullanılan lisan Türkçedir. Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacib, Koca Ahmet Yesevi gibi büyük üstatlar anayurttan Anadolu istikametine yürüyen milletimizin yoluna Türkçenin güzellikleriyle ışık tutmuşlardır. Ebedi vatanımız Anadolu'da da gönül ve fikir ehli olarak milletimizin hafızasında silinmez izler bırakan Yunus Emre, Türkçemizin bayrak isimlerinden birisi olmuştur. Onun adını verdiğimiz enstitülerimiz, güzel Türkçemizin, gelenek, görenek, sanat ve estetik anlayışımızın bütün dünyada tanınması için çok mühim bir vazifeyi ifa etmektedir.
MEDENİYETİMİZ OSMANLI İLE OLGUNLUK ÇAĞINA ERİŞTİ: Malazgirt Zaferi'nin ardından Anadolu'yu fikren ve fiziken bayındır hale getirmek, temelinde adalet olan nizama kavuşturmak için milletçe çok çetin mücadeleler verdik. Bir taraftan Haçlıların ve Moğolların tahripkâr saldırılarını bertaraf ederken diğer taraftan dünya tarihinin akışını değiştiren büyük bir medeniyetin inşasına giriştik. Anadolu'nun her bir köşesini camiler, medreseler, dergahlar, kütüphaneler, çeşmeler, köprüler, çarşılar, hamam, han ve kervansaraylarla tıpkı gergef gibi ilmek ilmek dokuduk. Fethettiğimiz bu topraklar başka bir çehreye büründü. Karahanlı, Gazneli, Selçuklu devirlerinde doğan, büyüyen gelişen ve Anadolu'ya taşınan medeniyetimiz Osmanlı ile olgunluk çağına erişti.
MİLLETİMİZ İSLAM'IN RENGİNE BÜRÜNDÜKÇE GÜZELLEŞTİ: Ecdadımız yaşadığı coğrafyayı bu şanlı medeniyetin renkleri, desenleriyle bezerken aynı zamanda kendini de inşa etti. Milletimiz İslam'ın rengine büründükçe güzelleşti. Dilini de Kur'an ile güzelleştirdi. Kur'an'ın temel kavramlarını, fiillerini, tabirlerini hayranlık uyandıracak marifetle Türkçeye taşıdı. Türkçe bu sayede kazandığı ifade kudretiyle tarihinin en parlak çağlarını yaşadı. Fuzuli, Baki, Hacı Bayram Veli, Şeyh Galip, Süleyman Çelebi, Nedim, Erzurumlu Emrah, Ziya Paşa, Mehmet Akif, Yahya Kemal gibi birçok şair nice şaheserlere imza attı.
1930'LARDA SÖZDE SADELEŞTİRME FAALİYETLERİ YÜRÜTÜLDÜ: Maalesef 17. yüzyıldan itibaren ilmi ve edebi metinlerde Arapça ve Farsça tamlamaların bolca kullanılmaya başlanmasıyla yazı dilimizle konuşma dilimiz arasında fark oluştu. Buna karşı çıkan yazarlarımız Türkçemizi aslına en uygun şekilde sadeleştirmek için gayret gösterdiler. Bu sayede geçtiğimiz asrın başına geldiğimizde yazı dili ile konuşma dili arasındaki fark büyük ölçüde kapatılmıştır. Türkiye, 1930'lu yıllara geldiğinde bu defa da sözde dilde sadeleştirme faaliyetleri tefrit derecede neticelerin doğmasına sebep oldu.
AMAÇ ECDADIMIZIN BÜTÜN İZLERİNİ SİLMEKTİ: Güya Türkçemizi yabancı kelimelerden arındırma bahanesiyle nice kelime dilimizden dışlandı, hor görüldü. Bunların yerine konmak istenen tatsız, tuzsuz, renksiz, ahenksiz yüzlerce kelimeyle kadim medeniyetimiz kesintiye uğratılmaya çalıştı. Hayali kurulan şey aslında devletimizin müesseselerinden de milletimizin gönlünden de ecdadın bütün izlerini silmekti. Aleni, bariz, aşikâr, ayan, bedii, sarih, münhal, üryan, berrak kelimeleri yerine günümüzde sadece açık kelimesini kullanmaya mahkum olmamız başka nasıl izah edilebilir?
YABANCI KELİME KULLANMA HASTALIĞI LİSANIMIZI TEHDİT EDİYOR: Sosyal medya denen mecralarda kullanılan dil Türkçemiz için tam bir felaket habercisidir. Bu meseleyi ciddiyetle ele almazsak fikri muhtevamızın kısırlaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağımızı üzülerek ifade etmek isterim. Lisanımızı tehdit eden bir diğer unsur ise tabelalarda, yazışmalarda ve konuşmalarda yabancı kelime kullanma hastalığıdır. Bu salgın da 1930'larda başlayan dilde tasfiye hareketinin menfi neticelerinden biridir.
BU BİR MİLLİ MÜCADELEDİR: Türkçemizi kısırlaştırma çabaları onu Avrupai dillerin istilasına da müsait hale getirmiştir. Dilimiz adeta müstevlilerin istilası altındadır. Çağdaşlıklarını ve ilericiliklerini ortaya koydukları fikir, eser, ürünlerle değil de kullandıkları yabancı kavramlarla göstermeye çalışanların zavallı hallerini acı bir gülümsemeyle takip ediyoruz. Halbuki Türkçemizi korumak, geliştirmek ve zenginleştirmek için verdiğimiz mücadele bir milli mücadeledir, bir beka mücadelesidir. Diğer mücadelelerimiz gibi dilimizi koruma gayretini de başarıyla neticelendireceğiz. (HABER MERKEZİ)