YAZARLAR

Erdoğan, ya herro ya merro veya devr-i sâbık

Cumhurbaşkanlığı makamı ile tam bir “Ben sana mecburum bilemezsin adını mıh gibi aklımda tutuyorum” ilişkisi kuran The Reis’in âkil adamlığa eyvallah demesinin tek yolu, bu yolun da iki şartı var gibi görünüyor: Bir, gelecek seçimlerde TBMM çoğunluğunu elinde tutabilmek, ikincisi de devr-i sâbık yaratmayacak yeni bir cumhurbaşkanı adayı bulabilmek. Aday olmayı tercih etmesinin de iki yolu var. Birincisi erken seçim, ikincisi de bir Anayasa değişikliği.

Tam da başlıkta ifade etmeye çalıştığım gibi, en geç Mayıs 2028’de yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri, Erdoğan için tam bir ölüm-kalım seçimi; bir melhame-i kübrâ. Eyyam-ı mâdudedir ki çabuk geçer; bir de bakmışız, Cahit Sıtkı seslenmekte uzaklardan: “Haydi Erdoğan vakit tamam, seçim diyordun işte geldi zaman.” Erdoğan’ın önünde basitçe iki alternatif var: Adaylık şartlarını zorlamak ya da zorlamamak.

'TO BE OR NOT TO BE' VEYA DEVR-İ SABIK YARATMAMAK

Erdoğan için aday olmama ve “hiç yenilgi almamış bir kahraman”, “kimsenin bileğini bükemediği bir asrın lideri” olarak final yapma ihtimali yok mu? Var olmasına var “ama” her ne olursa olsun Erdoğan’ın seçimlere katılmayıp köşesine çekileceğini, sağın âkil adamına dönüşeceğini beklemek de safdillik olur.

Unutmayalım ki, Erdoğan reistokrasi ile kendisini iktidara mecbur etti. Daha önce de defaatle yazmaya gayret ettim, Erdoğan bir Demirel bir Erbakan gibi “şapkasını alıp gidecek”, ”halk bize muhalefet görevi verdi!” diyerek bir (ana)muhalefet partisi lideri olacak, olabilecek birisi değil; kaldı ki İsmet İnönü’nün 1950 seçimleri sonrası gösterdiği gibi bir tevâzu göstersin.

Cumhurbaşkanlığı makamı ile tam bir “Ben sana mecburum bilemezsin adını mıh gibi aklımda tutuyorum” ilişkisi kuran The Reis’in âkil adamlığa eyvallah demesinin tek yolu, bu yolun da iki şartı var gibi görünüyor: Bir, gelecek seçimlerde TBMM çoğunluğunu elinde tutabilmek, ikincisi de devr-i sâbık yaratmayacak yeni bir cumhurbaşkanı adayı bulabilmek. Bu iki şartın bir araya geldiğine kâni olmadan varlığını cumhurbaşkanlığı ile özdeşleştirmiş bir Reistokrat’ın böylesi bir yola tevessül edeceğini düşünmek bile zor. Erdoğan kendisine mutî, sözünden dışarı çıkmayacak, lafının üzerine laf koymayacak bir yeni-Akbulut, bir yeni-Binali ya da bir yeni-Cindoruk bulsa bile TBMM çoğunluğunu elde edemedikçe bu yeni müstakbel-emanetçi-cumhubaşkanının olası bir devr-i sabık’a mâni olabilmesi; eski defterlerin açılmasına, Erdoğan’ın cemâziyelevvelinin kurcalanmasına mâni olması kâbil değil. Yeri gelmişken, Erdoğan'ın içine sinecek bir Cumhurbaşkanı'nın Davutoğlulaşabilme, Mesut Yılmazlaşabilme ya da Ecevitleşebilme ihtimali taşımayan, yumuşak yüzlü, eğik başlı, ponçik bir aday olacağını söylemeye bile gerek yok sanırım. TBMM çoğunluğunun Cumhur İttifakı/AKP’de olması kayd-ü şartıyla müstakbel adayın düşük-profilli bir aday olması Erdoğan açısından elzemdir: Erdoğan’ın böyle birini bulabilmek için adaylardan tahtaya “Sevgili öğrenciler, başarılar ve iyi tatiller” yazmalarını isteyebileceğini de düşünebiliriz.

ERDOĞAN’IN DÖRDÜNCÜ DEFA ÜÇÜNCÜ KEZ ADAYLIĞI

Nasıl ki Erdoğan’ın aday olmamayı tercih etmemesinin iki koşulu varsa, aday olmayı tercih etmesinin de iki yolu var. Birincisi erken seçim, ikincisi de bir Anayasa değişikliği.

Erken seçime dayanarak Cumhurbaşkanlığı adaylığının “hukukî” ve “hukuk dışı” yolları:

Mevzuat artık “erken seçim” demiyor “seçimlerin yenilenmesi” diyor ama işte bal gibi erken seçim demek bu. Her neyse, seçimlerin yenilenmesinin iki yolu var. Anayasa’nın, 6271 Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nun ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun ilgili maddelerinde tanımlandıkları şekliyle Cumhurbaşkanı tarafından ya da TBMM tarafından erken seçim kararının alınması.

Hukukçuların neredeyse tamamı Erdoğan’ın kendi yetkisini kullanarak -bir kez daha -ki 2015 Haziran seçimlerinden sonra bu yolu denemişti- seçimlerin yenilenmesine karar vermesi durumunda bir daha aday olma hakkını taşımayacağını belirtiyorlar. Ece Göztepe-Çelebi Hoca bu fikirde: “Eğer Cumhurbaşkanı ikinci dönemindeyse ki bizde 2014-2018 dönemlerinde seçilen kişi aynı kişi, Meclis’in erken seçim kararı vermesi halinde Cumhurbaşkanı üçüncü kez aday olabiliyor. Ama eğer seçimlerin yenilenmesine kendi karar verirse ve ikinci dönemindeyse, bu sefer üçüncü defa aday olma şansı yok” diyor Hoca.

Serap Yazıcı Hoca da “Cumhurbaşkanının 116. maddenin 3. fıkrasına dayanarak” seçimlerin yenilenmesine karar verebileceğini “Ancak Cumhurbaşkanı bu yetkiyi kullandığında üçüncü bir kez daha aday olması[nın] mümkün” olmayacağını, cumhurbaşkanının “…vereceği yenileme kararıyla [ancak] görev süresini kısaltmış olaca[ğını]; bir daha aday da olamayaca[ğını]'' belirtmektedir.

Peki ya, açık seçik Anayasa Mahkemesi kararını bile umursamayarak Can Atalay’ın, açık seçik AİHM kararlarını bile kâle almayarak Osman Kavala’nın serbest kalmasını engellemekte bir beis görmeyen Erdoğan, yukarıda sadece ikisinin görüşünü zikrettiğim onlarca, onlarca hukukçunun tüm değerlendirmelerine rağmen TBMM’yi Anayasal yetkisine dayanarak fesheder ve tüm eleştirilere rağmen adaylığını ilan ederse ne olacak? Böyle bir durumda gidilecek tek ama tek merci ne Anayasa Mahkemesi’dir ne de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); karar mercii sadece -evet sadece- Yüksek Seçim Kurulu’dur. YSK’nın vereceği karara itiraz merci ne AYM’dir ne de AİHM; YSK kararı kesindir ve itiraz merci yoktur. Unutmayalım ki, Erdoğan’ın 2023’teki üçüncü defa ikinci kez! katıldığı seçimlerde de bütün aklı başında hukukçular bunun mümkün olamayacağını söylüyorlardı; CHP, Erdoğan’ın 2023’teki bu tartışmalı(!) adaylığını zahmet edip AYM’ye götürmemişti bile-ki bunun, Kılıçdaroğlu ve ekibinin ve hatta Altılı Masa’nın tamamının en büyük aymazlığı olarak not edilmesi gerekmektedir.

Tutun ki, Erdoğan 2028 öncesinde de seçimlerin yenilenmesine karar verdi -ki bu onun, anasının ak sütü gibi bir Anayasal hakkıdır- ve buna dayanarak yeniden aday oldu -ki bu hukuken mümkün değildir- ne yapılacak? Yani -nasıl diyordu Erdoğan yıllar, yıllar önce- “Velev ki aday oldu (!)” o zaman ne olacak? Hiiiç kuşkunuz olmasın bu durumda, şu anda, hâli hazırda Anayasa Mahkemesi, AİHM kararlarına uyulmadığında ne olduysa o olacaktır: Erdoğan kanırta kanırta  aday olacak, besili medya onun Cumhurbaşkanı adayı olmasının hukuka uygun (!) olduğunu, Erdoğan’ın aday olmasını istemeyenlerin FETÖ’cüler, Ankara’da elektrik sayaçlarını okumakla görevli DHKPC’liler, bölücüler, teröristler, vatan hainleri, faiz lobicileri, LGBT’ler, ateistler, monşerler, kadın mı kız mı belirsizler, sürtükler, alkolikler… olduğunu çemkirecek, YSK da Erdoğan’ın adaylık başvurusunu kabul edecektir. Velhâsıl-ı kelâm, Erdoğan’ın kendi yetkisine dayanarak seçimlerin yenilenmesine karar vermesi ve bir kez daha aday olması seçeneğinin -tüm mantıklı hukukçuların açık, sarih yorumları bunun tersini söylese de- ne yazık ki hâlâ masada olduğunu unutmamak gerekiyor.

Seçimlerin yenilenmesine karar vermenin ikinci yolu TBMM’nin bu konudaki kararıdır. TBMM’nin bu kararı alması 3/5 çoğunluk yani 360 milletvekilinin müspet oyunu gerektirmektedir.

Cumhur İttifakı’nın gücü seçimlerin yenilenmesine karar vermeye yetmiyor. Aşikâr ki, bu konuda belirleyici partiler CHP ve DEM Parti. Erdoğan’ın -kendi partisi de “evet” oyu vermiş olsa bile- muhalefetin alınmasında etkin bir rol oynadığı bir seçim kararına çok sıcak bakmayacağını, erken seçim kararı alma inisiyatifini CHP ve/ya DEM Parti’ye bırakmak istemeyeceğini söylemek mümkün. Olası bir erken seçim kararına kendi müttefikleri MHP ve YRP’nin kesin kes “evet” deyip demeyecekleri ise mutlaka tartışılmalı -eski DSP’li yalınkılıç solcu Masum Türker ve evvel zaman muhalifi Hulki Cevizoğlu’nu tartışmaya bile gerek yok; onlar çantada keklik. Velhâsıl-ı kelâm, TBMM’nin alacağı bir erken seçim kararı, kıldan ince kılıçtan keskin bir karar olabilir. Demedi demeyin, Erdoğan’ın böylesi bir netameli yola girmektense, parlamentoyu kendisi feshedip tüm bağırtı çağırtılara rağmen adaylığını açıklama ihtimâli hâlâ çok güçlü: “Bu karar hukuksuz olur!”, ya da “Böyle bir şeye hakkı yok!” mu dediniz; güldürmeyin allasen beni.

Erdoğan’ın TBMM’ye erken seçim kararı aldırmak gibi gıldır gıcıklı, kendisi erken seçim kararı alması gibi gıllıgışlı yollara tevessül etmemesi durumunda önünde kalan tek yol Anayasa değişikliği olacaktır ki bu yolun da kolay lokma olmadığının peşin peş altını çizeyim.

Kendi kafasına göre erken seçim kararı alma lüksü olmayan Cumhur İttifakı’nın -yukarıdaki tablodan da görülebileceği gibi- Anayasa'yı değiştirerek Erdoğan’a bilmem kaçıncı kez adaylık imkânı yaratma formülü de çantada keklik değil. Anayasa değişikliği teklif etme işi kolay; bunun için 200 milletvekilinin oyu yeterli, tek başına 266 sandalyeye sahip AKP grubu bile bu işi halledebilir. Gelgelelim bu teklif 360-399 arası bir çoğunlukla kabul edilirse -ki muhalefet bu değişikliğe evet demedikçe oylamanın bu şekilde sonuçlanacağı şüphesiz- müstakbel Anayasa değişikliği, bir başka ifade ile Cumhur İttifakı’nın Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı adayı olmasına giydirmeye çalıştığı hukukî kukuleta referandum engeline takılacaktır. Hiç kuşkusuz, bu durum, söz konusu Anayasa değişikliği referandumunu herhangi bir referandum değil, bir ön-cumhurbaşkanlığı seçimine de dönüştürmeye yetecek, artacaktır. Bu Anayasa değişikliğinin reddedilmesi, Erdoğan’ın TBMM’yi kendi kararıyla feshedip -hukuken yanlış olsa bile- YSK kararını da arkasına alarak yeniden aday olma ihtimalini bile masadan kaldırabilecek kadar tehlikeli bir yoldur. Referandum engelini bir şekilde aşabilecek bir Erdoğan’ın, buradan esen rüzgâr ile yelkenlerini şişirip, mümkün olan en kısa sürede ve muhtemelen TBMM’ye erken seçim kararını aldırmaya bile gerek duymadan Meclis’i feshedeceğini ve bir şekilde, yeniden Cumhurbaşkanı olmaya çalışacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok sanırım.

Bekir Bozdağ ne haklı, Erdoğan’ın adaylık koşullarını değerlendirdiği X paylaşımında (9 Mart 2024) dediği gibi “Yarınlar ne getirir, bilinmez…Yarın ola, hayrola. Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.”

Yattığın yerde incinme emi Ahmed Arif, ne güzel diyorsun “Koymuş postasını/ Görmüş restini/ He canım/ Sen getir üstünü”

Keyifli günler…


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.