'Erdoğan'ın Afrin'de Kürtlerle Filistinlileri birbirine düşürme planı'
Evrensel yazarı Yusuf Karadaş, Afrin'e Filistinli mültecilerin yerleştirilmesi planının, Kürt ve Filistin halklarını karşı karşıya getirmeyi amaçladığına dikkat çekti.
DUVAR- Evrensel gazetesi yazarı Yusuf Karadaş "Kader birliği yapan iki halk karşı karşıya getirilmek isteniyor" diye yazdı.
Yusuf Karadaş'ın "Afrin’e Filistinli yerleşimciler!" başlıklı yazısı şöyle:
"İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin 1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşması ve bunun devamında 1917’de açıklanan Balfour Deklarasyonu ile Kürt ve Filistin sorunlarının temelleri atılmıştı. Emperyalist politikaların yol açtığı ama iş birlikçi bölge gericiliklerinin eliyle yüzyıldır sürdürülen bu sorunlar, çeşitli evrelerden geçerek bugüne kadar geldi. Bu kader birliği Filistin ve Kürt halklarını birbirlerine yakınlaştırdı ve mücadele süreci içinde aralarında yakın ilişkilerin kurulmasını sağladı.
Filistin ulusal özgürlük mücadelesinin sembol isimlerinden Leyla Halid, Demokratik Toplum Kongresinin davetlisi olarak defalarca gittiği Diyarbakır’da bu iki halkın kader ve mücadele birliğine dikkat çekmiş ve 'Birlikte kazanacağız' demişti.
Filistin sorununu kendi çıkarları için istismar etmeye çalıştığı bilinen Erdoğan yönetimi, son dönemlerde yeni bir planı devreye sokarak bu iki halkı karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Suriye’de Erdoğan yönetiminin Rojava’ya yönelik operasyonları sonrasında cihatçı çetelerin (ÖSO) işgal altında tuttuğu bölgelere Filistinli mülteciler yerleştiriliyor.
Erdoğan iktidarının 2016’da Suriye Kürtlerine karşı başlattığı operasyonlara ele geçirilen bölgelerin demografik yapısının değiştirilmesine yönelik müdahaleler eşlik etti. Afrin, Serêkaniyê (Rasulayn) Girê Spî (Tel Abyad) gibi ele geçirilen bölgelerde yaşayan Kürtler zorla göç ettirildi ve buralara yeni konutlar yapılarak Araplar yerleştirildi. Kürtleri tehdit olarak gören Erdoğan yönetimi bu politikayı 'güvenli bölge' oluşturma adına uygularken aynı zamanda iş birlikçi cihatçı çetelere de yeni egemenlik alanları yaratmış oldu.
Bu politikanın en yoğun uygulandığı alanların başında Afrin geliyor. Hatırlanırsa 2018 başlarında Afrin’e yapılan operasyondan sonra bazı ÖSO gruplarının ganimetçi (İşgal edilen bölgedeki halkın mallarına el koyan ve bu arada kadınları da mal olarak gören) bir anlayışla hareket ettiklerini Erdoğan da kabul etmişti. Afrin nüfusunun yüzde 90’ını oluşturan Kürtler bu yağma ve barbarlık karşısında evlerini terk etmek zorunda kalmışlardı.
İşte Afrin’e Erdoğan yönetiminin yanı sıra Katar, Kuveyt ve Umman gibi bölge gericiliklerinin finansörlüğünde yeni yerleşim yerleri yapılıyor. Bu yerleşim yerleri arasında özellikle Filistinli İslamcı örgütlenmelerin öncülüğünde kurulan ve buraya Filistinlilerin yerleştirilmesini amaçlayan girişimler dikkat çekiyor.
Kürt haber sitesi Rûdaw geçtiğimiz günlerde İstanbul merkezli ‘Wafaa Al-Mohsenin’ adlı Filistinli derneğin Afrin’de kurduğu yerleşim yeriyle ilgili haberler yaptı. Dernek, evlere Filistin bayraklarının asıldığı açılışla ilgili duyurusunda bu yeni yerleşim yerinin yapılması için 1967’de İsrail tarafından işgal edilen Zaayyem köyü sakinlerinin bağış yaptığını özel olarak vurguluyor. Duyuruda Ummanlıların bağışlarıyla yeni yerleşim yerlerinin de kurulacağı bilgisine yer veriliyor.
Bu gelişmenin ardından evlerinden zorla göç ettirilen Afrinliler, Filistin’in Erbil Başkonsolosu Nazmi Hazuri’yi ziyaret ettiler. Hazuri, bu ziyaretin ardından yaptığı açıklamada 'Biz Filistin halkı işgalden, başkalarının topraklarımıza zorla yerleştirilmesinden mustaribiz. Bu hiçbir şekilde Filistin yönetiminin resmi bir kararı değildir' diyerek olayın takipçisi olacaklarını söyledi.
Filistin topraklarının büyük bir bölümünü işgal altında tutan İsrail, aynı zamanda bugün Filistin toprağı olarak kalmış bölgelere de yeni Yahudi yerleşim yerleri açarak işgali adım adım büyütüyor.
1948 ve 1967’deki savaş ve işgallerden sonra milyonlarca Filistinli topraklarını terk etmek zorunda kalmıştı. Bugün Filistinli mültecilerin 500 binden fazlası Suriye’de yaşıyor ancak 2011’de başlayan Suriye savaşından sonra bu Filistinlilerin bir bölümü yeniden mülteci durumuna düşmüştü.
Bugün benzer bir senaryo Rojava’da Kürtlere karşı uygulanıyor. Erdoğan yönetimi ve denetimi altındaki cihatçı örgütlenmeler kendileri de işgal ve yerleşim politikalarının mağduru olan Filistinlileri benzer bir politikanın aracı haline getirmeye çalışıyorlar. Filistin yönetiminin Erbil Başkonsolosunun açıklamaları, bu girişimlerin kendileriyle ilgisi olmadığını ortaya koyuyor.
Açıktır ki, Afrin’deki bu girişim, yüzyıldır aynı mağduriyetler yaşayan iki halkı karşı karşıya getirmeyi amaçlıyor. Erdoğan, bu girişim üzerinden bir yandan Filistinlilerin mağduriyetlerini istismar ederken öte yandan da bu mağduriyeti Kürtlere karşı kullanıyor.
Oysa bugün Kürt ve Filistin sorunları adeta birbirlerinin turnusolü olarak işlev görüyor. Herhangi bir emperyalistin ya da bölge gericiliğinin Filistin sorununda söylediklerinin doğruluğunu Kürt sorununda yaptıklarına ya da Kürt sorununda söylediklerinin doğruluğunu Filistin sorununda yaptıklarına bakarak anlayabiliriz. Erdoğan ve Netanyahu’nun her fırsatta birbirlerini 'katliam yapmak'la suçlamaları bu iki yüzlü politikanın tipik bir örneğini oluşturuyordu.
Kürt ve Filistin sorunlarının yüzyıldır çözümsüz kalmasında emperyalistlerin ve bölgesel gericiliklerin bu sorunların çözümü yerine kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde istismar etmeye dayalı politikalar izlemeleri belirleyici bir rol oynadı ve oynamaya da devam ediyor. Ancak buna rağmen bugün hâlâ bir ‘çözüm’den söz edebiliyorsak bunun nedeni halkların kendi geleceklerini belirlemek yönünde sürdürdükleri mücadeleden başka bir şey değildir. O yüzden bugün Afrin’de Erdoğan yönetimi destekli cihatçıların Kürtleri ve Filistinlileri karşı karşıya getirmeyi amaçlayan girişimleri karşısında tıpkı Leyla Halid’in dediği gibi iki halkın ancak birlikte kazanabileceği bilinciyle tutum almak önem kazanıyor." (YAZININ TAMAMI)