Erdoğan’ın İBB balkon konuşmasına hazır olun
Siyasetçi, inananları olduğu sürece vardır, sizde artık onlardan kalmadı. Şimdi, yapılacak son bir 'işiniz' kaldı. CHP’nin bundan sonraki Genel Başkanı’nı, o köhnemiş/çürümüş teşkilata kabul ettirmek.
En çok CHP’nin “üst kadroları” inanmıştı; Erdoğan kaybedecekti. Sadece kaybetmekle kalmayacak, yerine de kendi genel başkanları geçecekti. Türkiye’nin “yeni yüzyılı” onlarla başlayacaktı. Bakanlıkları, yardımcılıkları, müdürlükleri onlar dağıtacak, “yaraları” onlar saracaktı.
Genel başkanları da çok inandı ve kazanmak için de “çok şey” yaptı. Altılı Masa’nın mimarı, fikir babası oydu. Yeniden “piro” bile oldu. Verilmedik söz, edilmedik vaat bırakmadı. Faşistinden, pardon milliyetçisinden dincisine pardon, muhafazakarına kadar herkesten onay alınmasını sağladı. Dönemin trendi Kürt siyasilerine, sosyalistlere mesafe koymasını söylüyordu, koydu. Kürsüde de oydu, mutfakta da o. Yetmişinde sonra “kalp” yapmayı bile becerdi.
Ama olmadı, yine olmadı, yine yeniden olmadı. 20 yıldır bir türlü olmadı.
***
Seçimden önce, siyaset erbablığında “az buçuk” olanlar, eğer seçim kaybedilirse muhalefette deprem olacağını ve genel başkanların çoğunun gideceğini hatta muhalefetin yeniden yapılanmak zorunda kalacağını iddia ediyordu. (1) Özellikle CHP’lilerin iddiaları çok büyüktü ve bu seçim “köprüden önceki son çıkış” idi; başkanlık sistemi yerleşik hale gelecekti, yüzde 60’ı sağcı olan bu ülkede bundan sonra başkanlık hayaldi, toplumun “muhafazakar dönüşümü” bu sefer tamamlanmış olacaktı vs. “Az buçuk” olduklarından bu ülkenin siyasetini, pardon siyasetçilerini okuyamamışlar! Hepsi yerli yerinde…
GELENEK 100 YAŞINDA
“Ona parti karar verir tabii doğal olarak. Partinin kendi gelenekleri vardır. O gelenekler içerisinde hareket edilir”. CHP’nin başında kalıp kalmayacağı sorusuna Kılıçdaroğlu, bu yanıtı verdi.
Hayır, Sayın Kılıçdaroğlu, buna artık partiniz karar veremez! (2) Daha doğrusu, verilen bir kararı partiniz artık değiştiremez!
"CB seçilemezseniz, ne yapacaksınız" diye sordular, “Ben CB seçileceğim” dediniz! Ama seçilemediniz.
Kadınlardan gençlere, işçisinden kamu çalışanına, çiftçisinden emeklilere, Kürt halkından depremzedelere kadar herkese umut verdiniz, söz verdiniz. Şimdi dönüp “Benim başarılı olup olmadığıma, GB kalıp kalmayacağıma Parti karar verir” diyemezsiniz! (3) Hele hele “Toplumun beklentilerini dikkate aldım. Yenilenme istiyordu toplum, biz de bunu yaptık” deyip, MYK’daki üç beş ismi değiştirerek suçu başkalarına yıkamazsınız!
Artık siyasi iddialarınızın hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır! Siyasetçi, inananları olduğu sürece vardır, sizde artık onlardan kalmadı. Şimdi, yapılacak son bir “işiniz” kaldı. CHP’nin bundan sonraki genel başkanını, o köhnemiş/çürümüş teşkilata kabul ettirmek!
Evet, artık siyasetten elinizi eteğinizi çekip evinizin mutfağına çekilmelisiniz. Ama herkes biliyor ki “kendi gelenekleri” olan partiniz, siz çekildikten sonra daha iyisini seçmek yerine hizip kavgalarına girişecek ve kim seçilirse seçilsin, daha kötüsünü bu halka yaşatacak! Bunu gerekçe yapıp, “yerel seçimlere kadar partiyi taşıyayım ve ondan sonra bırakayım” da sakın demeyin! Ne yazık ki “bu kafayla” İstanbul’u da AK Parti’ye devretmeniz kesin. (4)
Yapılacak olan şudur: (5) CHP’ye, CHP dışından bir genel başkan “atanmasını” sağlamaktır! Ancak ne sizin devletçi, bürokratik tarzınız ne de partinin statükocu, köhnemiş kadroları buna izin vermez. Bu parti öylesine çürümüş ki başka bir kişiyi diğer hiziplere kabul ettiremeyeceği için sizi “sürdürülebilir” kılmaya çalışıyor.
Lafa gelince “ülke elden gidecek, bu seçim hayat memat meselesi” diye halka gaz veren parti içi hizipler, bir yandan da vekil listeleri oluşturup umut dağıtarak nüfuz oluşturma peşinde değiller miydi? Örneğin; Tayfun Kahraman’a vekillik öneren hangi hizipti, engelleyen hangisi?
Yapılması gerekeni tekrar edelim; Kılıçdaroğlu'nun yapması gereken tek ve son “iş”; CHP dışından bir genel başkan “atanmasını” sağlamaktır! Yani parti içi dengelerle işi olmayan, güç merkezlerini takmayan, etik değerleri yüksek, liyakat kriterleri sağlam, v.s. v.s. biri. (6)
Bunun benzer bir örneği, farklı gerekçelerle ve farklı bir tarihsel kesitte de olsa geçmişte yapıldı. Siyasetle hiçbir bağı olmayan Erdal İnönü, ikna edildi ve o zamanki SHP’nin başına geçirildi. Ve o SHP, 1989 yerel seçimlerinde birinci parti çıkıp, başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere 39 ilin belediye başkanlıklarını kazandı. Hatta Kayseri de vardı içlerinde.
YETMEZ ŞART
Kuşkusuz bu yapılsa bile yeterli olmayacaktır! Gerek şarttır, yeter şart değildir!
Bu adımla birlikte “sağcı gözükme, sağı birleştirme” politikası derhal terk edilmelidir.
- Milliyetçiliğe karşı eşit yurttaşlık, dini gericiliğe karşı siyasal ve toplumsal laiklik politikası tercih edilmelidir.
- Emekçilerin siyasal ve ekonomik taleplerinin temel alındığı bir politik hat oluşturulmalıdır.
- Kadınların özgürlük mücadelesini sürdüren öznelerin, örgütlerin partide etkin, belirleyici olmaları sağlanmalı, üniversite gençliğinin talepleri, hakları üzerinden yeni bir üniversite hareketi oluşturulmasına katkı verilmelidir.
- Ve kaçınılmaz olarak Kürt halkıyla, onun siyasi temsilcileri ile ortak bir “masa” kurulmalı ve ortak mücadele programı oluşturulmalıdır. Sadece YSP ile kurulacak bir yerel seçim ittifakı bile herkesin aday çıkaracağı bir durumda İstanbul’u elde tutmaya yeter. Kürt illerinde uygun adaylarla yapılacak tercihler de Saray’ın “kayyum taktiğini” işletememesine neden olur!
***
Açıktır ki yerel seçimlerde, bu genel seçimin aksine CHP atak değil savunmada olacak. Ve aynı kadrolarla aynı tarzda devam etmek, Einstein’ın dediği gibi "aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemek aptallık” olur.
AK Parti’nin konumunu koruması bile (oy oranı, belediye sayısı) yeni bir onay referandumu anlamına gelecektir. Öncelikleri bu eksenlerde kurulacak bir sosyal-demokrat parti, yerel seçimlerde savunma pozisyondan atak pozisyona geçebilir ve var olan belediyelere yenilerini ekleyebilir.
Kısa vadede hedeflenmesi gereken; yerel iktidarlarla merkezi iktidarı karşı karşıya getirecek “ikili iktidar”, “çift başlı iktidar” tercihidir.
KOMİK OLDUĞUNUZUN FARKINDA DEĞİL MİSİNİZ?
Parti dışından “bir şahıs” genel başkan olmazsa CHP’de yaşanacak olanları herkes rahatlıkla tahmin edebilir. Şu anki statükolarından memnun olanlar Kılıçdaroğlu’nun arkasına dizilecektir. Statüko değişikliği hayali olanlar da “fırsat” kollayacak, “fırsat” yaratacaklardır.
Koltuğundan memnun olan Grup Başkanı Özgür Özel mesela (her ne kadar içlerinde en kabul edilebilir olsa da), diyor ki “Kimse, değişmemiş ve eski hamam eski tas bir CHP görmeyecek”. İlginç değil mi? 24., 25., 26., 27., ve 28.dönem vekillik yapmış biri söylüyor, bunu. Bir parti, değişirmiş gibi yapacaksa bile ilk önce “yüzünü” değiştirmez mi? Sözde değişimin “değişmeyen yüzü”, 2008’den beri parti bürokratı olan Faik Öztrak. CHP sözcülüğüne aynen devam. 1984’ten beri parti bürokratı olan bir diğeri, Tekin Bingöl, partisi tarafından TBMM başkan adayı gösteriliyor. Erdoğan Toprak, Tuncay Özkan, Engin Altay, Bülent Tezcan, v.s. v.s. Selin Sayek Böke’ye de yer vermek lazım. CHP içindeki sol blok oluşumundan vazgeçip GB yardımcılığına geçiş yapmıştı, hatırlanacağı üzere. Acaba tüm bu sürecin sonunda bir “kişisel özeleştirisi” olur mu? Tüm bu isimlere daha bolca örnek vermek mümkün elbette.
Bir de yeni koltuk arayanlar var! Hemen akla gelen Gürsel Tekin, her zaman “görev”e talip; “Kılıçdaroğlu çekilirse genel başkanlığa adayım”. Ya Mustafa Sarıgül? Ondaki bu hırs olduğu sürece aynı anda iki partinin (TDP’yi kapatsa bile) fiili genel başkanlığını bile yapar! “En azından Muharrem’den kurtulduk” diye avunanlar da olacaktır. Bu tiplere sorulacak tek bir soru var; farkınız nedir? Yani politik farkınız nedir, programınız nedir? Alınacak yanıt ise belli; “ben daha iyisini yaparım”.
Ama en güçlüsü ve en çok destekçisi (özellikle medyada) olan İmamoğlu hiç kuşkusuz. Özellikle medyada! Seçimin daha ertesi günü başladı medyadaki yaygara da, özellikle Kübra Par ve İsmail Küçükkaya başı çekiyordu. Kılıçdaroğlu’na veryansın ediyorlar. Bu şahıslarla “eleştiri kulvarını” ayırmak gerek elbette. Çünkü bunların İYİ Parti eğilimli oldukları zaten biliniyor. Yapmaya çalıştıkları ise bir yandan Akşener’in koltuğunu korumak (Masadan kalkmakta haklıydı, gördünüz işte), diğer yandan Akşener’in geleceğini kurgulamak (İmamoğlu, CHP’nin başına geçekse Akşener, aynı zamanda CHP’yi de yönetir).
İmamoğlu hem İBB’yi hem GB’yi bir arada sürdürür, elhamdülillah; “Her hususta görev almaktan asla çekinmem, çekinmedim. Süreci takip ediyorum." Ama o da sosyal demokrat değil, siyaseti de müteahhitlikten fırsat bulamadığı için öğrenememiş. “Siyasi partilerin hizmet aracı olduğunu defalarca dile getirdim” diyor mesela. Ne yazık ki (!) siyasi partiler, hizmet aracı değildir, Sayın İmamoğlu. Adı üzerinde “siyasi”. Yani bir ideolojisi olan, siyasi bir fikri ve siyasi ayrımı olan kurumlar. Ve siyasi fikirlerini yaymayı, çoğaltmayı ve örgütlemeyi amaçlayan kurumlardır, siyasi partiler. Hizmet aracı olan, köy dernekleridir. Belediyeler bile basitçe birer “hizmet aracı” olarak değerlendirilemez, eğer öyle olsaydı her siyasi partinin ayrı bir yerel yönetim politikası olmazdı. Mesela CHP’nin var değil mi, “halkçı belediyecilik” diye.
Anlaşılacağı üzere, eğer ki İmamoğlu, punduna getirir de genel başkan falan olursa tek farkı; daha seri ve daha hızlı “kalp” yapmak olacaktır. (7)
SONUÇ: BİLİNENİ TEKRAR EDELİM
Göründüğü gibi, bunca ağır bir yenilgiden sonra bile statükoya teslim olan, kendisine oy verenlere karşı en ufak bir sorumluluk duymayan, göstermelik makyajlarla zamana oynayan ve sadece laf üreten bir partidir CHP. “Bunu zaten biliyoruz” diyebilirsiniz!
O zaman, “aslan sosyal-demokratlar” görev başına; bu partiyi bölmek, parçalamak “şu an” görevinizdir. (8) Eğer bu yapılmaz ise İstanbul Büyükşehir Belediye Binası’nın balkonundan Erdoğan’ı dinlersiniz ve “Bay bay Kemal”e selam söylersiniz.
1) Örneğin Meral Akşener, “ben başbakanlığa adayım” diyordu, “eğer seçim kaybedilirse parlamenter sisteme artık dönüş olmaz” diyordu. Oysa Başbakanlık artık olmayacak. Akşener, hedefini gerçekleştiremedi zaten o hedef de ortadan kalktı, pekiyi yeni hedefi ne?
2) Olağan durumda olabilirdi. Yani iki yıl önce, üç yıl önce olabilirdi. Ama şimdi olamaz.
3) Ve o parti içinin bölüşümünü ve paylaşımını Kılıçdaroğlu yaptığına göre onun istediği kararın dışında bir karar çıkması mümkün mü?
4) Şu an sadece İstanbul AKP teşkilatının değil, ülkedeki bütün AKP teşkilatlarının hedefi bu.
5) Hiç kimse üsluba laf etmesin. CHP, bu seçmene yaptıklarından sonra her türlü üslubu hak eder ve KK’ya oy vermiş herkes üsluba önem vermeden eleştiri hakkını kullanmalıdır. İstanbul’da bile İl Başkanı sandıkları “koruyamıyor”sa…
6) Sakın aklınıza Fatih Altaylı falan gelmesin. Kanalı da bıraktı, boşta falan…
7) Haa bir de siyasi yasak konmasından kurtulur belki. Belki de hesap budur; Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı’na siyasi yasak getirir mi Erdoğan? Hiç belli olmaz, o partinin İstanbul İl Başkanı’na getirdi nitekim.
8) Sizler yapmazsanız Erdoğan yapacak zaten.
Yavuz Halat Kimdir?
Erzurum İspir’li. İstanbul Samatya’da büyüdü. İlkokuldan sonra iki yıl Darüşşafaka’da yatılı idi. “Ne Yapmalı”yı orada okudu. Maçka Endüstri Meslek Lisesi Elektronik Bölümü’nden 1984’te mezun oldu. Aynı yıl Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’ne girdi. Yıldız Rektörlük İşgali'nde 'işgalciler'den biriydi, bir süre cezaevinde yattı. Eğer bir başlangıç tarihi gerekir ise 14 Nisan 1987’den beri “solculuk” yapıyor.
İsrail’in çağrı cihazı ile bize ve dünyaya gönderdiği mesaj! 05 Ekim 2024
Mezunlar Türkiye’si: ODTÜ’den harp okuluna polis okulundan imam hatibe 20 Eylül 2024
Hadi ırkçılar, dinciler olimpiyatları da açıklayın 15 Ağustos 2024
3. Dünya Savaşı’nı İsrail çıkaracak… 02 Ağustos 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI