Erdoğan’ın muhalefete giydirdiği gömlek
Muhalefet vekilleri, Meclis’teki hiçbir işi yapmasa? Yani konuşma yapmasa, komisyonlara katılmasa, soru sormasa, önerge vermese, v.s. v.s. Ne olur? Sadece ve sadece bu vekiller 'yeni iş' aramaya başlarlar.
Tayyip Erdoğan’ın yerleştirdiği ve sadece kendisine özgü bir “keyfiyetle” işlettiği başkanlık rejimi, açıktır ki en büyük darbeyi muhalefete vurdu. Muhalefetin siyasi ve toplumsal faaliyeti, ne yapılırsa yapılsın “reisin rejimini” değil değiştirmek, o rejim içerisinde en azından bazı konularda bile yaptırım gücü oluşturabilen bir pozisyon edinemedi. Şimdi, özellikle son seçim yenilgisinin ardından, “muhalefet nerede yanlış yaptı” eksenli bir gündemin yerleştiğine tanıklık ediyoruz. Ancak bu gündem, neredeyse sadece liderlerin, yöneticilerin değişimi, kurulların yenilenmesi biçiminde ilerliyor (Her ne kadar bunlarda bile tatmin edici sonuçlar oluşmasa da). Ve politik değişiklik ise her adımda Erdoğan’ınkilere daha fazla benzemeye çalışarak yapılıyor. Bu durumun Erdoğan’ı fazlasıyla memnun ettiği söylenebilir. Çünkü muhalefetin bu haliyle ölene kadar iktidarı garanti altında.
Muhalefetin asıl sorunu şudur; yönetme biçimi değişmesine rağmen, muhalefet etme biçimini değiştirmemek.
Bilindiği üzere Erdoğan, 23 yıllık iktidarında Meclis çoğunluğunu hep elinde tuttu (gerek tek başına gerekse de ittifaklar kurarak). Yani yasama sadece kontrolünde değil, tam anlamıyla yönetiminde oldu. Meclis’teki aleyhte ve lehte oylamalar hep kendi lehine sonuçlandı. Anayasayı değiştirecek çoğunluğu bulamadı belki ama ihtiyacı da olmadı. CB Kararnameleri hep işlevseldi.
Başkanlık rejimine geçiş ile birlikte bir şey daha yaptı; yürütmeyi Meclis’in denetiminden ve müdahalesinden “kurtardı”. Muhalefet vekillerinin, hatta bırakın vekilleri bütün muhalif şahısların; bakanlar, bakanlık bürokratları ile her türlü “teması” kesildi. Üstelik bu durum yasal zorunluluk haline getirildi; bakanlar Meclis dışından belirlenecek, eğer vekiller içerisinden atanırsa vekilliği düşürülecekti. Bakanların yalıtılması yetmedi, yürütmenin denetimini daha çok kontrol altına almak için CB yardımcılıklarını bakanların üzerinde yetkilerle donattı.
Yargının, merkeze bağlanması için ise Adalet Bakanı’nı en sadık olanlardan seçmek ve HSYK atamalarını yasal güvenceyle Saray’ın bahşetmesine bağlamak yetti. Yargının yalıtılması için ise uzun süreli iktidar olmanın avantajları ve mülakat seçiciliği kullanıldı; yeni savcı ve hakim seçimlerinde AKP teşkilatlarının “bizdendir, sadıktır” teminatı ve sadık mülakatçının onayı.
Yasama, yargı ve yürütme böylece halledilmişti. Demokrasinin 4. kuvveti? Medyamız? O da iki şekilde halledildi; var olan ana akım devşirildi, daha saldırgan ve AKP seçmenine odaklanan yeni bir medya kuruldu. (Bunun işe yaramadığını, onları kimsenin izlemediğini söyleyenlere sakın itibar etmeyiniz. Ülkede en çok izlenenler/tıklananlar hala ana akım denen Hürriyet, Sabah falan ve yandaş mandaş ATV, CNN, A Haber falan var)
Böylece sandığın “toplumsal ikna/meşruiyet” şartını zaten en baştan kabul etmiş olan muhalefet, sistemin değişen kurallarının içine hapsedilmiş oldu. Bunu kabul etmeyenler mi? Onlar, zaten bizim ülkemizde içselleşmiş olarak var olan faşizmin “açık” yüzü ile başlarını her kaldırdıklarında yüzleştiler. Ama “seçmeci” ve ders alınmasını sağlatacak şekillerde! Gezi İsyanı’na katılanlara yaygın bir tutuklama yapılmaz ama 8 kişi çok uzun süre cezaevinde tutsak edilir. Nasıl olsa diğerleri kendine “çeki düzen” verecektir. Siyasi liderler için örnek olarak Demirtaş nasıl olsa yeterli. Gazetecilerden sınırı geçen olursa, Merdan Yanardağ bile olsa haddi gösterilir, medya yasasının yaygın uygulanmasına gerek kalmaz, diğerleri “ayarını” ayarlar. Yargıda örneklere gerek duyulur, uyum sağlamayanlardan bir kaçı hemen ihraç edilir. (1) “Örnek suçlu” bulunarak ayar verilemeyecekler varsa onlar topyekün “şiddet mağduru” olurlar; Cumartesi Anneleri, kadınlar, LGBTİ+’lar. Ve “hırsız ……”, “katil ……” sloganları asla attırtılmaz. (2) Ve başarılı olur…
TEK MUHALEFET ETME BİÇİMİ; KONUŞMAK
Pekiyi muhalefetin bunlara yanıtı, tepkisi, çözümü nedir? “Hiçbir şey” denilebilir mi? Elbette hayır! Kızar, öfkelenir ve mutlaka bir şekilde tepkisini gösterir. Ama nasıl? Sistemin değişmediğini varsayarak, eskilerden ne öğrenmişse aynısını tekrar ederek. Yönetme üslubu değişmiştir sadece yönetme tarzı değişmemiştir, kabulüyle.
Meclis kürsüsünde konuşur, üstelik en sertinden, söylediklerinin çıkarılacak yasayı engelleyeceğini, en kötü ihtimalle değişikliğe neden olacağını varsayar. Grup konuşması yapar, söylediklerini iktidarın “dikkate alacağını” varsayar. Doğrudan almasa bile sonradan dikkate almak zorunda kalacaktır; söyledikleri o kadar etkili olacak ki kamuoyuna etkide bulunacak, iktidar da bundan korktuğu için vazgeçecektir, yapacaklarından. Önerge verir, bakanlara soru üstüne soru sorar, hatta yasa önerisi bile hazırlar, sunar. Parti sözcüleri, “dini vecibelerini” en iyi ifa edenlerden seçilir. Kısacası, yasama organının sınırları içerisinde ne yapılması gerekiyorsa yapar.
Olmadı mı? Yargıya başvurur! Suç duyurusunda bulunur, yürütmenin durdurulmasını ister, dava açar, AYM’ye gider, hatta AİHM’e bile ülkesini “şikayet” eder.
Yürütmede işleri çok daha zordur. Bakan bulamaz, randevu bile alamaz, değil Meclis’te yolda bile karşılamaz. İnsani ilişki kuramaz, diplomasi yapamaz, hemşericilik kuracak aracı bile bulamaz.
“Onların” medyasına zaten hiçbir zaman çağrılmaz, tekzipleri bile yayınlanmaz. Kendi medyasına bile “patron kıyağı” ile iliştirilir. Gazeteciye sahip çıkmaya çalışır ama onun “suçuna” (söylediklerine) ortak olmaktan da özenle imtina eder. Elinden gelen cezaevi ziyaretidir, onu aksatmaz. Hatta seçilmiş milletvekili için bile elinden gelen en fazla budur!
Sokağı kullananlar, sokağa çıkanlar da mevcuttur. Onlar da çepeçevrelenir, ters kelepçe ile yalıtır. Ne kitlelere ulaşır sesleri ne de iktidarın muktedirlerine korku salar. Her seferinde daha azalır, zayıflar.
Daha ne yapsın muhalefet, muhalifler???
“Sürekli aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemekten” başka ne yapsın?
***
Muhalefet anlamıştır belki ama idrak edebilmiş midir? Bu tarz ile, bu biçimler ile muhalefet etmek hiçbir işe yaramıyor ve yaramayacak da. Her geçen gün inandırıcılığı azalıp, duyulan güven, verilen destek ortadan kalkıyor. Üstelik tam tersine bu hal, iktidarı hem daha fazla “şerbetli” hale getiriyor hem de iktidar etmesini güçlendiriyor.
MUHALEFET NEREDEN BAŞLAMALI, NE YAPMALI?
İlk olarak; eski tarzı tamamen terk etmeli. Yeninin filizlenmesi için bile eskinin tamamen yıkılması gerekecek. Ezber bozan, yeni ve yaratıcı biçimlere ihtiyaç duyulduğu açık.
Örneğin, Meclis’ten başlanabilir pekala. Üstelik “kendiliğinden” yaratılmış bir avantaja bile sahipler. Bilindiği gibi 6 genel başkan artık Meclis çatısı altında değil (Hani biri CB, diğerleri CB yardımcısı olacaktı ya). Şimdi “ne iş” yapacak bu GB’ler? Eskiden Meclis’te konuştuklarında sözüm ona bir etkileri oluyordu, daha doğrusu muhalefet etmiş oluyorlardı ve başka bir şey yapmalarına gerek kalmıyordu! Ya şimdi? Bir de kendi vekilleri üzerindeki ağırlıkları da her geçen gün azalacak. Yani açığa çıkan siyasi boşluk, mutlaka bir şeyle doldurulmalı ama şu anki “kafalar” ile sıra dışı bir biçim “icat” edilemeyecek. Gerçekten bu GB’ler (özellikle Kılıçdaroğlu) ne yaparak etkili bir muhalefet (üstelik ana muhalefet) pozisyonu edinecek?
Durumun vahametini ilk fark eden Akşener olmuş. Ama o da kendi ezberini uygulayarak; 81 ili gezme programı yapıyor. Ama olsun, Meclis’in arka bahçesine çadır kurup kendi vekillerine sufle vermekten daha hayırlıdır, herhalde. Ya diğerleri? Saadet ile Gelecek Meclis grubu oluşturuyormuş, ne etkili muhalefet icadı değil mi?
“Yeniyi kurabilmek için eskiyi topyekün terk etmek” lazım demiştik ya! Peki, muhalefet vekilleri, Meclis’teki hiçbir işi yapmasa? Yani konuşma yapmasa, komisyonlara katılmasa, soru sormasa, önerge vermese, v.s. v.s. Ne olur? Sadece ve sadece bu vekiller “yeni iş” aramaya başlarlar.
Suç duyurusu yapılmasa, dava açılmasa, yürütmenin durdurulması talep edilmese? “Mağdurlar, “davacılar” yapılan haksızlığı, hukuksuzluğu kabul mu ederler yoksa kendilerine yeni meşru hukuk kanalları mı ararlar?
Kısacası; Erdoğan’ın muhalefete giydirdiği gömlek çıkarılsa bu ülkede Saray’a, AKP’ye, MHP’ye, gericiliğe, emperyalizme ve faşizme karşı mücadele etmek sonlanır mı? Yoksa….
1) https://www.gazeteduvar.com.tr/erdoganin-ucuncu-kez-adayligina-itiraz-eden-hakim-ihrac-edildi-haber-1627918
2) Bu yazıda olduğu gibi!!!
Yavuz Halat Kimdir?
Erzurum İspir’li. İstanbul Samatya’da büyüdü. İlkokuldan sonra iki yıl Darüşşafaka’da yatılı idi. “Ne Yapmalı”yı orada okudu. Maçka Endüstri Meslek Lisesi Elektronik Bölümü’nden 1984’te mezun oldu. Aynı yıl Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’ne girdi. Yıldız Rektörlük İşgali'nde 'işgalciler'den biriydi, bir süre cezaevinde yattı. Eğer bir başlangıç tarihi gerekir ise 14 Nisan 1987’den beri “solculuk” yapıyor.
İsrail’in çağrı cihazı ile bize ve dünyaya gönderdiği mesaj! 05 Ekim 2024
Mezunlar Türkiye’si: ODTÜ’den harp okuluna polis okulundan imam hatibe 20 Eylül 2024
Hadi ırkçılar, dinciler olimpiyatları da açıklayın 15 Ağustos 2024
3. Dünya Savaşı’nı İsrail çıkaracak… 02 Ağustos 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI