Ergin Keleş: Başarılı bir başarısızlık öyküsü
Futbolcu Ergin Keleş'in 'Nasıl Yıldız Olunmaz?' otobiyografisi, İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap, yalnızca başarılara odaklanmıyor, çıkış ve inişleri bir bütün olarak anlatıyor.
Ali Eroğul
Doyurucu bir otobiyografiden, yaşantı ve düşünceyi ince bir işçilikle birleştirmesini bekleriz. Bizden yaşamın canlılığını esirgeyen, ders notu donukluğundaki metinler ile anıların gevezeliğine kendisini kaptırdığı için düşünceye bir türlü yer açamayan biyografilerde hep bir şeyler eksiktir. Çünkü gerçek yaşam ikisinin toplamıdır.
İyi otobiyografilerin diğer bir özelliği, başarıların yanında başarısızlıkları da içermesidir. Oysa bugünün gösteri toplumu, başarısızlıklardan ziyade başarıya odaklanmamızı talep ediyor. Nitekim kendi alanlarındaki şöhret piramidinde zirveye çıkanlar, bu süreçte yorulup dinlenmelerini, basamaklarda tökezlemelerini, kimi zaman yuvarlanıp aşağıya düşmelerini değil, koşar adım en tepeye nasıl tırmandıklarını anlatma derdinde oluyorlar. Okurlarına verdikleri öğüt şu: Benim adımlarımı takip ederseniz, siz de başarırsınız. Hadi bakalım yola koyulun!
Spor dünyasının en popüler oyunu futbolun baş aktörleri olan futbolcuların yaşam öyküleri de bu kategori içerisinde. Genellikle gölge yazarlar tarafından yazılmış otobiyografilerinde, kariyer basamaklarını adım adım nasıl çıktıklarını okursunuz. O anlatılarda ola ki geriye gidişler, başarısızlıklar yer alırsa, bu anlar, hemen hep, kişinin kendi hataları nedeniyle değil, şanssızlıklar, kötü niyetli rakipler, hakemler, yöneticiler, antrenörler, iş bilmez doktorlar ve kendisini çekemeyen takım arkadaşları yüzünden meydana gelir. Anlatıdaki kişi, tüm muarızlarını birer ikişer alt ederek sonunda zafere ulaşan "süper kahraman" olarak betimlenir. Son dakikada golü atarak veya kaleye giren topu çizgiden çıkararak takımını sırtlamış, sayesinde kupalar kaldırılmış ya da kulüp, küme düşmekten kurtulmuştur.
Ergin Keleş’in, İletişim Yayınları tarafından yayımlanan 'Nasıl Yıldız Olunmaz?' otobiyografisi, yukarıda kötü örneklerini verdiğimiz anlatılara hiç benzemeyen bir metin. Alışılmışın tersine, bir gölge yazarın gölgesi düşmemiş bu kitaba. Yani Ergin Keleş yazmış tamamını. Belki de bu içtenliğin bir sonucu olarak kitap, yalnızca başarılara odaklanmıyor, çıkış ve inişleri açık yüreklilikle bir bütün olarak anlatma derdinde. Hikâyesinde çuvaldızı sadece başkalarına değil, kendisine de batırıyor. Olaylara geniş pencereden bakarak, neşeli, şen şakrak, mizahi diliyle dikkat çekiyor.
Otobiyografi okuyoruz madem, şunu sormak ve cevaplamak şart oldu: Ergin Keleş kimdir? 1987 yılında Trabzon’da, Trabzonspor’un başrolde oynadığı sahneden yavaş yavaş geriye çekildiği, o bildiğimiz duraklama döneminde doğmuş. Her Trabzonlu anne ve babanın içten içe seslendirdiği, “Benim oğlum Trabzonspor’u tekrar ayağa kaldıracak, o beklediğimiz yeni Ali Kemal, yeni Dozer Cemil olacak” hayaliyle büyütülmüş. Günü geldiğinde, dokuz yaşında, Trabzon Lisesi’nin bahçesinde takımın seçmelerine katılmış. Başarılı olmuş, miniklerden sonra genç takım ve devamında A takıma kadar yükselmiş. Trabzonspor’da oynama hayalini gerçekleştirmiş. Kendi yaş kategorisinde genç milli takıma seçilmiş; goller atmış, sonradan üst düzey kariyer yapacak Nuri Şahin, Arda Turan gibi oyuncularla birlikte top koşturmuş. 2005 yılında, henüz on sekiz yaşındayken, Türkiye’de yapılan Meridyen Kupası’nda Fransa Milli Takımı’ndan iki oyuncuyla birlikte beşer gol atarak, gol krallığını paylaşmış. Turnuvanın diğer gol kralları Karim Benzema ve Jérémy Menez, kariyerlerinde adım adım ilerleyip üst düzey takımlara tırmanırken Ergin Keleş beklenen patlamayı bir türlü gerçekleştirememiş. Kitapta bu kötü kaderini şu sözlerle özetliyor: “Çok kısa bir süre sonra Karim Benzema Real Madrid’e gidecek, bense Tofaş Kartal marka bir arabanın arka koltuğunda, Akçaabat Sebatspor ile kiralık anlaşmak üzere yola çıkacaktım...”
Sonrası, aradığını bulamadığı, bocaladığı ama asla pes etmediği bir dönemdir: Tam on beş farklı kulüpte, kimisinde yarım sezon, kimisinde bir iki sene sürelerle forma giyiyor. Takım arama, takım bulma, kadroya girme mücadelesi, şampiyonluklar yaşama, alt liglere düşme, maç ve kamp anıları, sevinçler, hayal kırıklıkları... Yaşananlardan biriktirilen hatıra kırıntıları sancılı bir büyüme ve olgunlaşma sürecidir aynı zamanda.
Ergin Keleş, spor basınının sevdiği tabirle bir “asi futbolcu.” Futbol jargonunda asilik, biraz serkeşlik, kavgacılık, disiplin sevmezlik, gece yaşamına meyili olan topçular için kullanılır. Onun asiliğinin bir yönü bu. Evet gençken bir dönem, kendisinin de eğlenceye, gece yaşamına daldığını, içki içtiğini açık yüreklilikle itiraf ediyor. Oysa aktif futbolculuk yıllarında disiplin içerisinde yaşamanız, beslenmenizden başlayarak uykunuza kadar her şeye dikkat etmeniz gerekir. Kurallara uymamanız halinde bunun bedelini formsuzlukla, sakatlıklarla, kadro dışı kalmalarla ödersiniz. Nitekim Keleş de, biraz karakteri icabı böyle yaşamış ve bedelini de ödemiş.
Diğer taraftan onun asiliğinin başka bir yönü daha var: Kişi, hayatın hemen her alanında kendisinden güçlü insanlara karşı takındığı tavırlarda karakterini belli eder denilir ya, işte o anlamda da asi karakterde birisi. Karşısındaki kim olursa olsun, kulüp başkanından teknik direktörüne kadar, sözünü sakınmayan, hakkını yedirmeyen, çatır çatır düşüncesini savunan bir ademoğlu. Futbola adım atarken, önüne konan boş sözleşmeyi imzalamaması, sahada maç oynanırken kendisine, ailesine küfreden tribüne posta koyması, beğenmediği yemek nedeniyle aşçıyı azarlayan takım arkadaşını uyarması, şövalye soylusu bir yönünün olduğunu gösteriyor. Genç yaşta edindiği bu tutum, hayatının temel düsturu haline gelmiş. Dilini tutamaması nedeniyle; itaate, ezmeye, abiliğe, kulislere, ahbap çavuş ilişkilerine dayanan futbol dünyasında, bir nevi kötü adam -takımda düzeni bozan futbolcu- olmuş.
'Nasıl Yıldız Olunmaz?' eşit, adil, yapıcı bir futbol âlemini yerleştirebilmek için daha ne kadar çok yol almamız gerektiğini bize gösteriyor. Cangılda açtığı patika pek kıymetli diye düşünüyorum.