Erkeğin soyadı dayatması kadına şiddetin asli faili
Soyadı kanunun kabul edilişi insanların tebaa değil yurttaş olduğu ön kabulüne dayanır. Devlet kendisine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi eşit yurttaşlar ve özerk hukuk öznesi bireyler olarak gördüğünü açıkça ilan etmiş ve herkesi bu yasayla bağlamıştır. Kadının insan hakları bağlamında kendisinden esirgenmiş ve özerk hukuk öznesi birey sayılmak yerine kocaya ve onun ailesine özgülenmiş bir insan olarak kabul edilmesine itirazdır, soyadı bağımsızlığı mücadelesi.
Aylardır gündemi işgal eden 9’uncu yargı reformu paketi Meclis’e sevk edildi. Yine her zamanki gibi tek karar vericili rejim, kendi yaptığı değişikliklerde yer alan Anayasa maddelerine bile uymadı. Saray erkanınca ye da saray kurullarınca hazırlanan paket, ara konak olarak Adalet Bakanlığına gönderilip oradan AKP Meclis Grubuna gönderildi. Ve TBMM Başkanlığına sunuldu. 3 Temmuz Çarşamba öğleden sonraki saatlerde edindik bu bilgiyi. Ve daha önemlisi TBMM Başkanlık antetli bir PDF dosya ile paketteki maddelere ilişkin bir bilgi notu ulaştı elimize. Ayrıca pakete ilişkin genel gerekçe de bir Word dosyaya ulaşıldı. Yanlış anlaşılmasın iktidar ya da TBMM yönetimi saydamlık adına kamuoyuna duyurmuş değil. Gazetecilik başarısıyla elde edildiler. Bilgi kaynaklarına erişme yöntemlerini iyi bilen gazeteciler ve genç, acar muhabirler, demokrasinin bunca aşındığı ülkede hala beşinci kuvvet olmayı önemsiyor, mesleğin hakkını veriyor. İyi ki mesleğin öneminin farkında bağımsız gazeteler, yayın organları ve gazeteciler, haberciler var, hepsine minnetle hemen belirteyim ki perşembe günü öğle saatlerinde yazıya oturduğumda halen paket metninin imzalı hali Meclis sitesinde yer almamıştı. Rejim bizi kör kuyularda karanlıkta bıraktığı için el yordamıyla yön bulmak zorundayız. Salt elimize ulaşan bilgi notu ve genel gerekçe dosyasına dayanarak ilkin kadının soyadı hakkındaki düzenlemenin ne anlama geldiğine bakalım.
Hatırlanacağı üzere Nisan ayında Anayasa Mahkemesi’nin kadının soyadına ilişkin 2001 tarihli değişiklikle düzenlenen maddesinin ilk iki cümlesini iptal etme kararı Resmi Gazetede yayınlanmıştı. Konuya ilişkin pek çok haber ve köşe yazısı yayımlanmıştı gazetemizde. Bu yazı da onlardan birisi olacak kuşkusuz ancak kesinlikle tekrarı değil. Başlığa taşıdığım üzere cinsiyet temelli şiddetle kadının soyadı arasındaki doğru orantılı ilişkiyi göstermeye çalışacağım bugün. Ancak asıl konuya geçmeden önce hemen her yasa teklifiyle ilişkisi kurulabilecek AKP Meclis grubu işleyişine değinmek gerek. Antetli bilgi notunun içeriği, ilgili yasal düzenlemenin içeriğini, hazırlanışını ve amacını çok iyi bilen ve hiç bilmeyenlere kolayca anlayabilecekleri şekilde hazırlanmış bir metin. Buna göre ya Saray erkanı ya da ara konak dediğim Adalet Bakanlığında hazırlandığı izlenimi edindim. Komisyon toplantısındaki açık mikrofon kazasını hatırlarsınız. Hulusi Akar CHP önergesini beğenmiş, yerinde ve ihtiyacı karşılamaya uygun bulmuş ama reddedileceği bilgisi ona aktarılmıştı. Şimdi bu bilgi notuna ulaştıktan sonra tahminin benzeri bilgi notları ya da talimatların her bir yasa teklifinde, yargı reformu adını verdikleri değişikliklerde vekillere ulaştırıldığı yönünde. Hap gibi ellerine veriliyor ve kelimenin tam anlamıyla hapı yutuyorlar. Torba yasa teklifi usulüyle parlamento, böyle hap gibi metinlerle uyutularak işletiliyor olmalı kanımca. Son yıllarda yapılan her düzenlemede böylesi metinler salt Cumhur ittifakı vekillerine değil tüm vekillere gidiyor da biz ancak şimdi, gazeteciler sayesinde öğrenmişsek, muhalif partilerden, vekillerden bir açıklama beklemek hakkımız. Üzerinde daha çok konuşulması gereken u detayı şimdilik burada bırakarak asıl konumuza geçeyim.
Kadının soyadı hakkındaki AYM iptal kararının yok hükmünde sayıldığı bir düzenleme var karşımızda. Cumhurbaşkanı kararname yetkisine ilişkin AYM iptal kararları da aynı akıbete uğramış. AYM kararı yok sayıldığı gibi kararın gerekçesinde yer alan cinsiyet eşitliğinin sağlanması yönündeki ilerlemeci adım da (şimdilik) 23 yıl öncesine geri döndürülüyor. 2001 yılında Medeni Yasa değişikliği ile gerçekleştirilen soyadı düzenlemesi, o günün koşullarında tedricen eşitlikçi bir adımdı. Aradan geçen yıllarda Anayasaya giren eşitlik maddeleri doğrultusunda geride kalması gereken bir düzenleme idi. Kadının kendi soyadını kullanma hakkı şarta bağlanmıştı çünkü. Ve evlendiği erkeğin soyadının önünde yer almak koşuluyla kendi soyadını kullanabilmesi bile ayrıca özel başvuru gerektiren sınırlı bir özgürlük alanı olarak kadın erkek ayrımcılığının göstergesiydi. AYM iptal gerekçesi ise koşulsuz cinsiyet eşitliği gereği kadının kendi soyadını bağımsız ve tek başına kullanmasının yolunu açacak nitelikteydi. Oysa -yukarıda söz ettiğim- genel gerekçenin kadının soyadı bölümü yeni maddenin cinsiyet ayrımcılığı esası ile yazıldığın gösteriyor. Üstelik kadın erkek ayrımcılığının, aile bütünlüğü gibi muhayyel ve muğlak bir bahane ile adeta kutsandığını görüyoruz. Genel gerekçede teklifin 15’inci maddesi olarak yazılan kadının soyadı hakkındaki, bizi 2001’e geri götüren düzenleme için şu bahaneler gerekçe niyetine sunulmuş:
“MADDE 15- Maddeyle, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 187'nci maddesi yeniden düzenlenmektedir.
Anayasa Mahkemesinin 22/2/2023 tarihli ve E: 2022/155; K: 2023/38 sayılı kararıyla, Türk Medeni Kanununun 187'nci maddesi iptal edilmiş ve iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Söz konusu iptal kararı, 28/4/2023 tarihli ve 32174 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
İptale konu hükümde kadının evlenmekle kocasının soyadını alacağı ancak evlendirme sırasında evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuru üzerine kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabileceği belirtilmektedir. Buna göre evlenen kadın, evlendiği kocasının soyadını almak kaydıyla önceki soyadını da kullanabilmektedir. Anayasamızın 41 inci maddesinde ailenin Türk toplumunun temeli olduğu kabul edilmektedir. Ailenin önemi değerlendirildiğinde, anne ve babanın ayrı ayrı soyadı kullanmaları, çocuk üzerinde olumsuz etkiler doğurabilecek, çocuğun hangi soyadını kullanacağı ayrı bir tartışma konusu haline gelecektir. Bu durum, Türk toplumunun temeli olan aile bütünlüğüne zarar verebilecektir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesince iptal edilen kanun hükmü yeniden düzenlenerek evlenen kadının kocasının soyadını alacağı, ancak dilerse kocasının soyadının önünde önceki soyadını da kullanabileceği, kadının soyadı, kendi soyadı ile daha önceki kocasının soyadından oluşuyorsa bu soyadlarından sadece birisini evleneceği kocasının soyadının önünde kullanabileceği hüküm altına alınmaktadır.”
Madde gerekçesi yazmaya bile elimin varmadığı bu bahane keşke Anayasa m.41’in “eşlerin eşitliği” ilkesine yerilmemiş, görünüşe bakılırsa. Kesin konuşmak için hala teklifin tam metnini görmeye ihtiyacımız olduğun bir kere daha belirteyim. Aile bütünlüğü içinde çocuğun ve ananın korunmasından söz ediliyorsa eğer yurttaş olarak kadın erkek eşitliği de evlilik birliği içindeki eşlerin eşitliği ilkesi de yok sayılıyor demektir. Ancak yine de bahaneye 41’inci madde dayanak gösterilmiş. E, AYM iptal gerekçesinin dayanağı da aynı madde… Söz konusu kadın ve kadının hakları özellikle de soyadı olduğunda yasa maddeleri sağdan sayınca farklı soldan sayınca farklı çıkıyor anlaşılan. AKP iktidarı kadına, erkeğin soyadını kullanma dayatmasında neden bu kadar ısrarcı? Y. Tunç’un sosyal medya paylaşımında belirttiği ailenin “güçlendirilmesini sağlayan” bir madde olduğu iddiası doğru mu? Hele de aynı paylaşımda ifade ettiği gibi gerçekten “temel hak ve özgürlüklerin korunmasını ve genişletilmesini sağlayan” bir madde mi? Cevaplarımı şöyle sıralayabilirim.
Öncelikle yıllardır yazdığım gibi aile korumacı, kutsamacı bakış açısına sahip kişilerin aile kelimesini, erkek egemenliği anlamına gelen bir şifre sözcük olarak kullandıklarını düşündüğümü bir kere daha belirteyim. Madde 15 gerekçesinde yer alan aile bütünlüğü ifadesi de ailede erkek egemenliğinin tahkimi anlamına geliyor. Buna göre AKP’nin erkeğin soyadı dayatmasındaki ısrarı kadın erkek eşitliğine inanmayışından kaynaklanıyor. İnanmamaktan öte eşitlik karşıtı tutumunun altında binlerce yıl önce kurgulanmış ataerkil cinsiyet rollerini, yaratılışın gereği zannetme cehaleti yatıyor. Tüm tek tanrılı dinlere olduğu gibi İslam’a da egemen olan ataerkil cinsiyetçilik iktidar mensuplarının zihniyetini de kuşatmış halde. Otoriter devlet ve otoriter din iktidarlarının eril pazarlığı uyarınca ailede erkek otoritesini tanımasıyla ilişkili. Günümüzde kadının evlendiği erkeğin soyadını alması usulü doğrudan doğruya erkek otoritesinin kadın tarafından tanınması, boyun eğilecek bir güç olarak kabul edilmesi anlamına gelen sembolik öneme sahip. Peki Tunç’un belirttiği gibi gerçekten ailenin güçlendirilmesi anlamına mı gelir dersek tama tersinin gerçekleştiğini gördüğümüz gerçeğine hepimiz yaşarken tanığız. Kadınlar insanlık onurunun kendileri için de geçerli olduğunu onurlarına sahip çıkarak gösteriyor. Hür ve eşit insan olma onurunu yaşamlarının her aşamasında kendi karalarını alarak göstermek için gereğinde canı pahasına mücadele ediyor. Bakanın iddiasının aksine kadınların eşit insan haklarını tanımayan düzenlemeler kadını aile içinde ikincilleştirdiği ve kadınlar buna itaat etmediği için aileler sarsılıyor. Kadın haklarının geçerli kabul edilmediği aileler parçalanıyor. Bakan hayal görüyor, zamanın akışını tersine çevirmek istiyor iktidar. Bu politikalarla cinsiyet temelli şiddeti teşvik ediyor, şiddet faillerini kışkırtan politikalar üretiyor.
Kadına şiddetin ve en acısı kadın cinayetlerinin cins kırım boyutuna varması, kadının kimliksizleştirilerek ikincil konumda sabit tutulmak istenmesiyle doğrudan ilişkili. Kadınlar içine doğduğu veya içine kabul edildiği ailesinin soyadını ömür boyu kendi soyadı olarak kullanma hakkına sahip değil. Bu hak sadece erkeklere tanınmış halde. Ve yeni düzenlemede bu hali sürdürmek, erkeklerle kadınlar arasındaki soyadı eşitsizliğini pekiştirip kalıcı kılmak için yazılmış. Kadın evlenince soyadı değişiyor, ya da son 23 yılda olduğu gibi erkeğin soyadını, adına eklenen bir kuyruk gibi takınmak zorunda bırakılıyor. Yaşamı boyunca kimliği defalarca değişebiliyor kadının. Soyadı değil sadece aynı zamanda nüfus kütüğü de sürekli değişiyor. Kadının haberi bile olmadan nüfus kütüğü oradan oraya fırlatılıp atılıyor, devlet tarafından. Kadının kimliksizleştirilmesi hatta kadının soy bağı hakkının çift yönlü, alt ve üst soya yönelik olarak yok sayılması anlamına geliyor. Bu arada kimisi kızlık, kimisi bekarlık soyadı demeyi seçiyor olsa da bana göre o evlenmeden önceki soyadı filan değil doğrudan kadının kendi soyadı olarak isimlendirilmeli. Temel hakların korunması ve geliştirilmesi değil bu yasal düzenleme bu haliyle yasalaşırsa kadın haklarının bir kere da aşındırılması ve daraltılması sonucunu verecektir.
Kadının soyadı ve kadın cinayetleri arasındaki ilişkiye gelince bu bir sahiplik ilişkisini ima eder. Kadın evlendiğinde kendi soyadı yerine erkeğin soyadını aldığı azman baba ailesinde bir “meta” iken yeni durumda koca ailesi için bir “meta” haline dönüşüyor. Her halükarda kadın meta olarak görülünce kendi kararlarına alma hakkı tanınmadığı gibi kendisini kadının sahibi olarak gören erkek kadının hayatına dair karar verme hakkının kendisine ait olduğu fikrine kapılıyor. Bu durum yarattığı cinsiyet eşitsizliği nedeniyle eşitsizlikten kaynaklanan eril şiddeti körüklüyor. Giderek erkek kadının yaşam hakkına da hükmedebileceği, bunun kendisine kocalık hakkı olarak tanındığı fikrine kapılıyor.
Soyadı kanunun kabul edilişi insanların tebaa değil yurttaş olduğu ön kabulüne dayanır. Devlet kendisine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi eşit yurttaşlar ve özerk hukuk öznesi bireyler olarak gördüğünü açıkça ilan etmiş ve herkesi bu yasayla bağlamıştır. Kadının insan hakları bağlamında kendisinden esirgenmiş ve özerk hukuk öznesi birey sayılmak yerine kocaya ve onun ailesine özgülenmiş bir insan olarak kabul edilmesine itirazdır, soyadı bağımsızlığı mücadelesi. Eşit yurttaşlar olmanın gereği kadının hayatı boyunca ailesine özgü kendi soyadını taşıma hakkı teslim edilmelidir iktidar tarafından. TBMM görüşmelerinde paketteki 15’inci madde ya geri çekilmeli ya da eşitlik gereği kadının kendi soyadını bağımsız olarak medeni halindeki değişim ne olursa olsun sabit biçimde kullanmasını saylayacak şekilde yeniden yazılmalıdır. Aksi takdirde kadına şiddetle mücadelenin başarıya ulaşması mümkün olamaz. İktidar şiddetle gerçek anlamda mücadele ediyor olsaydı bile koruma yasası etkin uygulanıyor olsa bile evlenen kadın kocanın soyadını aldığı sürece erkek tarafından hayatına hükmedebileceği bir nesne olarak görülmeye devam edecektir. Kadın cinayetlerinin cins kırım boyutuna ulaşmasından kadını nesneleştiren soyadı dayatması gibi çeşitli ikincilleştirme yolları şiddetin asıl faili olarak görülmeli. Toplumsal yaklaşımlara bu yönden bakarak tıpkı soyadı gibi benzer uygulamaların eşitlik yönünde değişime uğraması için çalışmalar sadece kadın hareketinin uğraş alanı değil hukukun, yasa yapıcının temel meselesi sayılmalıdır.