‘Erkek rövanşı’: Cinsiyetçi ikiyüzlülük ve ‘erkeklik krizi’
İki kutuplu kimlik savaşları kısır döngüsü, ve bunlardan biri olarak kadın-erkek dikotomisi, asıl mesele olan sınıf savaşımını gölgelemek gibi egemen sistem tarafından desteklenen bir çıkmazdır.
Bir önceki yazımda ‘erkek rövanşı’ olarak tanımladığım ‘ataerki direnişini’ açıklamak gerekiyor. Özgürleşen kadınlık durumuna karşı verilen tepkilerin özündeki erkeklik krizine değinmeden, konu bir kutuplaşmanın ötesinde algılanamaz.
Tüm egemen ideolojiler, uzlaşmaz; biri doğruysa öteki yanlış; biri siyahsa öteki beyaz vs vs bipolar sosyolojik yapıyı besleyerek kendini güvenceye alır. Yani böler, rakip/düşman eder ki didişen ‘kutuplar’ bunun nedeni olan egemen ideolojiyi sorgulamasın. Ataerkil ideolojinin modern zamanlardan itibaren kemikleştirdiği de bu ikili cinsiyet yapısıdır ki pek tabii heteroseksizmin yükselişiyle desteklenmiştir.
Yasalar önünde erkeğe eşitliği savunan ve hayata geçmesinde büyük payı olan birinci dalga kadın hareketini eleştirerek gelişen ikinci dalga kadın hareketi de bu iki kutbu, kadın özgürlüğü adına yeniden üretmişlerdir. Biri biyoloji üzerinden bu kurguyu tartışmazken, diğeri onun eleştirisini yapsa da bu kez kültüre/öğrenmeye dayandırarak kadın özgürlüğü adına kadın-erkek inşasına dokunmamıştır. Hatta feminizm bu bağlamda rövanşist bir revizyona dahi uğramıştır. Erkeklikle, kadınlığı ve onlara aslında toplumsal/kültürel olarak atfedilmiş değerleri karşılaştırmak, hatta kadınınkileri ( oysa hepsi cinsiyetçi sistemin öğretileridir.) yüceltmeye çalışmak (örneğin annelik, çoklu görev üstlenebilme gibi) çıkmazına girmiştir.(1)
Güçlenen kadın adeta ezilmişliğinin acısını çıkarmayı meşru görerek, ataerkil değerlerin ‘işine gelenlerini’ yeniden üretmektedirler. Kadının onca mücadele sonucu eğitim görmesine, çalışmasına, cinsel özgürlüğüne, yani kendinde ne varsa onda da olabilmesine alışmak zorunda kalmaya başlayan erkek; bir yandan da, aynı kadının, partner olarak kendinden daha iyi kazanan, daha uzun boylu, daha yaşlı; diğer bir deyişle ataerkil üstünlük kodlarını yeniden üretmesiyle karşı karşıyadır. Evlenme, arkadaşlık, cinsel ilişki teklifleri hala büyük ölçüde erkekten beklenmektedir. Herhangi bir anlamlı gün nedeniyle erkeğin hediye alması, harcamaların (en azından ele güne karşı) erkek tarafından ödenmesi, çocuk bakımı vs gibi nedenlerle çalışma hayatını bırakabilme lüksünün büyük çoğunlukla kadında olması, ağır eşyayı erkeğin taşıması, arabanın kapısını erkeğin açması, tamiratın erkekten beklenmesi gibi erkek üstünlüğünün sembolü davranışlar kadınların hala normal beklentileri içinde yer alabilmektedir. Ataerki ve cinsiyetçilikle ilgili normların ‘işe gelenlerinin’ sürdürülmesi, eşitsizliğin kabulüdür aslında. Eşitlik sadece talep değil, bedel gerektirir. Gayrisi, ne ahkam kesilirse kesilsin ikiyüzlü bir çıkarcılıktır. İçin için, kadının, ikincil cinsiyet statüsünü yeniden üretmektir. Bir başka örnek olarak, evlenme teklifini yapması norm sayılan erkeğin elinde bir de tek taş vs olması neredeyse kadın hakkı sayılacak derecede normlaşmıştır. Oysa aynı kadınlar geleneksel başlık parasını küçümsemektedirler. Ancak alenen bu yeni bir başlık parası formudur. Öte yandan evlilik teklifini, kimi zaman yıllarca kıvranarak erkekten bekleyen kadının boşanma talebinin erkekçe kolayca kabul edilmesini düşünmesi, en azından, bir mantık hatasıdır. Erkek evlilikle ilgili eylem yetkisinin, evlenme teklifi üzerinden o kadar kendinde olduğuna inandırılmıştır ki, ayrıca zaten ataerkil sistemde de öğrendiği üstünlüktür bu, akdin bozulmasının tek yetkilisinin de kendi olduğuna otomatikman kanidir! Bu dengesiz duruma dengesiz bir tepki vermesi psikolojik olarak beklenen durumdur aslında. Veya benzer bir örnek olarak, genelde o kadar erkekten beklemektedirler ki kadınlar flört teklifini, kadının herhangi bir flört teklifi reddedebileceğini düşünememektedir erkek. Dolayısıyla red karşısında dengesinin bozulup saldırganlaşması da sürpriz değildir. İlişkinin her safhasının başlatılmasında çifte standartlarla ataerkil güce sahip olduğunu deneyimlemeye devam eden erkek, cinsellikte güçlü ve talepkâr bir kadınla karşılaşınca da yine afallamakta ereksiyon zorluğu ve aseksüellik erkekte yaygınlaşmaktadır. Ne yazık ki bunun son ucunda cinsel içgüdünün tatminsizliğinin en kolay telafisi şiddettir. Kendinden, işe geldikçe ataerkil normlar beklenen erkeğin kadın özgürlüğünü ve eşitliğini de aynı anda kabulü aslında şizoid bir durum olur.
Öte yandan çok yönlü işi aynı anda yapabilmesi kültürel bir yük olarak kendinde olan, toplumsal cinsiyetçi nedenlerle uyumlu yetiştirilmiş, okul başarısı giderek erkeklerin üstünde olan ama erkekten az ücret alan kadın, geç kapitalizmin krizine ilaçlardan biridir. Dolayısıyla artan işsizliğin sorumlusu, sistemi değil herkes gibi karşısındakini suçlamayı öğrenmiş erkek için, kadındır.
Böyle cinsiyetçi ikiyüzlülüklerin yarattığı anomik ortamda erkekteki şizoid beklenti ve bağlı suçluluk hissi ve ikilemin adı erkeklik krizidir. Sonucu her dozda şiddettir.
Tüm bu çelişkiler ve ikiyüzlülükler erkek terörünü meşrulaştırmak için yazılmadı kuşkusuz. Ancak sadece erkeklerin ve ataerkil sistemin belagatle suçlanması, bu cinsiyetler savaşının çözümü değildir. Örneğin kadınlar kazanımlarını benimsedikleri kadar bu kazanımların sorumluluklarını da, çıkarcılık yapmadan uygulamak zorundadırlar.
En önemlisi iki kutuplu kimlik savaşları kısır döngüsü, ve bunlardan biri olarak kadın-erkek dikotomisi, asıl mesele olan sınıf savaşımını gölgelemek gibi egemen sistem tarafından desteklenen bir çıkmazdır. Örneğin kapitalizmin krizlerininin ve sorunlarının yarattığı tüm memnuniyetsizlik cinsiyetçi saldırganlıklarla sönümlenmektedir.
Aksiyon ve reaksiyonun cisimleştiği cinsiyet(çi) rövanşların sentezi gender fluid ( cinsiyeti akışkan) sonuç olacaktır.
* Prof. Dr.
(1) Sadece biyolojinin değil, kültürün de kader olmadığı tartışması ve örneği için: A.Yaraman, A.İbrahimi; “ Arnavutluk’un ErkekKadınları: Burrnesheler”, Sanatatak, 6.3.2017