Ermenistan yarım kalan 'Kadife Devrimi'ne sahip çıktı
Daha önce tecrübe edilmiş, baskıcı rejimden ne hayır, ne gelişme, ne de güvenlik geleceğine karar veren çoğunluk, 2018’deki yeni Ermenistan hayalini, 2020’deki savaşın getirdiği korkuya değişmedi.
Alin Ozinian*
2018’de Ermenistan’da halkın sivil itaatsizlik eylemleri ile başlayan Kadife Devrim’in ardından Başbakan seçilen Nikol Paşinyan, 2020’deki Karabağ Savaşı’nı kaybeden bir lider olarak yüzde 50’den fazla, oldukça yüksek bir oyla, Ermenistan’da yeniden hükümeti kurmaya hazırlanıyor.
Birçokları için bu durum tuhaf olarak görülse de ülkeyi yakından takip edenler için anlaşılır sebepler var.
Öncelikle bu seçim sonuçları, 40 gün süren kanlı savaşın ardından mağlup olan Ermenistan’ın tüm sorumluluğunu Paşinyan’ın omuzlarına yükleyen yeni muhalif - eski rejim sahipleri Robert Koçaryan (destekçisi Taşnaksutyun’un) ve Serj Sarkisyan’ın halkın büyük kısmı tarafından ciddiye alınmadığını gösterdi.
Muhalefetin kabaca “Kaybeden ve ilerinde kaybedecek Demokratik Ermenistan” ile “Güçlü, güvenli ve kazanacak eski Ermenistan” arasında seçim yapacaksınız dediği “denklem”, Ermenistan halkının çoğunluğuna gerçekçi gelmedi.
Daha önce tecrübe edilmiş, demokratik olmayan, baskıcı bir rejimden ne hayır, ne gelişme, ne de güvenlik geleceğine karar veren çoğunluk bir anlamda, 2018’deki yeni Ermenistan hayalini, 2020’deki savaşın getirdiği korkuya değişmedi.
Kadife devrim hâlâ bir hayal, bunu görmek gerekli, eski statükocu, anti-demokratik düzenin gitmiş olması Ermenistan’ın sorunlarını çözdüğünü, düzenin istenilen gibi olduğu anlamına gelmiyor. Diğer taraftan, hala gerçekleşeceği umulan devrim “eskilerin” siyasi arenaya geri dönmesi ile başlamadan bitecekti. Ermenistan halkının büyük kısmı bu hayale, yarım kalan Kadife Devrim’e sahip çıktı.
2018’DEKİ KADİFE DEVRİM YARIM KALDI
2018 yılının Nisan ayında, Ermenistan halkının sokakları kapatarak başlattığı sivil itaatsizlik eylemleri sırasında ana hedef olarak gösterdikleri “Kadife Devrim”, 9 Aralık 2018’de yapılan erken Parlamento seçimleri ile tamamlanmış sanılmıştı. Yıllar sonra ilk kez, Parlamento’nun halkın iradesini yansıtması ile, istenilen zafere ulaşıldı. Oysa, ülkenin kemikleşmiş “sistemlerini” değiştirmek bu kadar kolay olmayacaktı.
2018 erken genel seçimlerinde de Paşinyan'ın lideri olduğu "Benim Adımım" bloku net bir zafer kazandı ve yüzde 70,43 oy aldı. İkinci sırada yüzde 8,27 oyla zengin iş insanı oligark Gagik Tsarukyan'ın lideri olduğu "Müreffeh Ermenistan" partisi geldi. Üçüncü sırayı ise yüzde 6,37 yine eski sisteme muhalif lider Edmon Marukyan’ın "Aydınlık Ermenistan" partisi oldu, yeni dönemde parlamento bu üç parti ile çalışmaya başladı.
Parlamento ve eski muhalif gazeteci Başbakan Paşinyan yalpalayarak da olsa ilerliyordu. Ülkedeki eski klikler, yolsuzluk ağları çökertilmişti. Güvenilen bürokratların bir kısmının güvenilmez olduğu anlaşılıyor, görevden alınıyorlardı. Önemli görevlerdeki bu hızlı değişimler, istikrar açısından güven vermiyordu. Eski Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan başta olmak üzere, kritik isimlerin yargılanmasında ileriye gidilemiyordu.
Devran dönmüştü lakin “eskinin ruhu” ülkeyi terk etmiyordu. Hukuk sisteminde hedeflenen reform zordu, görünen o ki Paşinyan hükümeti bu reformu yapamıyordu, istekleri tam, iradeleri yerinde ama donanımları azdı.
İKİNCİ KARABAĞ SAVAŞI İLE GELEN YÖNETİM KRİZİ
Tüm bu gelgitler arasında, Ermenistan 2020 Eylül ayının son pazar sabahı Azerbaycan ordusunun saldırısı ile sarsıldı. İlk andan bu yana, geçmişteki düşük dozlu açılan ateşlere benzemeyeceği belliydi bu sınır ihlalinin.
Her şey çok hızlı gelişti. Savunma arzusu, kendi kaderini tayin hakkı yıllarca görmezden gelinen gerçeklere teslim oluyordu; Azerbaycan güçlüydü, Türkiye yanındaydı, artık 90’lı yıllar gibi değildi savaş... SİHA'lar, İHA'lar geçiyordu Ermenistan ordusunun üzerinden.
Varşova Paktı bölgesine NATO ordusu destekli bir güç girmişti. Paralı askerler de olmak üzere savaşı en korkunç ve ağır şekilde sürdürmeyi kafasına koymuş iki ülke; Azerbaycan ve Türkiye kolay rakipler değildi.
Eski rejimin, dost, ağabey, büyük garantör gördüğü Rusya sessizdi. Ermeniler ilk günden Rusya’nın müdahale etmeyeceğini anlasa da Batı savaşın bir yerinde Rusya’nın müdahil olması ile savaşın biteceğini düşündü. Zaman geçiyor, askerler, siviller ölüyordu. Batının da ön ayak olduğu iki ateşkes anlaşması hayata geçememişti, ta ki Rusya elini masaya vurana kadar.
9-10 Kasım’da Rusya’nın girişimiyle gece geç saatlerde “Yeter bu kadar, bitti!” denilerek tarafların zorunlu olarak kabul ettiği üçüncü ateşkesten sonra, silahlar sussa da savaşın getirdikleri bitmemişti.
Yerevan sokakları yaklaşık 53 günden sonra gelen ateşkes haberi ile çalkalandı. Savaşın bitmesi bazılarını sevindirmedi, toprak kaybı kabul edilemezdi.
Parlamento basıldı, son iki yıldır yönetimi Paşinyan’a kaptıran eski güçler, yenilgiden istifa ederek Başbakan Paşinyan’ın istifasını istiyor, hatta artık hayatının tehlikede olduğuna dair açıklamalar yapıyorlar, tehditleri havada uçuşuyordu.
PAŞİNYAN ATEŞKESİN ARDINDAN DEVRİLMEDİ
O gece planlanan gibi olmadı. Paşinyan devrilmedi. Şimdi geriye bakınca, o gecenin Ermenistan’ın kaderi için ne kadar önemli olduğunu daha iyi görüyoruz.
Birkaç hafta içinde hayat normale döner gibi oldu. Ama Karabağ yenilgisi belli ki muhalefetin “Paşinyan’ı göndermesi” için daha çok deneme yapacağı bir “fırsat” doğurmuştu.
Fakat nedendir bilinmez, muhalefet seçim istemiyordu. İstekleri tuhaf ama netti: Paşinyan gitsin, bizim adayımız başbakanlığa atansın.
Bu kadroların aslında şeffaf seçimler ile hep sorunu olmuştu. Zaten Paşinyan’ı başbakanlığa getiren de 2018’den önce ülkedeki seçim yolsuzlukları, şeffaf seçimlerin yapılmaması olmuştu. Serj Sarkisyan’ın 3. dönem ülkeyi yönetmeye kalkışması, Paşinyan yeter artık diyerek halk desteğini alması ile sonuçlanmış, yolsuzluktan, sahtecilikten bıkan halk Paşinyan’ın arkasından gitmişti.
10 Kasım 2020 gecesinin ardından, 26 Şubat 2021 sabahı bu kez Ermenistan ordusu Paşinyan’ın istifasını istedi.
Paşinyan bu çağrıyı “darbe girişimi” olarak nitelendirmiş ve akabinde Genelkurmay Başkanı Onik Gasparyan’ı görevden almıştı.
Gasparyan’ın başını çektiği imzacıların “sorunu” sadece savaş yenilgisi değildi. Paşinyan’ın Kasım 2019’da söz verdiği “Ordu’da reform” başlığı altında ordudan tahliye edilecekler konusu yavaş yavaş gündeme geliyordu.
PAŞİNYAN GÜCÜNÜ SOKAKTAN ALDI
Askerin bu çıkışına karşılık, Paşinyan hızlı bir çağrı ile başkent Yerevan’ın Cumhuriyet Meydanı’nda bir miting de düzenlendi. Paşinyan, “halkın darbeye izin vermeyeceğini” söylerken, “İstifama ancak halk karar verebilir çünkü beni halk seçti” dedi.
“Gücünü kaybetti, halkın artık ona güveni yok!” denilen mağlup Paşinyan, beklenmeyen bir kalabalığı toplamış, tabanını yine diğerlerinin gözüne sokmuştu.
Kadife Devrim günlerinde Paşinyan’ın arkasından gidenlerin, Paşinyan’ı terk etmediği asıl o gün belli olmuştu.
Paşinyan’ın “İstifa edeyim, erken seçimlere” gidelim çağrısı muhalefetin “kafasına yatmıyordu”. Yeni muhalefet - Koçaryan ve Sarkisyan bloğu Paşinyan’ı suçlamaya, onu bu yenilginin tek sorumlusu olarak görmeye, Paşinyan’ı “Türk”, “Aliyev dostu”, “Toprak satıcısı”, “Hain” ve daha bir sürü akıl almaz sıfat ile damgalamaya devam ediyordu.
Paşinyan’ın tabanı ve Paşinyan politikalarından hiç hoşlanmayanların büyük kısmı bile, Ermenistan’ın savaş stratejisinin ve ordunun gücünün 2 yılda ne çökertilebileceğinin ne de ihya edilebileceğinin farkındaydılar.
Ermenistan’ın kazandığı Birinci Karabağ Savaşı'nın ardından, Azerbaycan giderek güçlenir, savunma sanayisine yatırım yaparken, eski liderlerin sırtlarını Rusya’ya dayayıp kendi ceplerini doldurduklarını bugün Ermenistan’da bilmeyen yok.
Paşinyan, Ermenistan alışık olduğu yöneticilerinden ve bölgedeki “erkek liderlerden” farklı bir yol izledi savaş sonrasında; yüksek sesle, defalarca özür diledi.
Seçim kampanyasında her gittiği yerdeki konuşmasında tekrarladı özrünü: “Affedin beni” dedi, “İstemezseniz gideceğim, kalıp kalmamamı belirleyecek olan sizsiniz” dedi.
Paşinyan halka, halkın güçlü olduğunu öğretti. Halkın muktedir olduğunu, “yukardakilerin” değil, Ermenistan halkının kendi kaderini çizeceğini uzun uzun anlattı.
Bu halk için teorik olarak bildiği ama hiç tatmadığı bir gerçekti.
Paşinyan, bunu yaparken popülizmin kucağına da düştü, evet. Ama diğer yandan muhaliflerin halkı küçümseyen, yukarından bakan, Paşinyan’ı destekleyenlere “zombidir, çöptür, pisliktir” dedikleri düşünülürse Paşinyan halkın gözünde popülist değil “bizden biri” oldu.
Muhalefet 20 yıl önce yaratılan sözde elit çevresi ile gurur duyarken, Paşinyan “halkın parası ile zenginleşenleri yok etme” sözü verdi meydanlarda. Onlar Paşinyan’a 'hain' deyince, Paşinyan muhaliflere 'hırsız' dedi, 'halk düşmanı' dedi.
ERMENİSTAN ARTIK STATÜKOCULARI İSTEMİYOR
Paşinyan’a rakip olan Koçaryan’ın tekrar ülkeyi yönetebilecek olması ihtimali, insanların çoğunluğunu rahatsız etti. Bu açıdan Paşinyan’ın politikalarını beğenmeyenlerin bile bir kısmı sadece Koçaryan yeniden hükümete gelemesin diye Paşinyan’ı seçti.
Savaştan en çok etkilenen sınır bölgeleri Syunik, Gegharkunik ve “siyasi elitin” güçlü olduğu başkent Yerevan’da bile Koçaryan öne geçemedi.
Kısaca, Paşinyan dışında daha iyi bir alternatif bulamadılar, oyların irili ufaklı 24 parti içinde erimesini istemediler. Bu yönelim sadece Koçaryan’ın geçmişi ile değil bugünü ile de ilgili.
Öncelikle Paşinyan’ı savaş dahil her konuda eleştiren muhalefet, seçim kampanyası sırasında kendi yapacağı değişikliklerden hiç bahsetmedi. Özetle “ülke batıyor” diyenler, halka “ülkenin nasıl düze çıkacağını” anlatamadı.
Bunu en basit şu örnekte görebiliriz; Azerbaycan ile imzalanan, muhalifler tarafından “Azerbaycan’a toprak hediye edilen” 10 Kasım ateşkesinin kabul edilemez olduğunu söyleyen muhalefet Rusya’nın aracı olduğu bu ateşkesi nasıl iptal edeceğini, (onaylamadıkları, vatan hainliği saydıklarına göre kendilerinin uygulamaması gerekiyor) belirtmediler.
Ermenistan ordusunun ve savunma stratejisinin nasıl güçleneceği hakkında vaatlerde bulunmadılar. Tek yaptıkları Rusya ile ilişkilerin iyi olacağına dair üstü kapalı açıklamalar yapmaktı. Diğer yandan bu “iyi ilişkilerin” nasıl tahsis edileceğine dair yol haritası sunmadıkları gibi, Paşinyan ve Rusya’nın arasının kötü olduğuna dair de kanıtlar masaya koyamadılar.
Kısaca Koçaryan’ın “Bu Türkten (Paşinyan) ülkeyi kurtarmalıyız” çağrısı kabul görmedi, bu kadar yıkıcı bir yenilginin ardından sonra bile “milliyetçilik kartını” Ermenistanlılar satın almadı.
Paşinyan döneminde köylere, kasabalara yapılan yollar, okullar, ana okulları, çiftçiye ve köylüye verilen krediler akıllarda kaldı. Paşinyan “Yaptım gördünüz, daha fazlasını yapacağım!” dedi.
Bunu ne yazık ki Paşinyan da yapamadı. Paşinyan’ın verdiği en büyük vaat, eskilerin artık ülkede karar verici olamayacaklarıydı. Diğer yandan son 3 senede Yerevan dışına yapılan yatırımlar; köylere, kasabalara yapılan yollar, okullar, ana okulları, çiftçiye ve köylüye verilen krediler akıllarda kaldı.
MUHALEFETİN RUSYA KARTI DA ÇALIŞMADI
Muhalefetin diğer bir hamlesi “Rusya Paşinyan’ı istemiyor” kartı da havada kaldı.
Bu yaklaşımın ne tuhaftır ki Ermenistan muhalefetinin yanı sıra Türkiye hatta Batı’da bile alıcısı var.
Rusya Paşinyan ile çalışabiliyor, çalışıyor da. Paşinyan da dışarıdan sanıldığı gibi Rusya düşmanı bir Ermenistan yaratmayı hiç istemedi. Son Karabağ savaşındaki yenilginin Rusya’nın Ermenistan’ı Paşinyan için cezalandırması tezi ise ilk günden parlak ama temeli zayıf bir bakış açısı.
Kaldı ki Moskova’ya birkaç kez Putin ile görüşmeye gitmek isteyen Koçaryan’ın kabul edilmediği de biliniyor. Övülen “eski dostlukların” ne kadar baki olduğu muamma.
Paşinyan göreve geldiği ilk günden beri dillendirilen “Rusya Paşinyan’ı düşürdü düşürecek” tezi ve beklentisi için sanırım dönüm noktası Ermenistan Genelkurmay Başkanlığı'nda üst düzey rütbeli askerlerin savaş sonrasında, yukarıda bahsedilen Paşinyan’ın istifasını istedikleri mektubu oldu.
Paşinyan’ın “Askeri muhtıra” olduğunu söylediği mektup birçokları tarafından Rusya’ya “Gelin!” çağrısı gibi okunsa da kimsenin gelmediği ve gelmeyeceği aşikardı…
Seçimin ertesi sabahı Kremlin sözcüsü Peskov’un Paşinyan’ı tebrik etmesi, Paşinyan’ın seçim gecesi ilk teşekkürü ABD’den hemen önce Rusya’ya yapması, tüm bu “Rusya Paşinyan’a düşman şüphelerini” bertaraf ediyor.
SEÇİMLERİ NASIL YORUMLAMAK GEREKLİ?
Seçim öncesi dönem oldukça gergin geçti, seçim kampanyası son derece sert, hakaretler ile dolu, liderlerinin birbirlerini suçlamaktan ileriye gidemediği derinliği olmayan, sığ bir dönem oldu. Fakat seçim gününün olaysız, sakin, gerektiği gibi ve ihlalsiz geçmesi son 1 yılın en olumlu gelişmesiydi.
Artık Ermenistan hükümeti seçimleri gerektiği gibi organize edebiliyordu, muhalifler ise hükümetin bir gecede devrilmeyeceğini anlamışlardı. Halk, istediği, hedeflediği şeffaf seçimleri görmüştü. Koçaryan yüzde 21, “yavrusu” 2018 yılında koltuğundan edilen Sarkisyan’ın desteklediği blok ise yüzde 5.2 oy topladı.
Trajikomik de olsa Paşinyan’ın parlamentodaki ana muhalefeti Koçaryan ve Sarkisyan olacak. Lakin, Koçaryan hem seçim sonuçlarına itiraz etti hem de kendisinin milletvekili olmayacağını ama listedeki diğer isimlerin parlamentoda olacağını belirtti.
Belliydi, Koçaryan “yöneticiydi”. Muhalif bloğun başını çekmek ona göre değildi.
Halkın kararı dışında, Paşinyan'ın partisinin siyasi bir hareket; yani demokrasi oyununda yer almaya yönelik çalışan, şehirlerde ve taşrada teşkilatı olan, insanların sorunlarına odaklanan, yerele yayılan bir örgüt olduğunu, diğer yandan rakiplerinin örgütlü siyasi hareketler değil, “ağlar”, “bağlantılar”, “pazarlıklar”, ve rüşvet üzerinden hükümeti ele geçiren, muhalif sesleri yok eden “gruplar” olduğunu görmek, dolayısı ile normal seçim yapıldığı taktirde, kazanamadıklarını ve kazanamayacaklarını anlamak, yani “örgütsel denklemin” öneminin de altını çizmek gerekli.
Diğer yandan Paşinyan, bölgedeki SSCB’den kopmuş BDT devletleri düşünülürse, en ciddi halk desteği olan meşru lider. Bu durum, onun cesur adımlar atabilmesi için çok önemli.
Son 3 yıl boyunca her krizde, halkı meydanlara toplayan hem onlara hedeflerini hatırlatan hem de “diğerlerine” tabanını gösteren Paşinyan için artık gerçek siyaset yapma vakti. Yeni dönemi, “Çelik Devrim’i” anlatırken, meydanlarda salladığı, muhalifleri kastederek “Bununla hem çakacak, hem sökeceğiz” deyip gösterdiği çekiç ülkedeki her sorunu çözmek için yeterli değil
ERMENİSTAN'A NE GEREKLİ?
Ermenistan’da hukuksal ve ekonomik reformlar, kurtlar sofrasına dönüşen bölgede yem olmamak için gereken güvenlik stratejisi için irade, kıvrak zeka, siyasi ve diplomatik manevralara ihtiyaç var.
Ermenistan’ın sert askeri bir devlete değil, kendinden emin bir hukuk devletine dönüşmesi gerekli. Bunun en büyük şartı da her ne kadar halkın sevgisine layık görülse de Paşinyan’ın olası “tek adam rejimine” öykünmemesi ve yukarıda sayılan alanlarda konunun uzmanı, kıymetli kadrolar ile çalışması.
Azerbaycan 2003’ten itibaren Aliyevlerin babadan oğula miras devlet anlayışını kabullenirken, Türkiye 2015’ten itibaren daha da otoriterleşen ve hukuksuzluğun önde gittiği bir ülke haline gelirken, Rusya’da 20 yıldır süren ve gittikçe güçlenen Putin iktidardayken, İran’daki İslam rejimi devam ederken bir uyanış yaşadı Ermenistan.
2018 baharında, çoğunluğu genç yüzbinlerce kişi, gidişata dur dedi. Eşine az rastlanan türden bir protesto ile Sarkisyan’ın seçim sonrası çiçeği burnundaki hükümetini yıktı.
ABD başkanı Trump’ın hem ülkesini hem dünyayı sürüklediği tuhaf dönemin de katkısı ile bu zafer Batı’dan gerektiği desteği göremedi, Ermenistan’daki bu demokrasi hareketine gerektiği değeri verilmedi.
Karabağ savaşı yenilgisi, “Güvenlik ve istikrar sunacak demokratik olmayan rejim, halkın seçtiği demokratik düzenden yoksa daha mı iyiydi" sorusunu sordursa da halk Ermenistan’da yine demokrasiyi seçti.
Şimdi hayati olan, Paşinyan'ın verdiği sözleri tutabilmesi. Ermenistan’ı 3 yıldır anlattığı ama henüz ucu tam olarak gözükmeyen daha iyi bir geleceğe taşıyabilmesi.
* Amerikan Ermeni Asamblesi Bölge Analisti