Ersan Şen’e hukuk anlatmak
Neyin konuşulup konuşulmayacağını, neyin nereye kadar talep edilip edilmeyeceğini kendileri belirliyor, hükmü de kendileri veriyor. Böyle bir mahkemede Şen ve benzerlerine hak-hukuk anlatma cefası da yine Kürtlere düşüyor.
Kürtlerin anadilde eğitim alma ve anadilleriyle kamusal hizmetlerden yararlanmaya yönelik talepleri onlarca yıllık mücadele ve badirenin ardından geldi Ersan Şen engeline takıldı. Mülteci meselesinden Kuzey Anadolu fay hattına, ekonomik krizden küresel ısınmaya her konu ve soruna dair fikri olan Şen’in bu meseleye dair fetvası da nihayet geçen hafta izleyiciye ulaştı.
Anadil talebi için Kürtlere kızdığı belli olan Şen, muhtemelen kendisinin de artık hangisi olduğunu karıştırmaya başladığı televizyon kanallarından birinde kısaca “devletin dili Türkçe, bitti. Öyle bir şey tartışılmaya açılamaz, konuşulamaz bile. Bu konu bitmiştir, geç” diyerek mütalaasını veriyordu. Anadil hakkını savunanlara da “avucunu yalarsın” diyordu.
Ülkenin en ünlü ceza hukukçusuna göre memleketi Nevşehir’in derdi Kürtlerin derdinden daha fazlaydı ama memleketinin evlatları çıkıp da “Türkiye’nin bir yerinde şu olsun bu olsun diyerek abuk subuk konuşmuyor”du. Nevşehirliler öyle yapmıyor belki ama Şen milyonlarca insanın, hem de ana dilleriyle ilgili ne yapması ve ne yapmaması gerektiğine dair konuşma hakkını kendinde görüyordu. Kaldı ki, Nevşehirlilerin ülkenin başka bir yerine dair fikirlerini belirtmediği ifadesi de doğru değildi, kentin haber sitelerinde Türkmenlerin dertlerinden İslam ümmetinin sorunlarına, ülkenin bölünmez bütünlüğünden “karısı ile annesi arasında kalan mağdur erkekler”e kadar birçok konuda görüşler özgürce dile getiriliyor, kimse bu insanlara “avucunu yalarsın, geç” demiyor.
Aynı programda cümlelerine Atatürk’ü anarak başlayan ceza hukukçusu, argümanını güçlendirmek için Erdoğan’ı da referans verme ihtiyacı duyuyordu. Erdoğan’ın rızası hilafına da olsa “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” şeklindeki “rabia”sına takibi zor hızlı konuşması içinde “tek dil”i de ekleyiveriyordu. Oysa kendisi de biliyor ki, hukuka aykırı elde edilen delil hükme esas alınamaz.
Şen’in son 7-8 yılın aşırı sağ hükümetinden mi feyz aldığını yoksa son yüzyılın inkarcı ve ırkçı bir başka aşırı sağ siyasetinden mi etkilendiğini anlamak için önceki yazılarına da bakma ihtiyacı doğdu. Ancak öyle anlaşılıyor ki, en az on yıldır son derece tutarlı şekilde anadilin, mahkemelerde savunma hakkının kapsamında bile olsa herhangi bir mecrada kullanılmasını istemiyor. Varsa yoksa Türkçe olsun istiyor. “Öyle bir şey tartışılmaya açılamaz, konuşulamaz bile, bitti, geç.”
Temel hak ve hürriyetleri, insanı insan yapan anadil gibi hasletleri ancak devlet isimli kurumun bahşedebileceği, bahşetme lütfunda bulunmadıysa talep etmenin dahi mümkün olmayacağı şeyler olarak gören bir zihniyet ve yakın tarihin içinden geliyor Ersan Şen. Kendisi için hukuk bir ideal değil, yalnızca bir zanaat. Onun gibi düşünenlerin sayısız uluslararası hukuk metninin üzerinden atlayarak kurgulayıp yazdığı Anayasa ve kanunlardan güç alıyor, hukuku o metinlerin içine sıkıştırmayı ve oradan okumayı tercih ediyor. Mahkemede müvekkiline göre hak arama hürriyeti, ifade özgürlüğü diyebilir ama televizyonda izleyicisine göre “avucunu yalarsın”ı yapıştırır.
Türk televizyonları başta Kürtler olmak üzere devletin her türlü hak gaspında bulunduğu kesimlerin talepleriyle birlikte yargılandığı ve cezalandırıldığı mecralar olarak yayıncılıklarını sürdürmeye devam ediyor. Hak ve talepler küçümsenip itibarsızlaştırılıyor, talepte bulunanlara hadleri bildiriliyor. Ersan Şen de üst mercii RTÜK olan bu mahkemedeki yargıçlardan biri yalnızca. Neyin konuşulup konuşulmayacağını, neyin nereye kadar talep edilip edilmeyeceğini kendileri belirliyor, hükmü de kendileri veriyor. Böyle bir mahkemede Şen ve benzerlerine hak-hukuk anlatma cefası da yine Kürtlere düşüyor.