Esad gitti, şeriat geldi: Suriye’de kapsayıcılığın ironisi
Suriye’nin aldığı yeni biçimle bu sorun, ülke içi iktidar sorununa dönüşmüş durumda. Suriye sadece komşuluk sorunu bile değildir artık. Kürt sorunudur, insan hakları sorunudur, kadın sorunudur, laiklik sorunudur, gericilik/mezhepçilik sorunudur. Başta Hatay olmak üzere tüm illerimizin sorunudur.
13 yıl direndi, 11 günde teslim oldu. 15 Mart 2011'de Dera’da (Beşar Esad’ın doğduğu yer) başlamıştı Esad’a karşı gösteriler. 3-5 ay içinde gider, dediler. ABD, Avrupa Birliği, Almanya, İngiltere ve Fransa liderleri, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ı istifaya çağırmışlardı, “gitmesinin zamanı geldiğini” söylüyorlardı. Bazıları da sürekli abdestini yeniliyordu, Emevi Camisi'nde her an namaza durabilirlerdi. Ama öyle olmadı Esad direndi, Rusya sayesinde, İran sayesinde. Zamanla “herkes” de pozisyon değiştirdi (ABD bile merkezi devlet yapısı parçalanmasın diye), Esad kabul görmeye, muhatap alınmaya başlandı, Arap ülkeleri tarafından, Avrupa tarafından hatta Erdoğan tarafından…
Ancak ne oldu, nasıl oldu, kim ne aldı, kim ne verdi ise bir “karar değişikliği” yaşandı. 27 Kasım’da İdlip’ten yola çıkan kervan, Halep’i, Hama’yı ele geçirip 8 Aralık’ta Şam’a ulaştı. Yani 11 günde ve neredeyse hiçbir direnişle karşılaşmadan. Kervanın adı HTŞ yani Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm yani Şam Kurtuluş Heyeti.
Neymiş bu HTŞ? 36 silahlı gruptan oluşan bir koalisyon. Bu demektir ki en az 36 askeri lider ve en az 36 dini lider (fetva veren) barındırıyor. 15-20 bin arası savaşçısı olduğu söyleniyor. Hava gücü yok yani uçağı ve helikopteri yok (belki birileri İHA ve SİHA kiralamıştır). Görüldüğü kadarıyla tankları var (ama bu tankları kimin verdiği belli değil ve elbette diğer ağır silahları). Karşısında ise yaklaşık 100 bin kişilik bir ordu (Esad’ın iddiasına göre 300 bin), 10 bin kişi civarında İranlı savaşçı (Putin’in açıklamasına göre 4 bininin tahliye edilmesini Rusya sağlamış) ve “acımasız” Rus Hava Kuvvetleri. Garip bir askeri başarı, garip bir yenilgi öyküsü! Neyse konumuz, bu durumun analizi değil, kimin ne verdiği, kimin ne aldığı henüz açığa çıkmış değil.
TERÖR ÖRGÜTÜ KURUCU PARTİ, TERÖRİST DEVLET BAŞKANI
Ve HTŞ sonunda Şam’ı ele geçirdi, devrim yaptı diyenler bile var. Ve Colani, yeni adıyla Ahmed eş-Şera Suriye’nin de facto devlet başkanı oldu(1), Fidel Castro’ya benzetenler bile var.(2)
Ancak harekatı planlayanların “bağzı şeyleri” hazır etmedikleri gözüküyor. Mesela HTŞ, hala terör örgütü listesinde. ABD, AB, Birleşik Krallık, Kanada falan HTŞ’yi terör örgütü olarak tanımlıyor. Hatta Türkiye bile 2018’den beri HTŞ’yi terör örgütü olarak tanımlıyor (aynı PYD’yi tanımladığı gibi). ABD ise Colani’nin kellesine koyduğu 10 milyon dolar ödülü ancak Dışişleri Bakan Yardımcısının Colani ile görüşmesinden saatler önce kaldırdı.
Bölgede at koşturan (aslında cihatçı koşturan) egemen güçler için tutarlı, ilkesel kurallar aramak elbette nafile bir çaba. Onun teröristi, bunun teröristi ayrımından da vazgeçildi, ortak teröristler bile “partner” haline geldi. Ve yeni bir tanım oluşturuldu; “sahadaki gerçeklik değişti”.(3) Yani sahadaki gerçekliği değiştirirsen paradigmayı da değiştirirsin!
REJİM ÇÖKTÜ DEVLETİ AYAKTA TUTUN
Şimdi “herkes” bir taraftan Suriye’nin devlet yapısını, hiç bozulmadan korumaya çalışırken diğer yandan da cihatçı kadrolara (henüz kravat aşamasına gelinmese de) takım elbise giydirmeye çalışıyor.(4) Bu ikisinin de yol açacağı sonuçlar, rahatlıkla öngörülebilir.
Devlet yapısını hiç bozmadan yani egemenlik ilişkisini değiştirmeden sadece yönetici kadroları Sünni cihatçılara devrederek Suriye’de istikrar sağlanabileceği öngörülüyor. Bunun için kullandıkları anahtar kavram; kapsayıcılık. Ancak bu “kapsayıcılığın”, Irak’taki ya da Lübnan’daki gibi olmasını kastetmiyorlar. Yani temsiliyete dayalı iktidar paylaşımı asla ol(a)mazmış (Irak'ta cumhurbaşkanı Kürt, meclis başkanı Sünni, başbakan Şii. Lübnan'da cumhurbaşkanı Maruni Hıristiyan, meclis başkanı Şii, başbakan Sünni Arap). Kapsayıcılıktan kasıt, dini ve etnik kesimlerin baskı altına alındığı, en fazla ulufe ilişkisinin kurulduğu, merkezinde de cihatçı çetelerin iktidarın nimetlerini paylaştığı yeni bir Suriye. Bu modelin sadece “zor” ile sağlanabileceği aşikar, o da nereye kadar gidebilirse.
Bunun, emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin aslında terk ettikleri bir model olduğu söylenebilir. Hatırlanacağı üzere Sovyetlerin çöküşünden sonra Avrupa’daki hiç kimse “ülkelerin toprak bütünlüğünden ve milli egemenliğe saygıdan” söz etmedi. Hatta Yugoslavya’dan 3-5 değil tam 7 tane devlet yaratmışlardı. Orada farklı, burada farklı. Diğer yandan özellikle Ortadoğu’da emperyalist politika diye karşı çıkılan “böl-parçala-yönet” tercihine şimdi emperyalistler karşı çıkıyor, ne garip!
Şu an gerçek soru, “sahadaki gerçekliğe” en uygun ve kalıcı modelin ne olduğudur? Dayatılmış ya da şu an uygulanmaya çalışılan modellerin Ortadoğu halklarının çıkarına olmadığı aşikar.
Sykes-Picot planı 1916’da yani yüz yıldan fazla bir zaman önce çizilmişti. Artık o “kumdaki çizgi” çoktan silindi(5), dini-etnik-siyasi topluluklar kendilerini “uyruk” ile tanımlamıyor. Ve hatta bunda emperyalistlerin “katkısı” da büyük. Onu tekrar canlandırmaya çalışmak, varmış gibi yapmak “sahadaki gerçekliğe” aykırı.
AKP’nin hala “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve milli egemenliğinden yanayız” ifadesi, sahip olduğu fıtratından (Alevi, Kürt, Ezidi ve elbette laiklik karşıtlığından) ve ülke içi iktidar ilişkilerinden kaynaklı. Sahadaki gerçekliğin, buna uydurulmaya çalışılması ise HTŞ’nin gelecekteki katliamlarına ve tektipleştirici uygulamalarına alan açmak anlamı taşıyacak. AKP kadrolarının, bu durumu yönetilebileceklerine inanmaları ise Davutoğlu hayalperestliğini bile aşmakta.
Bu arada HTŞ’nin, ideolojik-politik çerçevesini “hatırlamakta” yarar var; Sünni, şeriatçı ve cihatcı. Ve örgütsel bağlarını koparmış olduklarını iddia etseler de IŞİD'çi, yani Irak Şam İslam Devleti savunucusu, yani Şam ile sınırlı kalmayacakları çok açık. Ve çok “değerli” gazetecilerimiz, onları “değişmiş” göstermeye çalışsa da henüz bu konularda “değiştiklerini gösteren”, mesela “şeriat düzeni kurmaktan vazgeçtik” türünden bir açıklama yaptıramadılar.
AB Komisyonu Başkanı von der Leyen’in, 'AB'nin Türkiye'ye bu yıl için ek 1 milyar euro daha sağlayacağı' açıklaması boşuna değil, yeni göç dalgasının tam da bu kesimlerden oluşacağının paniğini yaşıyorlar.
ANKARA’YA ŞAM’DAN GİDİLİR
AKP’nin, yıllar ve yıllar sonra elde ettiği bu fırsatı, her bir zerresine kadar değerlendireceği şimdiden görülüyor. Sünni gericiliğin Ortadoğu’da yayılmasının ve onunla 900 km'lik (+378 km ve olası 560 km) komşuluk ilişkisi kurulmasının getireceği siyasi/mezhebi/ekonomik avantajların peşindeler. En büyük getirisi de ve belki de bir daha iktidar olamayacakları Türkiye’de, iktidarlarını kalıcılaştırmanın olanaklarını Suriye sayesinde görmüş olmaları.
Peki ya ana muhalefet? Erdoğan diyor ki “2 hafta oldu. CHP'den tutarlı, mantıklı, makul hiçbir açıklama gelmedi". Hiç de haksız değil! CHP ne durumu öngörebildi ne durum karşısında refleks geliştirebildi ne de şimdi politik bir çerçeve oluşturdu. Hâlâ sığınmacıları göndermekten söz ediyor Özgür Özel. Birilerinin Özel’e söylemesi gerek; sığınmacı karşıtlığıyla izlenen yol iktidara çıkmıyor, o yol sadece insan hakları düşmanlığına, milliyetçiliğin en gerici biçimine çıkıyor ve karşı tarafı güçlendiriyor.
Ve üstelik şimdi yani Suriye’nin aldığı yeni biçimle bu sorun, ülke içi iktidar sorununa dönüşmüş durumda. Suriye sadece komşuluk sorunu bile değildir artık. Kürt sorunudur, insan hakları sorunudur, kadın sorunudur, laiklik sorunudur, gericilik/mezhepçilik sorunudur. Başta Hatay olmak üzere tüm illerimizin sorunudur. CHP üst yönetimi akıl/izan/cesaret yoksunluğu içinde ve Erdoğan’ın çizdiği çerçevenin dışında yeni bir vizyon oluşturamayacak durumda. CHP seçmeni iktidarı değiştirmek istiyorsa bu partinin politik vizyonunun topyekün değiştirmek gerektiğini görmeli.(6) Moda deyimle paradigmayı değiştirmeli.
Peki ya sosyalist muhalefet, sosyalist partiler? DEM Parti’nin, hukuki ve fiili olarak sıkıştırıldığı ve hatta Öcalan-Kandil arasında talileştirildiği bir noktada, “çabalaması” elbette çok önemli. Bu konuya müdahil olmaya çalışan Demokrasi İçin Birlik’in de katkısı değerli. Ancak sosyalist partilerin ilgisizliğinin nedeni, sorunun kendilerini ilgilendirmediğini düşünüyor oluşları, sanırım.(7)
Oysa ilericilik, tam da bu tür durumlarda alınması gereken hem siyasi hem toplumsal bir (ortak) inisiyatif değil midir? Şimdi değilse ne zaman?(8)
NOTLAR:
(1) Bu arada not etmek gerekir ki Colani’ye hâlâ bir sıfat bulunabilmiş değil. Devlet Başkanı mı, Başbakan mı ya da başka bir şey mi belli değil.
(2) Cehaletinden mi, çokbilmişliğinden mi bilinmez ama bunu bile yaptı Nagehan Alçı.
(3) AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in de üç cümlesinden biri bu.
(4) Ne hazindir ki HTŞ’nin ve Colani’nin ne kadar anlayışlı, müşfik olduğunu kanıtlama görevini de “bizim” kadın gazeteciler üstlenmiş durumda.
(5) Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani BBC'ye röportajında "Bunu sadece ben söylemiyorum. Sykes-Picot başarısız oldu. Bitti." diye konuşuyordu.
Lübnanlı Dürzi lider Walis Jumblatt "Sykes-Picot kesinlikle bitti. Ama şimdi her şey havada. Sonucun açıklığa kavuşması için uzun zaman gerekiyor" diyor.
ABD Başkanı Wilson'un dış politika danışmanı Edward House: "Bu son derece kötü bir anlaşma. Bunu İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour'a da söyledim. Gelecekte savaşların üreyeceği bir bölge yaratıyorlar".
(6) Bundan kasıt, Özel gitsin Kılıçdaroğlu gelsin değil elbette.
(7) Oysa sadece sosyal-demokratları “silkelemek” için bile sosyalistlerin üzerine görev düşer.
(8) Sakın kimse, “seçimlerde” diye yanıtlamasın!
Yavuz Halat Kimdir?
Erzurum İspir’li. İstanbul Samatya’da büyüdü. İlkokuldan sonra iki yıl Darüşşafaka’da yatılı idi. “Ne Yapmalı”yı orada okudu. Maçka Endüstri Meslek Lisesi Elektronik Bölümü’nden 1984’te mezun oldu. Aynı yıl Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’ne girdi. Yıldız Rektörlük İşgali'nde 'işgalciler'den biriydi, bir süre cezaevinde yattı. Eğer bir başlangıç tarihi gerekir ise 14 Nisan 1987’den beri “solculuk” yapıyor.
Devlet, millet, anayasa: Demokrasi nereye sıkıştı? 16 Ekim 2024
İsrail’in çağrı cihazı ile bize ve dünyaya gönderdiği mesaj! 05 Ekim 2024
Mezunlar Türkiye’si: ODTÜ’den harp okuluna polis okulundan imam hatibe 20 Eylül 2024
Hadi ırkçılar, dinciler olimpiyatları da açıklayın 15 Ağustos 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI