Evet doğru: Hepimizi delirtmek istiyorlar!

Cinayet haberleri, polise yapılan saldırıların medyada servis edilmesi, tecavüzlerin ardı ardına sosyal medyada duyurulması, en az 15 suç kaydın yoksa tutuklanmıyorsun fısıltıları rastlantı değil.

Google Haberlere Abone ol

Çünkü delirmiş bir toplumu yönetmek kötülüğün kolayıdır. Birine deli gömleği giydirirseniz artık kimse onun kimliğiyle, yaşadıklarıyla, haklarıyla, geleceğiyle, söyledikleriyle ilgilenmez. O kişi bir delidir ve toplumdan izole edilerek hapishane hücresi gibi bir odaya kapatılmalıdır.

Peki bunu milyonlarca insana aynı anda yaparsanız ne olur?

Victor Hugo, "Delilik insanı yaşatır derler; en azından akıl acı çekmez; uyur, ölü gibi yaşar” der ‘Bir İdam Mahkûmunun Son Günü’ kitabında.

İdam edilmeyecek olan ama bir idam mahkûmu psikolojisi yaşayan bizler için durum pek farklı sayılmaz. Yoksulluk ve tercihli çürüme girdabıyla birlikte her gün ekrana düşen ve sosyal medyada peşimizi bırakmayan şiddet, cinayet, tecavüz, hırsızlık, uyuşturucu, hayvan katliamı, çocuk istismarı haberleri öylesine pompalanmaya başladı ki bunun sonunda çıkacağımız yer muhtemelen kolektif delilik olacak.

Peki bu tecavüz, istismar, intihar, katliam, dolandırıcılık meseleleri neden gözümüze sokulmaya başlandı? Buna sebep olanlar saklamak yerine neden her yerde bunları yayınlatıyor? “Hepimize müstahak, bu halk bunları hak ediyor”un sonu nereye varıyor?

Burada amaç, asıl planı saklamak ve o plana insanları hazır hale getirmek. Çünkü tasarladıkları sistemi “delirmemiş” insanlara kabul ettirmeleri imkansız. Herkes benzer ve eşit şekilde delirirse kimse diğerini delilikle suçlamayacak ve kimse kendindeki deli gömleğini bu sayede görmeyecektir.

BİREYİN TOPLUMA YABANCILAŞMASI

Marx, kapitalizmin insanı kendi doğasından yabancılaştırdığını anlatır. Erich Fromm, ‘İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri’ kitabında Marx’ın da yabancılaşma açıklamasına atıf yaparak insandaki deliliğin ve yıkıcılığın artmasıyla oluşan şiddet ‘entropisini’ anlatır. Yabancılaşan birey alçalır ve insanlığından uzaklaşır…

Nereye baksak şiddet ve yıkım hazır halde bizi bekliyor. Büyük bir stüdyoda her birimize ayrı ayrı hazırlanmış şiddet sahnelerinin ortasındayız. Bu kolektif delilikte hem birbirimizin figüranı hem de başrolü olarak hazırlanan senaryoda yerimiz belirlenmiş durumda. Jim Carrey’in Truman Show filminde olduğu gibi her birimiz için oluşturulmuş devasa bir stüdyo bu. Ama bu defa durum farklı. Bize yaşatılan, gösteri çağındaki Şiddet Show!

Trafikte, işte, televizyonda, sokakta ve evde… Kendinize şunu sorun: Cinayet, tecavüz ve şiddete bir şekilde uzaktan ya da yakından rastlamadığınız en son gün ne zamandı?

HEPİMİZİ DELİRTİRLERSE NE OLUR?

Tecavüz, şiddet, kamu malının yağmalanması, adaletsizlik, suçluların pervasızlığı, katliamlar ve ortaya çıkan (daha doğrusu yaratılan) otorite boşluğunda insanlar ait oldukları toplumla bağını keser. Suçluların yaptıkları yanına kâr kalınca bireylerin devletle ve kamu gücüyle olan ilişkisi bozulur ve yerini güvensizlikle yabancılaşma alır.

Peki bir insan topluma, kamuya, yargıya ve ülkesine yabancılaşırsa ne olur? Kişi artık o ülkede yaşayan kimse için kılını kıpırdatmaz. Yani örgütlenmez, yasal haklarını kullanmaz, eylem yapmaz, demokrasi araçlarını kullanmaya gerek görmez ve bunun sonucunda da halk olmaktan çıkılıp kaosun olduğu bir kalabalık hali ortaya çıkar. İşte bu kolektif yalnızlık ve deliliktir.

Ortaya çıkan boşluk neyle doldurulacaktır? İktidar, sermaye ve erkin önünde grev yapan kitleler, sınıf bilinciyle hareket eden işçiler, özgürce yazan gazeteciler, bilinçli yurttaşlar yoktur. Bunun yerine tek başına kalmış şaşkın, aç ve korkmuş milyonlar vardır. Dayatılan kutsallar, mitler ve kabullenilmiş toplumsal hiyerarşik normaller hayatın olağanları ve güvenli alanları halini alır. Öyle bir yere gelinir ki, uyuşturucu yüzünden işlenen suçlar nedeniyle korkan kitle, dünyada en çok antidepresan kullananlar halini alır. İşte ‘kötülüğün kolaylığı’ burada devreye girer. Ekonomik olarak elindekini vermiş insan, psikolojik olarak kalan manevi son kuvvetini de onu bu hale getirenlere avucuyla sunar.

İşte bu noktada tek başına kalmış ve delirmiş milyonlara “tek tek” istediğinizi yaptırabilir, onlara her istediğinizi yapabilirsiniz.

Bu kafa kesmeli ABD’de bile rastlanmayan vahşi cinayet haberleri, polise yapılan saldırıların medyada durmadan servis edilmesi, tecavüzlerin ardı ardına sosyal medyada duyurulması, en az 15 suç kaydın yoksa tutuklanmıyorsun fısıltıları asla rastlantı değil. Sabah programlarında iç içe geçmiş rezalet kuşaklarıyla bu durumu izleyicinin normu yapanlar bunun sonucunda birbirine güvenmeyen, birbirinden nefret eden ve herkesin diğerine kuşkuyla yaklaştığı bir insan kalabalığının ortaya çıkacağını hesaplamamış olamaz.

Peki biz ne yapacağız? Neye dönüşeceğiz? Bir ‘Frankenstein toplumu’ olup birbirimizi delilikle uçuruma mı sürükleyeceğiz; yoksa yeniden bir halk mı olacağız? Türkiye, tarihinin en önemli seçimini, dönüşeceği şeyle yapacak…