YAZARLAR

Evlilik içi cinsel şiddet

Kadının mülk olarak görüldüğü tarih boyunca, kadınların evliliği kabul etmekle her türlü cinsel muameleye de onay verdiği düşünülmüş. “Karım değil misin? Yaparım elbette. Döverim de severim de. Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmem. Kimse karışamaz, aile içi mesele” anlayışı, tam olarak evlenmekle kadına her şeyi yapabileceğini sanan mülkiyetçi ataerkil anlayış.

“Kız başına” ekibiyle art arda iki hafta gerçekleştirdiğimiz “cinsel şiddet” konulu iki oturumlu panelde konuşmacıydım. Her iki oturumda da arkadaşlar katılımcılardan gelen soruları derleyip bana ilettiler. İlk hafta onlarca sorunun en az yarısının “evlilik içi cinsel şiddet”le ilgili olduğunu gördüğümde açıkçası şaşırdım. Hatta biraz canım sıkıldı. İkinci hafta da gelen soruların önemli bir çoğunluğunun aynı konu olduğunu görünce bu yazıyı yazmanın şart olduğunu düşündüm.

Öncelikle, şiddetin olduğu yerde suç vardır, diyerek başlamak isterim. Zira her şiddetin suç olmadığını düşünenlerin sayısı istatistiklere göre hiç de az değil (Elbette, meşru müdafaa veya kolluk kuvvetinin uygulamak durumunda kaldığı orantılı kuvvet gibi hukuka uygunluk hallerini saymazsak). Burada söylemek istediğim temel bir şey var; şiddete maruz bırakıldığınızı düşünüyorsanız orada hukuki yollara başvuru hakkınız olduğunu da düşünebilirsiniz.

Fotoğraf: Hale Güzin Kızılaslan/csgorselarsiv.org

 

Şiddetin başlıca dört türü olduğunu dile getiririz: Fiziksel şiddet, cinsel şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet. Dijital ortamları kullanmaya başlamamızla birlikte, şiddet dijital ortamda da işlenmeye başladı ve böyle beşinci bir tür olarak dijital şiddeti de saymaya başladık. Bu şiddet türleri, her nerede ve kim tarafından işlenirse işlensin şiddettir, suçtur ve hukuki yola başvurduğunuz noktada cezalandırılması gerekir. Bazen bu şiddet türlerinin birkaçı birden işlenmiş olabilir. Örneğin, cinsel saldırıya maruz bırakılmışsanız, orada aynı zamanda psikolojik şiddet olduğundan da bahsedilebilir; çünkü aşağılanmış, yok sayılmış, hakarete uğramış hissedersiniz, travmatiktir.

Evlilik içerisinde, bu şiddet türlerinin bir veya birkaçı birden, çoğunlukla bir kereye mahsus olmayan/sürekli şekilde işlenebilir. Şiddet suçlarının sistematik şekilde işlendiği yerde aynı zamanda “eziyet suçu” da gündeme gelir ki bu suç, tutuklamayı gerektirebilir. Evlilikte cinsel şiddet diye bir şey vardır ve evet suçtur. Türk Ceza Kanunu da evlilik içerisindeki cinsel şiddeti suç olarak tanımlar.

Peki ne şekilde meydana gelebilir? Örneğin; TCK’nın 102. maddesinde tanımlanan cinsel saldırı suçu evlilik içinde söz konusu olduğunda da suçtur. Yani, eşlerden biri diğeriyle zorla cinsel ilişkiye giriyorsa bu, cinsel saldırı suçunu oluşturur. Veya eşlerden biri diğerini cinsel ilişkiye girmek için tehdit ediyorsa, manipüle ediyorsa, iradesini sakatlıyorsa bu durumda da cinsel şiddet gündeme gelir. Muhakkak fiziki güç kullanılması gerekmez. Yahut eşlerden biri diğerini, istemediği halde cinsel fantezilerini gerçekleştirmeye zorluyorsa burada da cinsel şiddetten bahsedilebilecektir.

Şiddet elbette cinsiyetle ilgili değildir; bir erkek de bir kadın tarafından cinsel şiddete maruz kalabilir; fakat pratikte çok büyük oranda kadınlar cinsel şiddete maruz bırakılmaktadır.

Kadının mülk olarak görüldüğü tarih boyunca, kadınların evliliği kabul etmekle her türlü cinsel muameleye de onay verdiği düşünülmüş. “Karım değil misin? Yaparım elbette. Döverim de severim de. Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmem. Kimse karışamaz, aile içi mesele” anlayışı, tam olarak evlenmekle kadına her şeyi yapabileceğini sanan mülkiyetçi ataerkil anlayış.

Bu anlayışıyla, 2005 yılına kadar Türk Ceza Kanunu’nda da cinsel saldırı evlilik içi ise suç sayılmamaktaydı. Yalnızca, Yargıtay kararlarına göre; normal olmayan yolla ilişkiye zorlama kötü muamele suçunu oluşturmaktaydı. 2005 yılı itibariyle, bu anlayış değişti ve artık evlilik içinde cinsel şiddet suç kabul edilmekte olup, hukuki yola başvuru hakkınızı kullanmanız mümkün. Evlilik içi cinsel şiddet aynı zamanda haklı bir boşanma sebebi.

İşte bu ataerkil anlayış, toplumun en derinlerine öyle kodlanmış durumda ki, bugün, halen birçok erkek ve kadın evlilik için cinsel şiddetin suç olduğundan habersiz. Ve hatta boşanma dilekçelerinde, meslektaşlar bile, “kadınlık görevini yerine getirmiyor” gerekçesini koca koca harflerle yazarak ileri sürebiliyorlar. Cinsel birliktelik bir kadınlık görevi değildir. Bir evlilikte cinsel birliktelik artık gerçekleşmiyordur ve bu bir sorun olabilir, o ayrıca değerlendirilir; fakat kadınlar, eşleri her istediğinde ve ne isterlerse yapmakla yükümlü değildirler.

Peki, evlilik içi cinsel şiddete maruz bırakılmaktasınız, ne yapabilirsiniz?

Öncelikle, şiddete maruz bırakıldığınız yerde artık güven ilişkisinin sarsıldığından bahsetmek mümkündür ve boşanmayı düşünebilirsiniz. 6284 Sayılı Kanun’a göre uzaklaştırma kararı almak suretiyle eşinizin size yaklaşmasını önleyebilirsiniz. Bununla birlikte, eşiniz hakkında, karakoldan veya savcılıktan, suç duyurusunda bulunabilirsiniz.

"Kanıtım yok, nasıl ispat edeceğim?" diyorsanız:

Evet yazık ki, cinsel suçlar çoğunlukla delilsiz işlenen suçlar; fakat bu, kesinlikle delil bulamazsınız, ispat edemezsiniz demek değil. Öncelikle, eğer, fiziksel bir zorlama söz konusuysa bunun tıbbi muayene ile tespiti ve raporlanması mümkün. Böyle bir bulgu yoksa, yakınlarınızla bu durumu paylaşmışsanız, bu kişileri tanık olarak dinletebilirsiniz. Her türlü mesajlaşmayı, yazışmayı dosyaya sunabilirsiniz. Almış olduğunuz uzaklaştırma kararını bile sunabilirsiniz, delildir. Ayrıca, psikolojik olarak yaşadığınız travmanın, bir doktorla görüşmek suretiyle, raporlanarak kayda alınmasını sağlayabilirsiniz. Ve elbette, bir avukattan destek almanızda fayda var. Maddi durumum yok diyorsanız, baroların adli yardım biriminden faydalanabilirsiniz. Bununla birlikte, kadın örgütlerine de danışabilir, yönlendirme talep edebilirsiniz.

Tüm bunlardan ayrı olarak, önemle belirtmek gerekir ki, şiddete “şiddet” demek gereklidir. Dilin kullanımı çözümün üretilmesinde ve uygulanmasında belirleyicidir. Evlilik içi cinsel şiddet yerine, “eş tarafından cinsel birlikteliğe zorlanma”, “kadınlık görevini yerine getirmeye zorlanma”, “cinsellikte karşı tarafı tatmin edememe” gibi failin davranışını meşrulaştıran tanımlar kullanılmamalıdır. Kimse sizi cinsel isteklerini yerine getirmeye zorlayamaz, siz istemediğiniz sürece cinsel saikle bedeninize dokunamaz, vücut dokunulmazlığınızı ihlal edemez. Yaptıkları takdirde, cinsel şiddete maruz bırakıldığınız anlamına gelir. Bu da hem yerel yasalara, hem Anayasa’ya hem de uluslararası sözleşmelere aykırılık demektir ve tüm bu mevzuat sizi korur.


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.