YAZARLAR

Faiz artışları neyin göstergesi?

Açık ki, bu sürpriz faiz artışı Mehmet Şimşek yönetiminin başarısızlığını gösteriyor. Hem de muhalefetten aldığı bu muazzam desteğe rağmen ortaya çıkan bir başarısızlık bu. Bu faiz artış kararı sonrasında, özellikle 2024’ün ikinci yarısında ekonominin yavaşlamasını ve işsizliğin artmasını bekleyebiliriz.

Geçen haftadan beri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) sürpriz faiz artırımı ekonomi gündemine damgasını vurdu. Para Politikası Kurulu 21 Mart 2024’teki açıklamasıyla faizi beş puan daha artırıp yüzde 50 seviyesine getirdi. Bu yazıda faiz artışının nedenlerini, anlamını, Kurul açıklamasındaki önemli vurguları ve faiz artışı sonrası olası senaryoları ele alacağım.

FAİZ ARTIŞININ NEDENLERİ

İlk olarak faiz artışının nedenleriyle başlayalım. Faiz kararı kritikti. Çünkü Mart başından itibaren deyim yerindeyse ‘dövize hücum’ dönemi yaşandı. Geçen yılki seçim döneminin hafızasıyla, yani seçim sonrasında TL’nin hızla değersizleşeceği beklentisiyle, döviz alımları hızlandı. Buna ek olarak sermaye çıkışları sürdü.

Bunlar olurken TL’deki seviyeyi koruyabilmek için TCMB büyük miktarda rezerv kullandı. Uzmanlar, iki PPK toplantısı arasında harcanan rezervin 20 milyar doların üzerinde olduğunu hesaplıyor. Buna rağmen TCMB beklentileri değiştiremedi ve ekonomi yönetiminin koordinasyonundaki Mehmet Şimşek olan bitene şaşırmakla meşguldü, zira yaptığı bir değerlendirmede şu cümleleri sarf etmişti: ‘Ben anlamıyorum niye hâlâ altın veya döviz alınıyor. Halbuki açıkça da söyledik, TL bu süreçte değerlenecek’. Kısacası kritik bir döviz şokunun eşiğine yaklaşılmıştı, faiz artışının amacı, bunu önlemekti.

TCMB, rezervlerinde hızlanan erimeyi durdurmak ve kur şokunu önlemek için faiz artışı yaptı. Ancak bu faiz artışı piyasa yorumcularında büyük ve temelsiz bir coşku yarattı. Faiz artışları ile TCMB’nin bağımsızlığını ve kredibilitesini geri kazandığını savunanları mı arasınız, yoksa TCMB’nin piyasanın önüne geçerek rüştünü ispatladığını anlatanları mı ya da bu faiz artışını cesur bulanları mı, hepsi sıraya dizilip Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetimini ve TCMB’yi alkışlamaya girişti. Elbette bu yorumları iktidarla bütünleşen muhalefet durumunun farklı konjonktürlerdeki görünümleri olarak görmek gerek.

Oysa ortada olan tam bir başarısızlık. TCMB piyasanın önüne geçmedi, deyim yerindeyse 'geri bastı'. Zira Aralık'ta faiz artışlarını bitirdim diye ilan etmişti. Ardından milyarlarca dolar rezerv harcadı ancak TL'deki değersizleşme baskısını durduramadı.

ŞİMŞEK YÖNETİMİNİN BAŞARISIZLIĞI

Tekrarlamakta fayda var: Açık ki, bu sürpriz faiz artışı Mehmet Şimşek yönetiminin başarısızlığını gösteriyor. Hem de muhalefetten aldığı bu muazzam desteğe rağmen ortaya çıkan bir başarısızlık bu. Sadece şunu hatırlatmak isterim: Faiz geçen yıl bu zamanlar Hazine ve Maliye Bakanı Nebati döneminde yüzde 8.5 iken, TCMB’nin swap hariç net rezervleri en düşük seviyeye gelmişti. Şimşek yönetiminde faiz 45’e kadar yükseldi, ancak swap hariç net rezervler, yine geçen yılla aynı seviyeye gelmiş durumda.

Buraya nasıl geldiğimizi açıklamak için kısaca geriye dönelim. Aralık ayında TCMB, faiz artışlarının sonuna gelindiğini ilan etmişti. Ancak son aylarda, özellikle Mart başından beri kara bulutlar toplanıyordu. Rezerv satışları arttı, döviz mevduatlarındaki artış hızlandı ve bunları sınırlamak için alınan makroihtiyati tedbirler, yeniden uygulamaya sokuldu. Ancak tüm bu önlemlere rağmen döviz talebi durdurulamadı.

ÖNLENEMEYEN DÖVİZ TALEBİ

Durdurulamayan döviz talebinin gerisinde iki temel gelişme var. İlki, toplumda geçen yılki seçim öncesinde ve sonrasında yaşananların hafızasının halen taze olması, yani seçim sonrası TL’nin değersizleşeceği beklentisinin oluşması. Sosyal medyadaki yangına benzinle giden yorumlar ve yabancı bankalarla finans kurumlarının faiz artışı çağrıları, bu atmosferi destekledi.

İkinci temel neden, Şimşek yönetiminin apar topar KKM’den çıkmaya çalışması. KKM, döviz talebini kesen bir uygulamaydı. Şimşek yönetimi bunu tasfiye edince artan döviz talebi karşısında çaresiz kaldı. Sonunda karşımıza küçük çaplı bir ‘dövize hücum’ hareketi çıktı. TCMB köşeye sıkıştı ve faiz artırmak zorunda kaldı.

TCMB AÇIKLAMASINDAKİ ÜÇ ÖNEMLİ VURGU

TCMB’nin faiz artışı yaparken yaptığı açıklamaya baktığımızda üç önemli vurgunun öne çıktığını görebiliriz. İlki, elbette faiz artışının beş puan olması. İkincisi, operasyonel çerçevede yapılan değişiklikti. Buna göre beş puanlık faiz artışı üzerine yaratılan artı/eksi üç puanlık ek alanla, piyasa gelişmelerine göre faizi fiili olarak 50’nin üzerinde belirleme esnekliği elde edildi. Üçüncüsü de, TCMB’nin yeni para politikası çerçevesinin iki özelliğinin (TL’nin reel olarak değerlenmesi ve reel ücretlerin baskılanması) değişmeden sürmesidir. Açıklama metninde ‘yurt içi talepte dirençli seyrin sürdüğünün’ iddia edilmesi, bunun en önemli göstergesi.

SEÇİM SONRASI?

TCMB’nin faiz artışının döviz talebini kesmede etkili olup olmayacağını ya da rezervlere etkisini henüz bilmiyoruz. Ancak TL mevduat faizinde bir miktar daha artış olacağını bekleyebiliriz. Ancak mevduat faizlerindeki ‘zengini daha da zengin eden’ uygulamanın, yani yüksek mevduatlara yüksek faiz, düşük mevduatlara da düşük faiz uygulamasının değişmesini beklemek gerçekçi olmaz.

Faiz artışlarının en önemli etkisi kredilerdeki yavaşlamada görülecek. Şu ana kadarki faiz artışlarının reel sektöre ektisi sınırlı kalmıştı. Sanayi üretiminde yavaşlama ve işsizlikte artış görüldü, ancak önceki (örneğin 2019’daki) faiz artışlarındaki gibi bir ekonomik daralmayla henüz karşılaşmamıştık. Bu Şimşek yönetiminin takip ettiği ‘mutedil’ yolun bir sonucuydu. Ancak bu yoldan yürümenin giderek zorlaştığı, ekonomi yönetiminin daha sert seçimler yapmak zorunda kaldığı bir döneme girdik. Bu faiz artış kararı sonrasında, özellikle 2024’ün ikinci yarısında ekonominin yavaşlamasını ve işsizliğin artmasını bekleyebiliriz.

Ancak burada temel sorun, tüm bu önlemlere rağmen enflasyonun kontrol altına alınıp alınamayacağı. Yeni bir kur şoku, enflasyonda yeni bir tur artış anlamına gelir. Bunun yaşanmaması, sermaye girişlerine bağlı. Ancak sermaye girişleri başlarsa TL’de reel değerlenme stratejisi işleyebilir. İzleyip göreceğiz.


Ümit Akçay Kimdir?

Doç. Dr. Ümit Akçay, 2017 yılından bu yana Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) ders vermektedir. Akçay lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kalkınma İktisadı ve İktisadi Büyüme programında almıştır. Güncel olarak, büyüme modellerinin ekonomi politiği, merkez bankacılığı ve finansallaşma, yeni otoriterliğin ekonomi politiği konularıyla ilgilenmektedir. Daha önce İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Atılım Üniversitesi, New York Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi’nde çalışmıştır. Akçay, Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl: Türkiye'de Kriz, Devlet ve Siyaset (İstanbul, Doğan Yayınları, 2024), Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği (İstanbul: SAV, 2009) ile Kapitalizmi Planlamak: Türkiye’de Planlamanın ve Devlet Planlama Teşkilatının Dönüşümü (İstanbul: SAV Yayınları, 2007) kitaplarının yazarı; Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği (Ankara: Notabene Yayınları, 2016) kitabının ortak yazarıdır. Akçay’ın Cambridge Journal of Economics, Contemporary Politics, Globalizations, Internaltional Journal of Political Economy, European Journal of Economics and Economic Policies ve Journal of Balkan and Near Eastern Studies gibi dergilerde uluslararası yayınları bulunmaktadır.