Faruk Bildirici: Sanırsınız sahada bir maç oynanıyor
Faruk Bildirici seçim kampanyası döneminde hem muhalif basının hem iktidara yakın basının gazetecilik konusunda taraflı davrandığını yazdı, bilgilendirme yerine taraftarlığın öne çıktığını belirtti.
DUVAR- Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, seçim dönemi medyanın tutumunu değerlendirdiği yazısında, futbol maçı benzetmesi yaptı, "Ama ne bir futbol maçı yaşadığımız ne de sahadakiler futbol takımı, tribündekiler de taraftar…Ülkenin kaderini belirleyecek bir seçim yaşıyoruz, siyasi partiler yarışıyor. Bu ülkenin gazetecileri de partileri izlemek, doğru karar verebilmeleri için seçmenleri yeterince bilgilendirmeyi hedeflemek yerine taraftar olarak ikiye ayrılmış durumda" diye yazdı.
Bildirici'nin "Sanırsınız sahada bir maç oynanıyor; iki takımın taraftarları da tribüne sıralanmış tezahürat yapıyor alkışlıyorlar." başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:
"İktidar medyası seçim öncesinde AKP’nin propaganda aygıtı olarak işlev gördü; bilgi karartmakla kalmadı; yalanlara, montajlara, abartmalara alet oldu. Ekranlar ve sayfalar, AKP’ye açıldı; CHP ve Millet İttifakı hakkında sadece karalama haber ve yorumları yayımlandı. Hatta yasak olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması seçim günü bile gazetelerde manşetlere konuldu, televizyonlardan yayımlandı.
Öbür yanda az sayıdaki eleştirel medya da gazetecilikten çok taraftarlık ruhuyla davrandı. Gazetecinin her koşulda eleştirel davranması gerektiği unutuldu; eleştirel davranma hakkı saklı tutuldu. Belki zarar vermemek adına, belki moral bozmamak adına. Ama bir gazeteci, taraf tutarak değil gerçekleri aktararak, eleştirellikten vazgeçmeyerek ülkesine, demokrasiye, özgürlüklere katkıda bulunur. Gazetecinin gücü budur.
Fakat muhalif medya CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun yurtdışı gezilerinden, Amerikalı danışmanların katıldığı ve birtakım metinlerin açıklandığı gösterişli salon toplantılarından başlayarak alkış tutmayı yeğledi. Elbette muhalif gazetecilerin tümü böyle davranmadı; hatta Akşener’in 'Millet İttifakı' masasından kalktığı gün eleştirel haber vermeyen gazeteciler lince uğruyordu neredeyse…
MUHALİF MEDYA SANAL BİR ORTAM YARATTI
Ama muhalif medyanın çok büyük bölümü kampanya dönemindeki eksikleri, yanlışları dile getirmek bir yana seçimin kazanıldığı havası yaratılmasına katkıda bulundu. Kimi kez güvenilirliği o zamandan belli anketleri yayımlayarak, kimi kez seçim sonrasında kimin bakan olacağı kulisleri vererek yaptılar. Seçimi kazanmayı da bırakıp, AKP seçimi kaybederse iktidarı verir mi ihtimallerine abandılar; saatler harcadılar bunları konuşmaya.
Halbuki bu sırada AKP bütün devlet gücüne kullanıyor; bu tarafı hainlikle, FETÖ’cülükle, teröristlikle damgalıyor; karalama üzerinden kampanya yürütüyordu. Sadece bir partiye değil; devlet gücüne karşı adaletsiz, eşitsiz bir seçim yarışına giren, her tür demokrasi dışı yöntemle başa çıkmaya çalışan Kılıçdaroğlu’nun kampanyası da 'Sana söz bahar getireceğim' gibi mutluluk şarkıları söylüyordu. Kalp işaretleri, birlik beraberlik sözleri vardı ama içinde bulunulan ekonomik sefalet, iktidar mensuplarının yolsuzlukları ve hızla zenginleşmeleri yoktu kampanyada. Adayların malvarlıklarını açıklaması bile istenmedi.
Muhalif medya da kampanyanın eksiklerini, yanlışlarını, seçmene ulaşma konusundaki yetersizliğini dile getirmek yerine onlar da şarkıdaki havaya girdi, bahar gelmiş gibi davrandı. Açıkça söylemek gerek, muhalif medya seçim gecesi dâhil olmak üzere sanal bir ortam yarattı. CHP ve Millet İttifakı seçmeni de bu sanal ortamdan beslendi, bilgilendi. Seçim akşamı hem muhalif kanallardaki gazetecilerin hem de seçmenin şoka girmesi, sonuçlara inanmak istememeleri bu yüzden.
ANADOLU AJANSI MESELESİ VE YSK’NIN KARARI TARTIŞILMALI AMA…
Kuşkusuz Anadolu Ajansı’nın seçim sonuçlarını yayımlamaya Erdoğan’ın oy oranını çok yüksek göstererek başlaması tartışılması gereken bir problem. Daha ötesi, AA’nın seçim sonuçlarını sandıklardan toplamak üzere adını gizli tuttuğu bir şirketle çalışması da açıklanmaya muhtaç bir durum. Ama sadece AA’nın verilerine güvenmek yerine ANKA’nın verileri de birlikte yayımlanabilirdi ekranlardan. Tele1’in de yaptığı gibi YSK verileri de eklenebilirdi. Böylece izleyici daha nesnel bilgilendirilebilirdi.
Uzun uzun AA’nın verilerinin gerçeği ne kadar yansıttığını tartışmaya da gerek kalmazdı. Güvenilemeyeceği 2019 seçimlerindeki uygulamasından belli bir kuruluşun verilerine niye itibar edilir ki? En baştan itibar etmemek gerekiyordu.
O akşama dair üzerinde durulmayan sorunlardan biri de YSK’nın seçim yasaklarını erken kaldırması. Yanlış hatırlamıyorsam hiçbir seçimde yasaklar bu kadar erken kaldırılmadı. En erken 19.30-20.00 gibi olurdu. YSK, yasağı erken kaldırınca ANKA hemen yetişemedi; AA da daha küçük yerlerden gelen az sayıda oyu içeren konucu açıkladı. Yanıltan, manipülatif ortam yaratan da öncelikle YSK’nın tutumuydu. Nedense YSK’ya bu sorumluluğunu hatırlatan, bu davranışın nedenini soran gazeteciye rastlamadım.
Ayrıca şunu biliyoruz, en doğru sonuçlar doğrudan YSK’ya geliyor; orada bilgisayarda toplanıyor. Oradan partilere de veri aktarılıyor. Öyleyse neden YSK sonuçlarla ilgili bütün tartışmaları, şüpheleri ortadan kaldırmak, AA’ya yönelik manipülasyon suçlamalarını ortadan kaldırmak üzere kendi verilerini topluma açmaz ki?
TÜM SANDIK SONUÇ TUTANAKLARI SEÇMENLERİN DENETİMİNE AÇILSIN
Bence toplumun doğru bilgilendirilmesi, yanıltılmasının önlenmesi adına YSK’ya bunun sorulması ve şu çağrıda bulunulması gerek: YSK, seçim sonuçlarını kendi ekranından açıklasın; bütün toplum da oradan öğrensin seçim sonuçlarını. YSK sonuçları sadece partilere vermekle yetinmesin.
Seçim sonuçlarının tablo halinde açıklanmasıyla da yetinilmesin, bütün sandık sonuç tutanakları da seçmenlerin denetimine açılsın. Şeffaflık böyle sağlanır, şimdi seçmenlerin ihtiyacı bu. Bağımsız ve eleştirel medya da bu veriler üzerinden denetimini sürdürebilir yine…
Aksi halde 28 Mayıs akşamı ikinci tur sonuçlarının açılanması sırasında yine aynı problemler, yine aynı tartışmalar yaşanır. Aynı yöntemlerle aynı sorunların yaşanması kaçınılmaz.
Tabii aynı yöntemlerle aynı sonuç alınacağı gerçeği medya için de geçerli. Bağımsız ve eleştirel medya da bir an önce eleştiri hakkını saklı tutmaktan vazgeçer; Kılıçdaroğlu ve CHP’nin eksiklerini, yanlışlarını dile getirirse asıl işlevine dönmüş olur; demokrasi ve özgürlüklere daha büyük katkıda bulunur. Hepimiz biliriz ki, bizim işimiz alkışlamak değildir." (YAZININ TAMAMI)