Faruk Bildirici yazdı: Yeni Şafak'ın mağduru saldırgan gösteren haberciliği
Bildirici, Yeni Şafak'ın yayın politikasını eleştirdi: Bu saldırılar devam ederse, bundan ülkeyi yöneten siyasetçiler kadar, Yeni Şafak ve benzerlerinin 'haberciliği' de sorumlu olacak.
DUVAR - Gazeteci yazar Faruk Bildirici, Yeni Şafak’ın İzmir’deki HDP saldırısından 'Kandil’in baronları”na uzanan haberlerini inceledi.
"Amacım saldırganı masum gösteren, ırkçı saldırıları görmezden gelmenin zararını anlatmak, uyarmaktı. Ama dün Konya'dan katliam haberi geldi" diyen Bildirici "Yeni Şafak'ın mağduru saldırgan gösteren haberciliği" başlıklı yazısında şu ifadelere yer verdi:
"Yeni Şafak’ın bu haberlerini değerlendirirken gazetecilik tarafsızlığından söz etmeyeceğim. Elbette bir gazetenin politik tutumu vardır; yayın çizgisi haberlerin değerlendirilmesine, seçimine, sunumuna yansır.
Ama bir gazetenin politik tavrı ne olursa olsun, gerçeği bozmaması, iddiaları araştırmadan yazmaması, söylentileri doğrulanmış gibi aktarmaması gerekir. Bir haberci, gerçeğe saygı duyar, kendisini hakim, savcı ve polis yerine koymaz, kişi ve kurumları yargılayıp damgalamaz. Dahası demokrasi, insan hakları ve barıştan yana olur; ayrımcılığı ve ırkçılığı besleyen, hoşgörüsüzlüğü yayan, şiddeti haklı gösteren ve teşvik eden yayın yapmaz.
Yeni Şafak’ın İzmir ve Marmaris’teki HDP binalarına saldırı haberlerinde, şiddete karşı tavır almak yerine saldırıyı haklı gösterici ifadeler kullanılıyor; saldırıya uğrayanı saldırıdan sorumlu göstermek için dayanaksız kuşkular aktarılıyor; saldırının nedenleri ve sorumluları konusunda birbirini tutmayan iddialar aktarılıyordu.
15 baronun açıklaması haberinde de geriye dönülerek, “HDP’nin İzmir ve Marmaris saldırılarının ardından provokasyon denemesi yaptığı” öne sürülmesi de hüküm içeriyordu. Gazetenin verdiği bu hüküm için bir dayanak da gösterilmiyordu.
“Kandil’in BAROnları” manşetinde Ankara, Konya ve Afyonkarahisar’daki saldırıları, Kürt kimliği ve diline yönelik ırkçı saldırı olarak nitelendiren “15 baro, HDP ve partiye müzahir bazı STK’lar”, Kandil, yani PKK ile ilişkilendirilerek hedef gösterildi. “Her zaman terörü destekleyen barolar” ifadesi bile kullanılan bu haber baştan sona hüküm içeriyordu; kaleme alan gazeteci kendisini hakim ve savcı yerine koyup bu kuruluşları mahkum etmişti!
Bu haberde, 15 Baronun “üç şehirdeki adli olaylar üzerinden Kürt kökenli vatandaşlara saldırı düzenlendiği propagandası yaparak yalana alet oldukları” savunuluyordu. Eğer bu ülkenin 15 barosundaki hukukçular, üç kentte ırkçı saldırılar olduğunu iddia ediyorsa gazetecilerin bu olayların üzerine gitmesi, ayrıntılı biçimde araştırması gerekir.
Hiçbir araştırma yapmadan -sadece valiliklerin yaptığı açıklamalara dayanarak- bu saldırıların adli vakalar olduğunu yazmak bir gazetecilik tutumu olamaz. Bir sorunun çözülebilmesi için öncelikle o sorunun var olup olmadığının ortaya çıkarılması, kabul edilmesi şarttır. Araştırmadan yok saymak sorunun çözülmesine değil büyümesine hizmet eder. Kaldı ki, bu tür ırkçı saldırı haberleri yeni değil ve her yıl giderek artıyor, yeni vakalar ekleniyor.
Düşünün, eğer 15 baronun öne sürdüğü gibi üç kentte Kürt vatandaşlara karşı ırkçı saldırılar yapılmışsa, bu iddialar doğruysa, hiç araştırmadan böyle bir saldırı olmadığını yazmak bu ülkenin geleceği açısından ne kadar tehlikeli olur.
Bu yazının yukarıdaki bölümünü dün yazmıştım, bu sabah yayımlamayı planlıyordum. Amacım ırkçı saldırıların görmezden gelinmesinin, saldırı haberlerinin manipüle edilmesinin toplumsal barış açısından büyük bir felakete neden olabileceğine dikkat çekmekti. Sırf siyasi iktidarı korumak için yapılan böyle bir propaganda gazeteciliğinin ülkenin geleceğine büyük zarar vereceği uyarısında bulunmak istiyordum.
Ama maalesef dün akşam Konya’nın Meram ilçesinden kötü haber geldi. 15 Baro’nun ortak açıklamasında Kürt oldukları için saldırıya uğradığını öne sürülen ailenin yedi ferdi öldürülmüştü. Endişe ettiğim de böyle olaylardı zaten.
Cinayetin ardından sosyal medyada büyük bir tepki dalgası başladı. Bu insanların Kürt oldukları için hedef alındıkları, devletin onları korumadığı, daha önce saldırıya uğramalarına rağmen korunmadıkları yazıldı, çizildi.
Bugünkü Yeni Şafak gazetesi ise yine ırkçı saldırı iddiasından tek satırla bile bahsetmeden, “aile katliamı” başlığıyla sıradan adli bir olay gibi verdi haberi. Olayı bu kez “kedi”ye bağlamışlardı. İki aile arasında bir kedi nedeniyle husumet olduğunu yazıyorlardı.
Kürt ailenin ırkçı saldırıya uğradığı iddialarını yok sayan sadece Yeni Şafak da değildi. İktidar yanlısı diğer gazeteler de olayı adli vaka olarak gösteriyorlardı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da “Bunun Kürt-Türk meselesiyle ilgili herhangi bir alakası yoktur” açıklaması yaptı. “Etnik köken üzerinden yapılan değerlendirmelerin tamamı da istismara, provokasyona ve bu ülkenin birliğine yönelik bir anlayışın kendisidir” demişti.
Bakan Soylu, ülkenin birliğinden söz etmekte haklı. Ancak olan bir olayı yok saymak da en az olmayanı var gibi göstermek kadar tehlikelidir. Araştırmadan, derinlemesine soruşturmadan bu iddiaları reddetmek, üzerini örtmek de “ülkenin birliğine”, Türk-Kürt kardeşliğine zarar verir.
Bu saldırılar devam ederse, -ki maalesef bütün işaretler devam edeceğini gösteriyor- bundan ülkeyi yöneten siyasetçiler kadar, Yeni Şafak ve benzerlerinin "haberciliği" de sorumlu olacak." (HABER MERKEZİ)