YAZARLAR

Fas İslamcılarının İsrail'le sınavı

Tel Aviv, Fas’la yaptığı bu anlaşmayla 2010 yılında İsrail ile ilişkilerini başlatma kararı alan Moritanya’dan sonra Mağrip bölgesinde yeni bir kale elde etmiş durumda. Anlaşmayı İsrail, Netanyahu'nun tanımladığı şekliyle "dört anlaşma arasında en sıcak" olanı olarak görüyor.

Geçtiğimiz hafta, Arap dünyasındaki İslamcılar açısından enteresan bir dönüm noktasıydı. İslamcıların Fas ayağının iktidara geldiklerinde inşa etmeyi planladıkları, iyiliğin, güzelliğin, adalet ve ahlakın hakim olacağı toplum projesi, FAS AKP’sinin İsrail’i tanıma ve onunla ilişkileri normalleştirme kararıyla birlikte çöktü. İsrail meselesi Arap dünyasındaki İslamcılar için en iddialı oldukları konudur ve Filistin davası her zaman merkezî öneme sahip bir dava olarak görülür. Mısır’da Müslüman Kardeşler örneğin, daha kurucusu Hasan el Benna hayattayken Siyonist çetelerle savaşması için Filistin’e askeri birlikler göndermiş, yüzlerce İhvan mensubu hayatını kaybetmişti. O günden bu yana Filistin konusu İslami hareketler için ayrı bir öneme sahiptir.

Farklı ülkelerdeki İslamcılar, Fas İslamcılarına karşı, İsrail’i tanıdıkları ve ilişkilerini normalleştirdikleri için duydukları öfke ve hayal kırıklığını sözcüklere dökerek bir anlamda tepkilerini uluslararası düzeyde ve resmi bir şekilde dile getirdiler. Dikkati çeken nokta, hepsinin tepkilerinde kullandıkları ifadelerde ortak noktanın, Filistin’i ve ümmeti sırtından bıçaklamak ifadesinin kullanılıyor olmasıydı. Ürdün, Cezayir, Kuveyt İslamcılarının yanı sıra Filistin İslami Direniş hareketi HAMAS da bu adımı neredeyse bir ihanet olarak değerlendirdiklerini kaydettiler. Halbuki Fas hükümeti Başbakanı Saadettin el-Osmani daha geçtiğimiz ağustos ayında yaptığı açıklamada, Fas'ın Siyonist oluşumla normalleşmeyi reddettiğini, çünkü herhangi bir diplomatik adımın Tel Aviv'in Filistin halkının haklarını ihlal eden konumunu güçlendireceğini söylemişti. Peki, o günden bugüne ne değişti de Osmani İsrail’i tanıyan karara imza attı?

el-Osmani, önce Fas ile İsrail arasındaki normalleşme sürecinde sonraki adımların ana hatlarını çizen ortak bildirgenin imzalanması için İsrail ulusal güvenlik danışmanı Meir Ben-Shabbat ile bir araya geldi. Görüşme Arap kamuoyuna bomba gibi düştü. İşin gerçeği, bu görüşmenin hemen ardından ortaya çıktı. Hükümet ABD’nin, ayrılıkçı Polyesaryo bölgesi üzerindeki egemenliğini tanıması karşılığında İsrail’le ilişkileri normalleştirmeyi kabul etmişti. Bu bilgi, Arap dünyasında Müslüman Kardeşlere bağlı bir dizi parti ve hareketi şok etti.

Tabii klasik bir şekilde Fas AKP’si yöneticileri ve siyasiler, peş peşe bu kararı savunan açıklamalar yaptılar. Pragmatizm tavan yapmıştı. Bu olay aslında bütün İslamcılara teşmil edilemese de, tıpkı Erdoğan liderliğindeki AKP’de gördüğümüz oportünizmin Fas’taki yansımasından başka bir şey değildi. Bu durum, İslamcıların önemli bir bölümünün aslında ilke ve duruş noktasında ciddi sorunlar yaşadıklarını, kendilerinin dava dedikleri şeyin aslında koltuk ve güç davası olduğunu, bu noktada kendilerinden önce aynı tezgâhtan geçen diğer siyasi partilerden ve toplumsal hareketlerden pek de farklarının olmadığını ortaya koyuyordu.

Faslı İslamcılar bu kararı ulusal çıkarlar vs. gibi her ne gerekçeyle savunurlarsa savunsunlar sorun şu ki; İslamcılığın ontolojik meselesi olan İsrail’den de taviz verildikten sonra geriye savunulacak pek bir ilke kalmıyor. Bu soru, önemli bir sorudur ve İslamcıların bir kısmının aslında rejimlerin birer aparatı haline dönüştüklerinin önemli bir göstergesidir. Kaldı ki İsrail’le ilişkileri normalleştirme karşılığında Trump yönetiminden almış oldukları vaat ve sözlerin gerçekliğe ne kadar tekabül ettiği, bu vaatlerin yerine getirilip getirilmeyeceği son derece tartışmalıdır.

Fas her ne kadar ABD’den güvence alsa da aslında işin uluslararası boyutuna gelindiğinde bunun hiçbir garantisi olmadığını görüyoruz ve Polyesaryo ile ilgili bu kararı ABD’nin tanıması hiçbir şey ifade etmiyor. Nitekim BM Genel Sekreteri de yaptığı açıklamada ABD’nin bölgeyle ilgili kararının hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini ifade etti. İşin başka bir yönü daha var; görev süresi tam da sona ermek üzereyken Trump’ın aldığı bu kararın, ekibinde Polyesaryo’ya sempatiyle bakan kişilerin bulunduğu Biden işbaşına geldikten sonra gözden geçirilme ve tadil edilme olasılığının yüksek olduğu düşünülüyor.

Fas-İsrail arasındaki gizli ilişkilerin aslında güvenlik ve istihbarat alanında bir koordinasyonu da kapsayacak şekilde 60’lara kadar dayanan bir geçmişi var. Buna, Fas’ta yaşayan ve nüfusu yaklaşık 600 bini bulan Yahudilerin işgal altındaki topraklara taşınması konusunda işbirliği de dahil.

İşin garip tarafı, bu konu kendisiyle ile istişare edilmemesine ve sorulmamasına rağmen AKP ve onun lideri el Osmani, kararı savunan ve buna ilişkin sorumluluğu üslenmesine neden olabilecek açıklamalar yapıyor. Hâlbuki herkes biliyor ki gerçek karar alıcı burada, aynı zamanda Kudüs Komisyonu’nun başkanlığını yapan Fas Kraliyet rejimi.

Sisi darbesini destekleyen Suud, BAE ve Mısır gibi ülkeler 2013 yılında kendisinden duyduğu rahatsızlık nedeniyle Saray’dan ricacı olmuş, Saray da hükümet üzerinde baskı kurarak o dönem Dışişleri Bakanlığı yapan Osmani'den kurtulmanın bir yolunu bulmuştu. O dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Sekreteri de olan Başbakan Abdulillah Benkiran, "Vatanın yüksek çıkarları bunu gerektirir" diyerek kararı savunmuştu. Dört yıl sonra ise "anavatanın yüksek menfaati"ni, Saray’ın, koalisyon içinde farklı ittifaklara bağlı bulan Osmani lehine Benkiran’ı gözden çıkarmasını gerektirdi ve AKP, Saray’ın doğrudan yönettiği ülkenin dış politikasının kontrolünü tamamen kaybetti. Fas’taki Kraliyet rejimi, İslamcılardan en küçük bir direnç görmeden kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor.

Tel Aviv, Fas’la yaptığı bu anlaşmayla 2010 yılında İsrail ile ilişkilerini başlatma kararı alan Moritanya’dan sonra Mağrip bölgesinde yeni bir kale elde etmiş durumda. Anlaşmayı İsrail, Netanyahu'nun tanımladığı şekliyle "dört anlaşma arasında en sıcak" olanı olarak görüyor. Başında İslamcı bir partinin bulunduğu bir yönetim, İsrail’le ilişkileri normalleştiriyorsa, geriye kalan ülkelerin durumu İsrail açısından son derece kolaylamış oluyor haliyle.


İslam Özkan Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora eğitimini sürdürmektedir.