Faşizmle savaşmanın belleği
Tarih işe yarasın istiyorsak; faşizmin bütün insanlığı insanlıktan çıkardığı, insanı tükettiği o yakın eski zamanlara tam da bu nedenlerle bakmalıyız. Gely Korzhev'in hem faşizm zamanlarının hem de faşist saldırganlığa karşı sahiden savaşanların derin belleği sayılabilecek eserlerini yardıma çağırmak, unuttuklarımızın, ertelediklerimizin, bütün nitelikleriyle, insanlığımıza nasıl çöktüğünü konuşmamıza olanak sağlayabilir.
geçmişte kalmıyor hiçbir geçmiş
yenmeyi sadece yenmek
kopmayı yalnızca kopmak saydığımızda
bitti… geçip gitti, diyerek kendimizde yarattığımız
boşluklar, tuhaf ki sürüklüyor
geçmişi bugüne
biz onu yenmedikçe her gün
biz yenilenmedikçe
döne döne belirliyor sevgimizi
emeğimizi, dilimizi
***
İnsanlık, tarihinde faşizmi bir kez yendi. Kurucu üç ismiyle yetinirsek: Hitler, Mussolini ve Franco taşıdıkları ideolojinin ölümünü de kabullenircesine, vahim biçimlerde öldüler.
Sandık ki faşizm bir daha belini doğrultamaz, düşündük ki bir daha insan içine çıkamaz.
Yanıldığımızı anlamak zorundayız.
Zira bugünün dünyası, faşizmin dünyasıdır.
Bu, faşizme geçmişte büyük bir yenilgi yaşatıldığı gerçeğini eğip bükmek, yok saymak değil… Bu, her gün, günün her anında yenmemiz gerekeni, bir kere yenmekle yetinmenin nelere yol açtığını anlama çabasının ta kendisidir.
***
Tarih işe yarasın istiyorsak; faşizmin bütün insanlığı insanlıktan çıkardığı, insanı tükettiği o yakın eski zamanlara tam da bu nedenlerle bakmalıyız.
Gely Korzhev'in tabloları, her bakımdan değil ama bazı bakımlardan bize yardım edebilir. Onun hem faşizm zamanlarının hem de faşist saldırganlığa karşı sahiden savaşanların derin belleği sayılabilecek eserlerini yardıma çağırmak, unuttuklarımızın, ertelediklerimizin, bütün nitelikleriyle, insanlığımıza nasıl çöktüğünü konuşmamıza olanak sağlayabilir.
Savaşın insanlıkta bıraktığı travmaları Sovyetler Birliği’nde ilk resmeden Korzhev’in “faşizmle mücadele” diye de adlandırılan resim serisindeki en çok bilinen eseri “Komünistler” adını verdiği triptikidir (üçlü pano).
Panonun soldan birinci kesiti, bir atölyede Homeros heykeliyle uğraşan, modern bir asker-sanatçı tipidir. (Homeros imgesini bir de Korzhev’in Lenin tablosunda görebiliyoruz.)
***
İzmirli olduğu sanılan Homeros batı edebiyatında ilk destan yazarı olarak biliniyor. Dahası keşfedildikten sonra, özellikle Avrupa edebiyatını belirleyen metinlerin ilk sıralarından hiç inmedi.
Destanları mitoloji, askerlik, tıp, hukuk gibi pek çok konudan söz eder. Lakin, onun günümüze çıkan iki eseri İlyada ve Odysseia, aslında birer savaş destanıdır.
Korzhev, panosunun ilk kesitinde, tarihe saygımız sonsuz, diyor. Geçmiş zamanların bilgeliğini, büyüleyici renkliliğini sahipleniyoruz. Ne var ki bütün bu tarihin belirleyicisi savaş makinesi gibi kurulmuş ordulardır. Tanrıların (=egemen sınıfların) saldırganlığı, tacizi, tecavüzü ve türlü hilesi Homeros’un eserini de bütün mitolojiyi de doldurmuştur.
Bu, günümüzde kapitalizm ve emperyalizm kılıkları altında sürüyor.
Bunu çözebilecek, tepeden tırnağa değiştirebilecek tek fikir komünizmdir. Böylece, geçmişin pasaklı ilişkilerini ve haklı savaşçılarını, yiğitlerini nakleden Homeros ve bugün o kirli dünyayı yıkmak isteyen komünistler birbirlerine bakar, ilişir oluyor.
***
Korzhev’in panosunun efsanevi orta bölümüne geçmeden; onun bayrak imgesini hangi düşüncelere rağmen sahiplendiğimi, sahipleneceğimi kısaca söylememe izin verin:
Ben bir devrimci olarak bayrak sevmem.
Dünyadaki hiçbir bayrağı sevmem.
Bugüne iyi bakarsak insanlığın paramparça edilmiş hallerinin; boğazlaşmaların, sınırların, halklar arasındaki adaletsizliğin, eşitsizliğin süzülmüş bütün özellikleri bayraklarda toplanmıştır.
Hayır, sözümü tastamam diyemedim.
Bayraklar, bütün bunları birer yanılsamaya döndürür, başkalaştırır ve birer devlet (=üstünlük, ayrıcalık) illüzyonu olarak halkların ufkunu kaplar. Dalgalanır.
Bu yüzden sosyalizmin bir bayrağı olsun istemem. Bayraklar birleştirici gibi görünen ayırıcılardır. Öteki bütün özellikleriyle birlikte, bu yanıyla da sosyalizm karşıtlarının icadı sayarım.
***
Bu yüzden, yerküreye bayraksızlığın hâkim olmasını isteyen sosyalizm savunucuları olarak bayraksız olmayı önce kendimizden başlatalım isterim.
Biliyorum çağımız aynı zamanda simgeler savaşının çağıdır. Ve biliyorum benim bayraksızlığıma çocukça diyenler çoğunlukta olacak. Olsun.
Şimdi buna rağmen, Korzhev’in bayrağını hak ettiği saygıyla anlatmaya çalışacağım.
Homeros’la başlayan triptikin orta bölümü hem biçimsel özellikleriyle hem de içerdiği, çağırdığı anlamlarla insanı afallatıyor. Hareketi, bir sinema filminden çok daha canlı yansıtabilen bu kareyi açmak, kavramak aslında kolay görünmüyor.
Baktığımız şey aslında bir bayrak değil, bir ruh. Yeryüzüne saldıran faşizmin ölüm dolu ağzının tam içinde savaşmak zorunda kalan insanların iradesidir bakıştığımız. Bunlar, yerde yatan ölülerin bütün ölüm nedenlerini ilelebet ortadan kaldırmaya mecbur insanlardır. Kızılın egemen olduğu bu hareket, bu insanların zihinsel odaklanmasının orada, o savaş meydanındaki en çarpıcı göstergesidir.
***
Triptikin bu kesiti, ressam Korzhev’in temel tezlerinin bir özeti gibidir: Elimizde sosyalizm, komünizm gibi yeryüzünün en muazzam teorisi olabilir. Ancak onu savunacak, onu ölümün pençesinden alıp yeniden yeryüzüne verecek adanmışlığınız, kararlılığınız, cesaretiniz, örgüt bilinciniz ve yönteminiz yoksa; o en güzel olanı, o güzideyi konuşup durmak beyhudedir.
Bayrak burada bir bayraktan ötesidir. O bayrağın düştüğü ve kaldırıldığı zaman dilimine kadar kanın, çamurun, pisliğin, barutun içinde yaşanmış bütün süreçlerin ta kendisidir, der demez duruyor insan. Çünkü aslında bunlardan da sonrasıdır.
“Seni, insanın üstüne saldığı nefretinle birlikte yıkacağız.”
Bayrak, olacaklara bakmamızın, düşünmemizin bir haritasıdır. Onu oraya kadar taşımış işçilerin, gençlerin kanlarının boyadığı sapından, kızıl kumaşına kadar dünyanın en sahici bayrağına bakıyoruz. Ancak yine de bayrak, bayrak olarak durmuyor tabloda; bütün silahları, bütün haklı öfkeleri ruhunda toplamış bir silah...
Dünyaya “Ölümün Zaferini” dayatanların karşısında, insanlığın, özgürlük zaferini isteyenlerin, bütün çarelerin bittiği bir zamanı zafere çevirmelerinin ruhsal göstergesidir.
***
Faşizmin başlattığı 2. Dünya Savaş’ında yaklaşık seksen beş milyon insan öldü. Avrupa’nın bütün kentleri harabeye döndü.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, topraklarını işgal eden Hitler faşizmine karşı başlattığı direnişi, faşizmi yola çıktığı yere, Berlin’e sürerek bitirdi.
Faşizm yenildi
***
Korzhev’in üçlü panosundaki son kesite geldik. Faşistlerin bu yenilgisinin, halkların sahici ve kalıcı galibiyetine dönüşebilmesinin tek bir koşulu vardır: Enternasyonalizm. Burada çalınan zafer kornosunun dünyadaki bütün haklı seslerle buluşması, dalgalanması gerekiyor.
Yendik, bu doğru ama bunun en son kavgaya dönüşmesi için, ulusların, ulusluklarının ötesini görmesi, kurtuluş fikrinin ve erdeminin yeryüzünün ortak bilinci olması şart.
Bu bölümün adı: “Enternasyonal.”
***
Bu olmadı. Dahası bu tersinden oldu. Faşizmin yenilmesinde belirleyici paya sahip olan Sovyetler Birliği yaklaşık yirmi milyon insanını kaybetti. Bunların küçümsenmeyecek bölümü, genç sosyalist devrimin taşıyıcı gücü diyebileceğimiz yetişmiş devrimciler; mühendisten, doktora, kimyacıdan madenciye kalifiye insanlardır. Bu savaşın sonuçları, Sovyetler tarihinin galibiyet gibi görünen, ancak içeriden işleyen mağlubiyetinin görülmesi zor ve en zalim adımı oldu.
Ve sosyalizm kendi içinde büsbütün yenemediği bürokrasinin, gericiliğin girdabına düştü.
Emperyalizm, para diktatörlükleri ve onun ihtiyaç duyduğu faşist ve faşistçe ilişkiler ağı değişik biçim özellikleriyle yeryüzünü yeniden sardı.
***
Korzhev bunu da gördü. Bunu iki biçimde söyleyebiliriz: Onun “Savaşın Yaktıkları” adını taşıyan serisi aslında birer insan portresinin ötesindedir. Savaştan arta kalan toplumsal parçalanmışlığın parçalarıdır. İkincisi, devrimin içerideki yıkıcılarıyla asla barışık olmadı. 1990'ların sonunda adı artık Rusya Federasyonu olan ülkesinde, hükümet tarafından kendisine verilen devlet ödülünü reddetti. Kararını açıklayan notu şöyledir: "Sovyetler Birliği'nde doğdum ve o zamanların ideallerine içtenlikle inandım. Bugün, bunlar tarihsel bir hata olarak kabul ediliyor. Şimdiki Rusya'nın sistemi Sovyetlerin tam tersi. Bir sanatçı olarak, bu devletin ödülünü kabul etmek, ikiyüzlülük etmeye eş değer olacaktır. Reddimi anlamanızı rica ediyorum."
***
1925 doğumlu Gely Korzhev, 2012’de öldüğünde “Sosyalist Gerçekçi” ressamlar kuşağının dünyadaki en önemli isimlerinden biriydi. Bu, bugün de değişmiş değil.
Bütün bu ağır serüven içinde onun üç tablosu daha benden hiç gitmeyecek: Birincisi “Aşıklar.” Bir deniz kıyısında, boyaları dökülmüş bir motosikletin önünde uzanmış ufka bakıyorlar. Fakat yüzlerindeki yaşanmışlıkta, salt savaşlarla boğuşmuş olmayı değil, ondan çok fazlasını, feleğin çemberinden geçmiş olmanın envai halini, kederini okuyabiliriz. Ve bir de ağırbaşlılığı, kendi yarasını sarabilmeyi. “Aşıklar" tablosunun öyküsünü ressamdan dinleyelim: “Aşıklar'da savaşların yankıları var. Üzerinde çalışmak acı vericiydi. Önce bir sahne hayal ettim: deniz kıyısı, iki figür ve bir motosiklet. Ama kim bu insanlar, hayat hikayeleri nasıldır, diye düşünüyordum. Tesadüfen, bir araştırma enstitüsünde laboratuvar asistanı olarak çalışan yaşlı bir adamla tanıştım. Daha çocukken Rus İç Savaş'ına katılmış. Devrimin kolektif çiftliklerinde çalışmış. 2. Dünya Savaşı'nda faşizmle savaşmış. Yaralanmış. Şimdi bilime emek veriyor. Adamın ve sevdiği kadının hayatı, Rusya'nın ta kendisiydi.”
İkincisi, tarumar olmuş bir ülkenin Adem ile Havva’sıdır… Bırakın cennetten kovulma söylencelerini filan... Kendi elleriyle kurdukları cennet (sosyalizm) üstlerine yıkılmış bu insanlar, pişmanlıkla, çaresizlikle, yön veremedikleri öfkeleriyle bambaşka bir şey söylüyor dünyaya…
Üçüncüsü benim gibi simgelerin ayırıcılığından çekinen birine bile; bu, ezilenlerin büyük kısmını temsil eden araçların özünü, hakikatini anlama çabasının en güzel örneklerinden biridir, dedirten “Orak ve Çekiç” Korzhev’in elinden çıktı.