YAZARLAR

Fenerbahçe-Başakşehir: Zıtların çarpışmasında kendi futbolunda ısrar eden kazandı

Emre Belözoğlu’nun pragmatizmi, maçın büyük bölümünde ev sahibinin zayıf yanlarını ortaya çıkarsa da nihayetinde Fenerbahçe’nin kadro genişliği ve Jorge Jesus’un doğru hamleleri sonucu belirledi.

Futbolda birbirine benzer güçlü yanları ve zaafları bulunan iki takımın karşılaşmaları, sonucunda karşılıklı bir meydan okuma doğurabilir. Ama çoğu zaman birbirine karşıt özelliklere sahip iki takımın karşı karşıya gelmesi daha heyecan vericidir. Çünkü benzerlikler birbirini nötrleyebilirken, zıtlıklar ise gerçek bir çarpışma meydana getirebilir.

Kısa süre evvel oynanan Beşiktaş-Fenerbahçe maçı, öncesinde izleyiciler nezdinde çok büyük beklentiler yaratsa da, netice olarak iki takımın da birbirine benzer güçlü yanlarını gizlediği ve seyirlik açısından beklentilerin hayli altında kalan bir maç olmuştu. Buna karşın dün akşamki Fenerbahçe-Başakşehir maçı ise zıtlıkların çarpışmasıydı.

Biri Süper Lig’in en çok gol atan, diğeri en az gol yiyen takımıydı. Biri rakip kaleye doğrudan bir şekilde gitmeyi, diğeri örerek gitmeyi seviyordu. Biri rakiplerini daha ziyade topsuz bir şekilde iterken, diğeri topla itiyordu. Biri fiziksel kaliteyi, diğeri teknik kaliteyi öne çıkarıyordu. Hâliyle tüm bu zıtlıklar birbirini kışkırtabilir ve sahada kıran kırana bir güç mücadelesi yaşanabilirdi.

Öte yandan bir gerçek de vardı: Süper Lig’de teknik kalitesine güvenen düşük tempolu pas takımlarıyla, fiziksel kalitesine güvenen yüksek tempolu baskı takımlarının karşılaşmalarında üstün gelen taraf genellikle baskı takımları oluyordu. Başakşehir’in ligin bir diğer baskı takımı Beşiktaş’a karşı deplasmanda galip gelmesi ise Fenerbahçe’nin yüksek temposuna, önde baskısına ve yoğunluğuna karşı onları daha özgüvenli kılabilirdi.

İki teknik direktörün maç öncesindeki demeçlerinde ise daha temkinli gibi görünen taraf Emre Belözoğlu’ydu. Jorge Jesus, Başakşehir’in Süper Lig’in en iyi beş takımından biri olduğunu, dengeli ve zor bir maç olacağını söylese de, hemen ardından rakipleri kim olursa olsun oyun anlayışlarını değiştirmeyeceklerini ve Başakşehir’in önceki maçlarındaki kadar topa sahip olmamaları için çalışacaklarını söyledi.

Belözoğlu ise karşılaşmayı sezona en iyi giren iki takımın mücadelesi olarak tarif ettikten sonra Fenerbahçe’nin baskısı karşısında sağlam kalmaları gerektiğini ve ellerinden geldiğince oyunlarına sadık kalarak kazanan taraf olmak istediklerini belirtti. Bu açıklama, kendi anlayışlarından biraz daha taviz verecek tarafın konuk ekip olacağını gösteriyordu. Öyle de oldu.

Elbette Fenerbahçe de önceki maçlarında olduğu kadar cüretkâr değildi. Jesus, Başakşehir’in yapabilecekleri doğrultusunda belli ki daha tedbirli olmaları gerektiğini düşünmüş. Bilhassa merkezdeki değişikliğin nedeni bu olsa gerekti.

FORMASYONLAR DEĞİŞİR...

Geçtiğimiz çarşamba Premier Lig’de oynanan Brentford-Chelsea maçından önce iki takımın menajerleri Thomas Frank ve Graham Potter maç önü yayınına birlikte katıldılar ve birbirlerine sorular sordular. Frank’in Potter’a sorusu takımlarının neden bu kadar sık formasyon değiştirdikleriydi. Potter ise buna şu cevabı verdi: “Çünkü biz formasyonu bir nihai hedef olarak görmüyoruz, bizim için önemli olan takımın nasıl oynadığı ve formasyondan bağımsız olarak sahada tutarlı olup olmadığımızdır.”

Yani formasyonlar rakibe bağlı olarak sürekli değişebilir. Yeter ki prensipler (takımın nasıl oynadığı) ve oyun tarzı (tutarlılık) iyi belirlenmiş olsun. Jorge Jesus’un anlayışı da tıpkı bu şekilde. Dün akşam Fenerbahçe sezon başından bu yana beşinci farklı formasyonunu kullandı: 4-1-3-2, 4-4-2, 4-2-3-1, 3-4-3 ve nihayet 3-5-2. Ama formasyonlar değişse de prensipler ve oyun tarzı hepsinde genel olarak aynıydı.

Başakşehir’e karşı 3-5-2 formasyonunun tercih edilme nedeni ise merkezdeki sayısal üstünlüğü rakibe kaptırmamaktı. Bu yüzden sezon başından bu yana ağırlıklı olarak 3-4-3’ün sağ forveti olarak kullanılan İrfan Can Kahveci, dün akşam İsmail Yüksek ve Miguel Crespo’nun yanında üçüncü merkez orta saha olarak sağ içte değerlendirildi.

Bu tercih ise bir yerden artı getirirken, başka bir yerden eksiltti ev sahibini. Üçlü savunmanın önünde bir de üç merkez orta saha oyuncusu kullanmak, önceki maçlara göre Fenerbahçe’nin topa daha fazla olmasını sağlarken, önde sayısal olarak eksilmek ise pres yoğunluğunu azalttı.

Başakşehir’in 4-3-3 formasyonunda ise yine bir değişiklik yoktu, fakat iki personel değişikliği vardı. Cezalı olan sol bek Lucas Lima’nın yerini Hasan Ali Kaldırım almış, sakatlığı bulunan Youssouf Ndayishimiye’nin yerine ise sol stopere orta sahadan Mahmut Tekdemir çekilmişti. Bu da aslında Belözoğlu için cüretkâr bir hamleydi. Zira elinde o pozisyonun asli oyuncusu olan Alexandru Epureanu varken Mahmut’u stoperde kullanmak hem savunma hattının savunmacılığından hem de orta sahanın yoğunluğundan götürüyordu.

Merkez üçlüyü Lucas Biglia, Deniz Türüç ve Berkay Özcan gibi ofansif ve teknik becerisi yüksek oyunculardan seçmek; ayrıca en uçta atletik ve gezgin Philippe Keny yerine, daha statik ve net bir bağlantı oyuncusu olan Stefano Okaka’yı koymak da Belözoğlu’nun topa sahip olmak istediğini düşündürecek tercihlerdi.

Nitekim maçın ilk yirmi dakikasında Başakşehir topa daha fazla hükmeden taraftı. Bu bölümde özellikle Okaka’nın sırtı dönük oyununu iyi kullandılar. Lincoln Henrique’nin sol kanatta önde yakalandığı iki pozisyonda da sahanın en hızlı oyuncusu Bertrand Traore ile en ağır oyuncusu Attila Szalai’yi birebirde yakalayıp tehlikeler üretmeyi başardılar.

Öte yandan geriden oyun kurarken de Fenerbahçe’nin presine neredeyse hiç yakalanmadılar. Bunda da ev sahibinin önceki maçlarındaki gibi yoğun bir pres uygulamaması kadar, Başakşehir’in gerektiğinde Okaka’ya uzun oynama seçeneğini kullanması da önemli bir etkendi.

Buna karşın Başakşehir, maçın yirminci dakikasından itibaren top hâkimiyetini kaybetti ve fazlasıyla reaktif bir yapıya büründü. Bunda da hem Fenerbahçe’nin merkezde sayısal üstünlüğü kendilerine kaptırmamasının hem de başta Crespo sayesinde olmak üzere ev sahibinin merkezde çok daha yoğun olmasının ve neredeyse bütün seken topları ve ikili mücadeleleri kazanmasının payı büyüktü.

Yine de Fenerbahçe bu bölümde topa hâkim olsa da önceki maçlarındaki üretkenliğinin çok uzağındaydı. Zira hem kendileri bir topa sahip olma takımı değillerdi hem de bu defa karşılarında ligin en iyi savunma takımı vardı. Başakşehir alanları o kadar iyi kapattı ki, Fenerbahçe’nin karşısındaki bu sıkı savunmayı yalnızca pas marifetiyle aşabilmesi mümkün görünmüyordu.

En uçtaki Michy Batshuayi ve Enner Valencia’nın bağlantı oyunundaki eksiklikleri, zaten Fenerbahçe’yi nitelikli bir set oyunundan mahrum bırakırken, topla adam eksiltebilen bir oyuncunun yokluğu da ev sahibini Başakşehir’in sıkı savunması karşısında iyice çaresiz bırakıyordu.

BAŞAKŞEHİR'İN DENGESİNİ BOZAN DEĞİŞİKLİK

Jesus’un 74. dakikada yaptığı üç değişiklik ise bu anlamda maçın bütün seyrini değiştirdi. Batshuayi ve Valencia yerine sırtı dönük oyunda çok daha etkili olan Joao Pedro ile adam eksiltebilecek Diego Rossi’nin girmesi, üzerine merkezden bir eksilmeyi göze alıp İrfan Can’ın yerine bir çalımcı oyuncu daha olarak Emre Mor’un oyuna dâhil olması, Başakşehir’in bütün dengesini bozdu. Aynı şekilde Belözoğlu da iki kanatta yaptığı değişikliklerden beklediği verimi alamayınca oyun tamamen Fenerbahçe’ye döndü.

84’te kaleci Volkan Babacan’ın ileriye doğru vurmak istediği topun kısa kalıp yine oyuna sonradan giren Willian Arao’nun önüne düşmesi ise Fenerbahçe’ye maç boyunca aradığı fırsatı verdi. Arao’nun hiç beklemeyip ceza yayı üzerinde boş durumdaki Rossi’ye pasını vermesi, Fenerbahçe’nin belki de ilk defa tehlikeli bölgede alan ve zaman bulmasını sağladı. Rossi de harikulade bir vuruşla hem kendisinin hem de takımının bu yarım şansın bile tanınmayacak kadar tehlikeli olduğunu gösterdi.

Başakşehir, dün akşama çok benzer bir karşılaşmayı Beşiktaş deplasmanında da oynamıştı. Hatta o maçta rakibine daha fazla şans vermiş, ama Beşiktaş bunları değerlendirememişti. Dün akşam da Belözoğlu’nun pragmatizmi, maçın büyük bölümünde Fenerbahçe’nin zayıf yanlarını ortaya çıkardı. Kendi deyimiyle Fenerbahçe’nin kaosuna çekilmemeyi başardılar. Fakat nihayetinde rakiplerinin kadro genişliğine ve Jesus’un doğru hamlelerine boyun eğdiler.

Pozisyon sayısı anlamında çok keyifli bir maç değildi belki, ama iki tarafın taktiksel anlamda birbirine üstünlük kurma mücadelesi seyretmeye değerdi. Neredeyse o harika 0-0 maçlarından biri olacaktı, Rossi’nin harika golü dengeyi bozmasaydı.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda çocuklara yönelik olarak kurgusal biyografi türünde spor kitapları yazıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.