Fenerbahçe dik ve cesur
Pereira iki şeyi hızla yapılandırmak zorunda. Birincisi, daha dikine ve Mesut Özil’in katkı yapacağı, döngülü ve bol seçenekli bir hücum planı. İkincisi, Üçlü savunma ile orta saha arasında daha yakın ilişki ve pas seçenekleri örgüsü yapılandırılmak zorunda. Yoksa Fenerbahçe maçları asla önceden öngörülemez.
Ama bu oyun hem Vitor Pereira’nın temkinli oyun anlayışına hem de Mesut Özil’in potansiyel yetenekleriyle uyumsuz. Uyumsuzluk belki de yumuşak bir ifade, düpedüz çelişki. Topun kaptırılması ihtimaline büyük değer veren ve bu anlayış için çok temkinli hücum planları hazırlamakla ünlü Pereira, anlaşılan bu doğru yaklaşımını terk ediyor. Fenerbahçe maçlarında görülen büyük heyecan ve dinamizmin nedeni bu. Ama bu kadar dik, bu kadar doğrudan hücum etmek, futbol oyun prensiplerinden aferin almaz. Çünkü bu artık cesur olmaktan çok gözü kara bir kabadayılığı andırıyor. Üstelik elinizde dünya çapında bir yetenek olan Mesut Özil varsa, cesaretten çok, Mesut Özil’in önderlik edeceği bir oyun aklına ihtiyaç olur. Basitçe soruyorum, Mesut Özil’in hem oynayacağı hem de oynatacağı, bol geçişli, bol pas seçeneği olan oyun neden hâlâ inşa edilmedi? Eğer Mesut Özil’in fiziksel yetersizliği bir neden ise bunu kabul ederim, ama değilse, bu durum ilerde kesinlikle bir büyük soruna dönüşmeye aday.
Pereira’nın üçlü savunma kararı doğru ama açılış paslarının garantili biçimde ikinci bölgeye ulaşması için, elzem olan pas seçenekleri yapılandırılmamış. Bu bakımdan üçlü savunma sadece savunma yapıyor. Söz gelimi Altay’ın yaptığı penaltı, birçok bakımdan, Altay’ın kendi duygularını ve oynama iştahını kontrol edememek olarak izah edilse bile, bu tam ve doyurucu bir açıklama olmaz. Çünkü eğer önceden organize edilmiş açılış paslarının bir parçası olsaydı Altay, o gereksiz hareketi yapmazdı.
Doğrudan, dikine hücum sevdası yüzünden Fenerbahçe’de birinci bölge ile ikinci bölge arasında kontrolü mümkün olmayan geniş boşluklar oluşuyor.
Rıza Çalımbay bu büyük zaafı isabetle tespit ettiği için, bütün hücum girişimlerini bu geniş boşluğun sağladığı olanaklar üstüne kurmuştu. Birinci bölge ile ikinci bölgenin tam ortasına atılan toplar, diğer bir deyimle savunma ve orta sahanın ortasına atılan toplar, o bölge Fenerbahçe açısından sahipsiz olduğu için, Sivasspor çok rahatlıkla, Fenerbahçe kalesine inme imkânı buluyordu.
Sivasspor Türkiye’nin en iyi kontra oynayan takımıdır. Daha doğrusu, Rıza Çalımbay, hücumun bu tarzını artık ustalık mertebesine çıkarmış. Top rakibe geçtiğinde Çalımbay’ın takımı 4-6 formasyonuyla rakibi karşılıyor. İlk dört mutlaka bölgesel baskıya katılıyor, geriye kalan altılı ise hem alan kontrolü yapıyor hem de hiç çekinmeden temaslı oynayarak, markaj yapıyor.
Fenerbahçe'de durum bunun tam tersiydi. Top Sivasspor’a geçince Fenerbahçe, 3-7 ile yakalanıyordu. Sadece bu durum bile, defansif olarak takımın savunmayı ciddiye almadığını kanıtlıyor. Öyle ki vaziyet bu olduğu için Sivas çok zorlanmadan Fenerbahçe kalesine inebiliyordu.
Futbol oyunu hafife alınacak bir oyun değil, eğer topu rakibe hiç kaptırmayacağınızı düşünüyorsanız, ya da her hücum girişimini mutlaka sonlandıracağınıza inancınız tam ise, belki böyle çılgın bir oyun kabul edilebilir. Gerisi taraftarı memnun etmekten öteye geçmez. Heyecan güzeldir. Dinamizm de çok güzeldir ama akıl da en az onlar kadar gerekli ve güzeldir.
Pereira iki şeyi hızla yapılandırmak zorunda. Birincisi, daha dikine ve Mesut Özil’in katkı yapacağı, döngülü ve bol seçenekli bir hücum planı. İkincisi, Üçlü savunma ile orta saha arasında daha yakın ilişki ve pas seçenekleri örgüsü yapılandırılmak zorunda. Yoksa Fenerbahçe maçları asla önceden öngörülemez.