YAZARLAR

Fenerbahçe kendi sınırlarına dayandı, artık yeni fikirlere ihtiyaçları var

Fenerbahçe için en can sıkıcı şey, heyecanlarını ve eğlencelerini kaybetmiş gibi görünmeleri. Jesus’un açıklamalarında bunu inkâr etmesi de kendileri adına bir o kadar kaygı verici.

Futbolda taktik, bir takımın zaaflarını gizlemeye, artılarını ise öne çıkarmaya yarar. Jorge Jesus’un taktikleri, sezon başında Fenerbahçe’nin savunmadaki zaaflarını bütünüyle gizleyemiyordu belki, ama rakiplerin bu zaafları kullanmasına da mümkün mertebe müsaade etmiyordu. Öte yandan yüksek tempoya ve önde baskıya dayalı oyunları da ortaya çok eğlenceli ve üretken bir atak futbol çıkarıyordu. 

Dünya Kupası arasından sonraysa işler değişti. Fenerbahçe’nin zaafları giderek daha belirginleşirken, artıları ise her geçen maç biraz daha silikleşti. Dün akşamki Ümraniyespor maçı da bu kötü gidişatın bir diğer sahnesi oldu. Rakibinin derin savunmasına karşı alan bulmakta ve pozisyon üretmekte zorlanan Fenerbahçe, buna karşın rakibin kontrataklarında da artık çok daha savunmasız bir takım olduğunu bir kez daha gösterdi. Takıma son eklenen parça olan Samet Akaydın ise savunmasız kalan geri dörtlünün en zayıf halkası olarak dikkat çekti.

Bu süreçte Fenerbahçe için en can sıkıcı şey ise heyecanlarını ve eğlencelerini kaybetmiş gibi görünmeleri. Jesus’un açıklamalarında bunu inkâr etmesi de kendileri adına bir o kadar kaygı verici.

KAOTİK FUTBOLUN TABİATI

Portekizli teknik direktör, futbolda bir takımın en zayıf olduğu ânın topu kaybettikten sonra olduğunu düşünüyor. Bütün hücum stratejisini o âna yönelik kurguluyor. Takımının topu kazandığı andan sonra birkaç saniye içinde yapacaklarının her şeyi belirleyeceğini düşünüyor. Haksız da sayılmaz. Fakat sanki atladığı bir şey var; futbolda her şeyi karmaşıklaştıran şeyin rakip takımın varlığının olması. 

Elbette sizin nasıl oynamak istediğiniz de çok önemli, ama rakibin tavrı sizin de tavrınızı belirleyebilir, en azından bazı konularda esneklik sağlamanızı gerektirebilir. Jesus’taysa bu neredeyse hiç yok. Doğrularına bağlı biri olmak kesinlikle kötü bir şey değil, elbette bunu sabit fikirlilikle karıştırmadığınız müddetçe.

Futbolda bazı teknik direktörler rasyonel, disiplinli ve en ince detayına kadar planlanmış bir futbolu tercih ederler. Bazı teknik direktörler ise daha kaotik bir futbolun peşindedirler. Jesus’un kaosçular arasında olduğu kesin. 

İki yaklaşımın da olumlu ve olumsuz yanları elbette var. Jesus’un kaotik futbolunun olumlu yanı çok daha büyük bir eğlence vadetmesiydi. Nitekim Dünya Kupası öncesinde Fenerbahçe ligde seyretmesi en eğlenceli takımdı. Fakat bu yaklaşımın olumsuz yanı da tabiatı gereği oyun kontrolünü kaybetmeye meyilli olması. Dünya Kupası’ndan sonra Fenerbahçe işte madalyonun bu diğer yüzüyle karşılaşıyor. 

FENERBAHÇE NE YAPMALI?

Şampiyonluk yarışındaki en büyük rakipleri Galatasaray, her geçen maçta çok fazla efor harcamasına ve yorulmasına gerek kalmadan rakibini mahkûm ve oyunu kontrol eden bir takım hâlini alırken, Fenerbahçe’deyse tam tersi bir durum söz konusu; hızlı oynamaya çalışıyorlar, ama bu beraberinde düzensiz ve dikkatsiz bir futbol ortaya çıkarınca, söz konusu hız felâkete dönüşüyor.

Dolayısıyla Fenerbahçe’nin özellikle bu dönemde, çok daha kontrollü ve sakin bir oyuna ihtiyacı var gibi görünüyor. Çünkü bir kez daha altını çizmek gerekirse; futbolda rakip takımın varlığı her şeyi karmaşıklaştırıyor. Fenerbahçe’nin rakiplerinin de neredeyse tamamı çok fazla geriye yaslanıyor ve geriden oyun kurmayı reddediyorlar, bu da Fenerbahçe’yi topla çok daha iyi bir ilişki kurmaya zorluyor. 

Ancak bu, sahanın bir ucundan öbür ucuna koşup duran oyuncularla değil, çok daha stratejik bir futbol zekâsına sahip oyuncularla olabilecek bir şey. Başta Arda Güler olmak üzere. Onun da varlığı rakip için her şeyi karmaşıklaştırabilir. Elbette kendine biraz süre bulabilirse. Ya da iki santrforun birinden vazgeçerek merkezi Miha Zajc ile üçlemek ve böylece top kendilerindeyken orta sahayı daha yaratıcı ve tehditkâr bir hâle getirmek düşünülebilir.

Fenerbahçe an itibarıyla kendi sınırlarına dayanmış bir takım görüntüsünde. Jesus’un yeni fikirlerle bu sınırları genişletmesi gerek. Bunu yapabilecek mi? Görmek için daha çok zamanımız var.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda yine futbol üzerine çocuklara yönelik kurgusal biyografi kitapları kaleme alıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.