YAZARLAR

Fenerbahçe kendi usulüyle kaybetti

Futbolun en önemli sahnesine dönmeyi kuşkusuz Mourinho da çok isterdi. Üstelik bunu Fenerbahçe’yi 16 yıl sonra Şampiyonlar Ligi’ne döndüren adam olarak başarmayı daha da çok isterdi. Ama maç sonunda kendisinin de işaret ettiği gibi, bu takımın Avrupa Ligi’nde gideceği daha çok yol var. Belki de Mourinho’yla yürünmesi gereken yol, o yoldur.

Ferdi Kadıoğlu’nun maç öncesinde son anda sakatlık nedeniyle kadrodan çıkartılması Fenerbahçe adına büyük bir şanssızlıktı. Dusan Tadic’in ardından takımın en önemli ikinci yaratıcısı olan Ferdi’nin olmaması, üstelik Fred de sakatken, sarı-lacivertlileri hücumda Allan Saint-Maximin’in yakalayacağı bire birler ve ardından yapacağı ortalara fazla bağımlı kılabilirdi. Öyle de oldu.

Bir diğer merak edilen konu ise Jose Mourinho’nun Fred’in yokluğunu kiminle dolduracağıydı. Fransa’daki ilk maçta bunu Rade Krunic ile yapmayı deneyen, ama maç sonunda Fred’i ne kadar özlediğinden bahsederek bu çabasının açık bir başarısızlıkla sonuçlandığını kabul eden Portekizli teknik direktör, rövanşta ise Mert Hakan Yandaş’ı tercih etti. Kazanmaya ihtiyacı olan taraf olarak orta sahada daha hücumcu bir ismi seçmek elbette anlaşılabilirdi, ama bu aynı şekilde merkezin daha kolay geçilmesine de neden olabilirdi.

Son maça göre bir diğer farklı tercih ise sağ bekteydi; Bright Osayi-Samuel’in yerine Mert Müldür ilk 11’deydi. Ters kanattaki Ferdi’nin yokluğunda Jayden Oosterwolde’yi görevlendirmişken, sağ bekte bir atletik beki daha kullanmak belki Mourinho’ya fazla gelmiş ve bu yüzden teknik kalitesi daha yüksek Mert’i tercih etmek ona daha makul görünmüş olabilir. Ancak Osayi-Samuel’in yokluğu, sarı-lacivertlilerin geçiş savunmasında elini biraz güçleştirebilirdi. Açıkçası Lille gibi atlet bir takıma karşı Osayi’nin hızlı geri dönüşlerine bu maçta sanki daha çok ihtiyaç var gibiydi. İlk yarı da öyle olduğunu gösterdi.

SAVUNMANIN DÂHİL OLMADIĞI BİR PRES

Mourinho, Bruno Genesio’nun geriden oyun kurma takıntısını da düşünmüş olsa gerek ki, önceki maçlarda görmediğimiz kadar pres odaklı bir planla sahaya çıktı. Ama Lille, Fenerbahçe’nin bu presini çoğu zaman iyi geçti. Bunda Lille’in çok hızlı bir takım olması önemli bir etkendi. Başta sağ bek Tiago Santos olmak üzere, birden fazla oyuncunun dripling kabiliyetine sahip olması, karşı presin rahat kırılmasını sağladı. 

Bir diğer neden ise Fenerbahçe savunma hattının önde baskıya yeterince katılmamasıydı. Bu yüzden Lille, sarı-lacivertlilerin presini her kırdığında önünde geniş boşluklar buldu. Belki de Mourinho’nun Fred’in boşluğunu Mert Hakan yerine ekstra bir çapayla doldurması ve İsmail Yüksek’i biraz daha öne itmesi iyi olabilirdi. Ama her hâlükârda sarı-lacivertlilerin Fred’in yokluğunu zararsız geçiştiremediği kesin. Geçen sezon da Brezilyalı orta sahanın olmadığı maçlarda Fenerbahçe çok zorlanmış ve buna karşı bir formül üretememişti. 

Bu yüzden Fred’in alternatifi takım içinden bulunamıyorsa, ki iki sezondur öyle görünüyor, o hâlde Fenerbahçe’nin sportif karar alıcılarının bunu dışarıdan temin etmesi gerekiyor olabilir. Aksi takdirde Fenerbahçe’yi bir kez daha Şampiyonlar Ligi dışında bırakan bu sorun, ana hedef olarak görülen Süper Lig’deki şampiyonluk yarışında da sarı-lacivertlileri bir hayli zorlayabilir.

MOURİNHO MASAYI DEVİRDİ

Maçın ikinci yarısındaysa bir şeyleri değiştirmesi gereken taraf Fenerbahçe gibi görünüyordu. Mourinho ise bunu adım adım, ama bir hayli radikal bir şekilde yaptı. 63. dakikadan itibaren yavaş yavaş risk almaya başlayan Portekizli teknik direktör, önce Mert Müldür’ün yerine Osayi-Samuel’i, Mert Hakan’ın yerine de Youssef En-Nesyri’yi oyuna aldı ve Sebastian Szymanski’yi İsmail’in yanına çekerek 4-4-2’ye geçti. 

Ardından yorulan Saint-Maximin’i, takım merkezde eksildikten sonra sahada giderek fazlalık hâlini almaya başlayınca İrfan Can Kahveci ile değiştirdi. Son olarak 85’te Tadic’in yerine bir santrfor daha oyuna sokarak Cenk Tosun’u sahaya attı.

Bu değişikliklerin sonucunda Mourinho takımını daha direkt bir oyuna geçirerek, ceza sahasında bir baskı kurmayı ve seken topları alarak atak sürekliliği sağlamayı amaçladı. Başardı da. Genesio, meslektaşının bu hamlelerine çok fazla cevap veremeyince Lille giderek daha korumacı bir oyuna yöneldi ve son dakikalarda Bafode Diakite’ye çarpıp Lille kalesine yönelen ters bir top maçı uzatmaya götürdü.

BİR FENERBAHÇE KLASİĞİ

Uzatma dakikalarında bir hamle daha yapan Mourinho, üç santrfordan en yaşlı ve maça ilk 11’de başladığı için hâliyle en yıpranmış olan Edin Dzeko’yu oyundan aldı ve oynadığı her maçta hayâl kırıklığı yaratan Krunic yerine genç Bartuğ Elmaz’ı oyuna dâhil ederek bir kez daha üçlü orta alana döndü. Cenk’i de sol kanada daha yakın bir yere konumlandırdı. Böylece uzatmalarda daha dengeli bir Fenerbahçe oyunu izledik.

109. dakikada oyuna sonradan giren sağ bek Aissa Mandi’nin İrfan Can’a yaptığı karate’vari hareketi yüzünden direkt kırmızı kart görmesinden sonra Fenerbahçe hâliyle tur için umutlandı. Ama aslında bu, daha acılı bir sonun gerçekleşmesi için atılmış ilk adımdı.

İlk maçta da Fenerbahçe şanssız goller yemişti. Dün akşam da çok talihsiz bir şekilde Oosterwolde’nin tam yere düşerken eline çarpan top penaltıya sebebiyet verdi. Jonathan David’in ayağından gelen beraberlik golünü, Cenk’in son dakikada üst direkten dönen şutu izledi ve Fenerbahçe kaybetti. 

Son yıllarda giderek bir Fenerbahçe klasiği hâlini alan şey yine olmuştu. Sarı-lacivertliler bir kez daha olabilecek en kötü sonu bulmuştu işte. Elbette kaybetmenin daha az kalp kırıcı yolları da var, ama o yollar Fenerbahçe’ye göre değil. 

Bu aynı zamanda Mourinho için de Avrupa kupaları kariyerindeki altıncı ön eleme eşleşmesinde kaybettiği ilk turdu. Herhâlde Fenerbahçe’yle futbolun en önemli sahnesine dönmeyi o da çok isterdi. Üstelik bunu Fenerbahçe’yi 16 yıl sonra Şampiyonlar Ligi’ne döndüren adam olarak başarmayı daha da çok isterdi. Ama maç sonunda kendisinin de işaret ettiği gibi, bu takımın Avrupa Ligi’nde gideceği daha çok yol var. Belki de Mourinho’yla yürünmesi gereken yol, o yoldur. 


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda yine futbol üzerine çocuklara yönelik kurgusal biyografi kitapları kaleme alıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.