Fenerbahçe Üniversitesi ve zamanın ruhu

Bilimin üretildiği, kitlelere aktarılarak toplumsallaştığı üniversiteler kamu yararını gözeten kurumlarken artık piyasa güdülerine terk edilmiş durumda.

Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

Bir taraftan emeğin yeniden üretimi rolünü taşıma vasfına indirgenmiş üniversiteler, sermayeye doğrudan hizmet etmekte; diğer taraftan yüksek öğretimin metalaşması sonucu bizzat artı-değerin yeniden üretildiği, yani elde edilen karşılığı ödenmeyen kârların sermaye birikimini harladığı, sermayedarlara fırsatlar sunan birer yatırım alanı ve iş kolu sektörüne dönüşmektedir.

Bu hengamede vakıf üniversiteleri ile ilgili her dönem çıkan mağduriyet haberlerine kulaklarımız aşina oldu ve belki de bu hak kayıplarına karşı duyarlarımız köreldi. Yine de sıkça tekrarlanan olayları tekil olarak incelemekte fayda var. Böylece durumun vahameti daha iyi görülebilir. Bugünkü vakamız Fenerbahçe kurumu ve yakın geçmişte kurulmuş olan Fenerbahçe Üniversitesi (FBÜ). Daha özelde ise FBÜ Ekonomi ve Finans bölümü ile ilişiği kesilmiş olan iktisatçı akademisyen Çiğdem Boz.

FENERBAHÇE ÜNİVERSİTESİ VE MEDİCANA SAĞLIK GRUBU

FBÜ 2016 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü aracılığıyla bir vakıf üniversitesi olarak kuruldu. Öğrenci aldığı ilk yıl olan 2020’de Medicana Sağlık Grubu tüm giderlerini karşılamayı kabul ederek üniversitenin yatırımcısı oldu. Böylelikle üniversitenin mali yükü kulüpten kalkmıştı. Kurumsal kimlik ve marka değeri açısından üniversite ile kulübün dirsek teması kesilmemişti. Hatta bu temasın yarattığı değerin yatırımcıyı cezbettiği düşünülebilir.

Maddi yükümlülüklerin paydaşa devredilmesi bir yana, Fenerbahçe Spor Kulübünün geçmişinin ve kültürünün verdiği manevi ortam diğer yana, bu yeni vakıf üniversitesi hem bünyesinde görev alacak çalışanlarına hem onu tercih edecek olan öğrencilerine güven sağlayarak benzerlerinden ayrılmaktaydı.

Bu rüzgar ile açılmış olan FBÜ’nün yelkenleri dolucaydı. Üniversite tanıtım günlerinde gelen öğrenci adayları ve velilerine bu durum aktarılıyordu: “Yeni bir kurum ama köklü bir kuruma sırtını yaslamış dolayısıyla güveniniz sarsılmaz”. Eski Rektör Prof.Dr. Emin Arat yönetimindeki üniversite buna uygun bir tutum takınmıştı. Benzer bir tutumu sürdüreceği düşünülen İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi (İİSBF) dekanının 2023 sonunda rektörlük görevini üstleneceği bekleniyordu. Fakat bir şeyler ters gitti ve kendisi rektör olarak atanmadı.

Tüm üniversite bir şok yaşadı. Kısa bir sürede FBÜ sıradan şirket üniversiteleri ile aynı yolu tutarak kurumsal itibarından feragat etti. Rektör belirleme süreci sonrasında yaşananlardan bahsetmeden önce, İzmir’de bir kongrede Fenerbahçe Üniversitesini temsilen tebliğ sunmak üzere iken üniversite ile sözleşmesinin yenilenmeyeceğinin haberini yazılı olarak almış olan Çiğdem Boz’dan bahsetmekte fayda var.

İKTİSAT MÜFREDATI VE ÇİĞDEM BOZ

İktisat bölümleri herkesin malumu. İçinde bulunduğumuz durumu en iyi açıklayacak ekonomik, siyasi ve tarihsel süreçleri aktarmaktan aciz; neoliberalizmin akademik kaynağı olan klasik iktisatın piyasa kurallarının ezberletildiği bölümler haline gelmişlerdir. İktisat bölümleri eskisi gibi karar alıcılara öneri verme vasfını yitirmiş, mevcut toplumsal durumlara yabancı kalan birer hesap makinesi yetiştirir hale indirgenmiştir. Durumun farkında olan bazı iktisatçılar, mevcut iktisat müfredatının öğrencileri paralize eden yapısını esnetmeye, onu zenginleştirmeye çalışmaktadır. Ekonomi-politik geleneğini sürdürmeye çalışan bu tür akademisyenler, iktisat bölümlerinde giderek güçleşen bir varoluş mücadelesi sürdürmektedirler.

FBÜ’de Ekonomi ve Finans bölümü başkanı olarak görevde bulunan Çiğdem Boz da bu gelenektendir. Ekonomi-politik geleneğine bağlı bir akademisyen olarak, akademinin toplumsal vasfını karşılamak için oradan oraya koşturmaktadır. FBÜ Ekonomi ve Finans bölümünün tanıtım metinlerinde ve müfredatında Çiğdem Boz’un izlerini görmemek çok zordur. Ekonomi biliminin toplumsallığını her fırsatta hatırlatır Çiğdem Boz. Kimi üniversiteler neredeyse İktisadi Düşünce Tarihi dersini dahi iktisat müfredatından çıkaradursun, Çiğdem Boz sayesinde FBÜ’deki Ekonomi ve Finans müfredatında, İktisat Tarihi ve İktisadi Düşünce Tarihi derslerinin yanı sıra, İktisadi Antropoloji, İktisat ve Sinema, İktisat ve Edebiyat gibi dersler, yalnızca ekonomi öğrencilerine değil, tüm üniversitenin öğrencilerine sunulmaktadır. Üstelik Çiğdem Boz’un çalışkanlığı ve geniş çevresi sayesinde onun derslerinden birini alarak alanında tanınmış isimleri sınıfınızda ağırlamanız olağandır.

Çiğdem Hocanın maharetleri iktisat müfredatını yerinde genişletmekle kalmaz. O sempozyumdan bu çalıştaya tebliğler sunmak için koşturan hoca, bir yandan hafta sonları toplumsal seminer dizileri düzenler. Dahası, hocanın çektiği Türkiye’de iktisat eğitimine dair “İstanbul’da İktisat” belgeseli, sayısız üniversitede gösterim şansı elde etmiş, oldukça beğenilmiştir. Hoca bunların hepsini derslerini alan öğrencileri ihmal etmeden yapmaktadır. Gelgelelim idari yönetim değişikliği akabinde, benzerlerini birçok vakıf üniversitesinde yaşadığımız bir dizi değişim, FBÜ’de de meydana gelmeye başlamıştır.

Yeni idarenin ilk icraatı giriş çıkış saati kontrolü olmuştur. İlgili danıştay kararını yok sayarak, akademik faaliyetin özüne ters biçimde hocaların her an masa başında hazır durmaları beklenmiştir. Akabinde akademik performans teşviği adı altında hazırlanan yönetmelik ile sözleşme yenilenmemesi için gerekli hukuki zemin hazırlanmıştır. Bölüm başkanlığı yapan akademisyenlerden bölümlerin gelir-gider raporları istenmiştir. Bu raporlarda, öğrenci başına alınan ücret ve personel başına harcanan maaş giderleri gibi bilgilerin, akademik kadrodaki hocalarca doldurulması beklenmiştir. Bu süreç içerisinde etkin liderlik eğitimi altında kâr maksimize etmeyi gösteren hizmet içi eğitimler bölüm başkanlarına verilmiştir.

Olup biten kakofoniye karşı tepki gösterdiği için Çiğdem Hocanın arası yeni yönetim ile açılmaya başlamıştı. Katıldığı bir çalıştayda tebliğ sunacak iken zamanın ötesinde bir ekonomi eğitimini öğrencilerine sunduğu FBÜ ile ilişiğinin kesileceği, kuruma verdiği özverili emeği ve yönetimdeki idari kadro ile hatırı sayılır bir geçmişe dayanan hukuku sebebiyle yine de aklına gelmezdi.

FBÜ’DE REKTÖRLÜK DEĞİŞİMİ

Gelelim 6 ay öncesine… 2023 sonu gerçekleşecek rektör değişimi için İİSBF dekanının isminin Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) iletileceği kesinleşmiştir. YÖK’ten bu kararın onanacağına yönelik onay işitilmiştir. Karar resmî gazetede onanmadan önce, rektörlük makamına dekan hocanın ismi yazılmış, kendisine tebrik ziyaretleri sunulmaya başlanmıştır. Neticede resmi gazetede rektör olarak atandığı duyurulan isim sürpriz bir biçimde, idari yöneticilik deneyimi olmayan genç bir profesör olmuştur.

Akıllara gelen olasılık, üniversiteye yatırım yapmış şirketler grubunun ağırlığının hissedildiği mütevelli heyetinin, rektör belirleme sürecinde kontrol edebilecekleri bir ismin atanması için, herkesin beklediği ismi YÖK’e aday olarak göndermemiş olduğudur. Malum önceki rektör ve yeni rektör olması beklenen ismin şirket yöneticilerinin temsilciliğini üstlenerek, mesai saati bekçiliği yapacak, kâr hesaplayacak isimler olmaları zordu.

Peki bir akademisyen üniversitenin idari yöneticiliğine soyunduktan sonra neden bu işi bir şirket yöneticisi gibi yapmayı görev bilir? Bir statü göstergesi olarak rektörlük makamı, şüphesiz aynı zamanda sosyal sermaye kaynağı olarak değerlidir. Kariyer uğruna prensipleri feda etme tutumu, rektör yardımcısı bir sosyal siyaset profesörünü, işten çıkartılan akademisyenlerin haklarını aramasına karşın bir bezdirme yöntemi olarak kıdem tazminatını vermemeyi bir koz olarak kullanmaya kadar itebilmektedir!

Diğer kuvvetli neden ise bizzat yöneteceği üniversitenin üzerine kurulmuş olduğu piyasa mekanizmasının bir temsilcisi olarak piyasa kurallarına biat etmesiyle kendi kazancını artırma güdüsüne işaret etmektedir. Yalnızca rektör değil, rektör yardımcıları ve bölüm başkanlarına kadar bu mekanizma işletilmektedir.

Burada işleyen mekanizma işçi aristokrasisinden başka bir şey değildir. Sermayedar içlerinden diğerlerinden üstün kılacağı ve ona bazı iltimaslar geçebileceği bir grubu seçerek ona aktardığı karşılığı ödenmemiş emek gücünden oluşan kâr payının bir kısmını sunar. Böylece geriye kalan işçi kitlesini yönetmek kolaylaşır, bu da sermaye birikimini artırır.

FBÜ’de son dönem yaşanılanların ufak bir kesiti bunlardır. Yalnızca Çiğdem Boz değil, birçok farklı bölümden çok sayıda akademisyenin sözleşmesi yenilenmeyerek kurumla ilişikleri kesilmiştir. Akademik kıyım yaşanmıştır.

ZAMANIN RUHU KARŞISINDA KÖKLÜ KURUMLAR

Zamanın ruhu sermayeye hizmet etmektedir. Bununla beraber zamanın ötesine uzanan kurumların verdiği güven, zamanın ötesine uzanma kabiliyetlerinden gelir. Bu yüzden geçmişleri bir asır öncesine dayanan Türkiye’deki kimi köklü eğitim kurumları halen revaçtadır. Çünkü bilinir ki, ülke ve dünya gündemi ne yöne savrulursa savrulsun bu kurumların belli bir duruşu vardır.

Kuruluşu 1907’ye dayanan Fenerbahçe Spor Kulübünün, temelini atmış olduğu Fenerbahçe Üniversitesi, daha yolun başındayken zamanın ruhuna teslim olmaktadır. Köklü bir kurumun temsil ettiği kültür ve güven ortamının piyasa güdülerine teslim edilmesine tanık olmak, bu ortamda emek harcayan akademisyen ve öğrencileri güvencesiz hissettirmektedir.

*Arş.Gör., Abdullah Gül Üniversitesi