Fenerbahçe’nin 1 numaralı derdi 6 numara değil
Sosyal medyadaki her yangın tribüne sıçramaya devam edip, Kadıköy’ü rakiplere değil kendi oyuncularına dar etmeyi sürdürdükçe, 6 numarada kim oynarsa oynasın şampiyonluk gelmeyecek…
Son yılların en dengeli kadrosunu kuran Fenerbahçe’de “6 numara” transferi anlamsız bir krize dönüştü. Savunmanın önünde üst düzey bir oyun kurucu ihtiyacı gerçekçi olsa da şampiyonluk yolundaki en büyük engel saha içi eksikler değil, camianın abartılı kırılganlığı ve sosyal medyada başlayıp tribüne sıçrayan yangınlar…
6 NUMARA NEDEN LAZIM?
Jorge Jesus’un geçen sezonki yüksek tempolu kaos futbolunu bir kenara bırakan İsmail Kartal topun hızlı bir şekilde gidip geldiği değil, oyuncularının rakip sahaya yerleştiği bir kontrol oyunu istiyor. Yeni transferler de bu tercihle tutarlı. Özellikle hücumdaki Duşan Tadiç, Edin Dzeko ve Cengiz Ünder hem dar alanda iş yapabilecek beceriye sahip, hem de yaş veya profil itibarıyla geriye koşmayı sevmeyen isimler. Verimli olabilmeleri için topun rakip sahada olabildiğince uzun kalması önemli.
Üst düzey bir 6 numara bu konuda iki net katkı yapabilir: Birincisi, defansif olarak, kendi yarı sahasına hapsolmuş rakibin uzaklaştırma, müdahale veya uzun pasla çıkarmaya çalıştığı topları hücum ribauntlarıyla toplayıp akın sürekliliği sağlayarak arkadaşlarını geri koşmaktan kurtarabilir (Liverpool’da Fabinho’nun en iyi dönemini hatırlayalım). Tabii bunu illa savunma önünde tek başına duran defansif orta sahanın yapması gerekmiyor. Mevcut kadrodan özellikle Fred ve Crespo aynı görevi makul seviyede yerine getirebilir.
İkinci katkı ise Fenerbahçe özelinde biraz daha kritik: Oyun kurmak. Çünkü rakip sahada oynamak istiyorsanız evvela topu oraya götürmek gerekiyor.
Farklı yöntemler var. Dzeko gibi bir hedef santrfora uzun ve yüksekten oynayabilirsiniz. Ancak hem Dzeko maç boyu bunu kovalayamayacak kadar yaşlı, hem de sürekli uzun oynamak belirsizliği ve tempoyu artırarak maçı kontrolden çıkarabiliyor.
Geriye iki seçenek kalıyor: Dribbling ve pas. Dribbling konusunda eksik yok. En başta Ferdi, Fred, bazen Osayi-Samuel, gerekirse Szymanski, hatta Cengiz savunmadan aldığı topu sürerek takımı hücuma taşıyabilir. Ferdi bu alanda halihazırda epeydir dünya çapında performans veriyor.
Öte yandan dribblinge fazla bağımlı olmak kolektif yaratıcılığı zayıflattığı için pasör ihtiyacını tamamen gideremiyor ve Fenerbahçe kadrosunun toplam pas becerisi ideal seviyenin altında. Savunma merkezinde Djiku nispeten temiz bir ayağa sahip olsa da üst düzey pasör sayılmaz. Becao’nun ise o taraklarda bezi yokmuş gibi görünüyor.
Hal böyle olunca rakip kaleye sırtını dönüp, kalecisinden veya savunmasından aldığı topu tek pasla, ya da ilk rakibini ekarte ettikten sonra kanatlara veya ileriye aktararak oyunu açacak bir 6 numara aranıyor (Chelsea’deki Jorginho’yu hatırlayalım). Üçüncü bölgeye yıkılan oyunda pas örgüleri, mümkünse asist ve asist öncesi paslar için işlevsel bir figür isteniyor. İsmail Yüksek ve Bartuğ Elmaz bunu kısmen yapabilir ama oyun kurulumundaki temel bir görevi sezon boyu ne seviyede üstlenebilecekleri şüpheli.
OLMASA OLMAZ MI?
Dolayısıyla 6 numara eksiği uydurma bir sorun değil ve futbol, orta sahanız kadar konuştuğunuz bir oyun olduğu için baş ağrıtması muhtemel. Ama dermansız bir dert de sayılmaz.
Birincisi, eksiksiz takım diye bir şey yok. Tarihteki en başarılı ekiplerin bile ciddi defoları vardı (2009-2011 Barcelona’nın kalesinde Victor Valdes oynuyordu). İkincisi, laf aramızda, Süper Lig’den bahsediyoruz. Burada şampiyonluğun idealden uzak oyuncularla da mümkün olduğu defalarca görüldü (Galatasaray’ın geçen sezonki sol bek rotasyonunu hatırlayın). Dahası, ben her zaman üçlü orta sahadan yana olsam da iki merkezli (mesela Crespo-Fred) bir düzenle ve oyun kurma görevinin başka pozisyonlara yayılmasıyla (belki zaman zaman kanatta İrfan Can) bu eksiklik hafifletilebilir. Zajc gibi daha iyi pas yapması muhtemel profilleri derine çekmek de olası.
Ama böyle bakılmıyor, bakılamıyor ve bir yangındır sürüyor…
Fenerbahçe’nin asıl derdi 6 numara değil, en küçük bir olumsuzlukta – veya olumsuzluk iddiasında – etrafı kaplayan “yine olmayacak” duygusu. Kulübün travma sonrası stres bozukluğu sebepsiz değil: 2006, 2009 ve 2011’de son maçta kaybedilen veya kazanılamayan şampiyonluklar, 3 Temmuz süreci, takım otobüsünün kurşunlanması ve şampiyonluk orucunun on yılı bulması, taraftarda ciddi ve derin yaralar açtı. Her zamankinden de talepkâr, sabırsız ve kötümser olması bir yere kadar anlaşılabilir.
Ancak bu psikolojinin, bir an önce bir şeyler yapılmasını söyleyen “sosyal medya alarmizmi” ile aynı döneme rastlaması sonucu işler çığırından çıktı. Şu an her kulüp gibi Fenerbahçe’de de yönetim kurulundaki koltuklardan en az birinde sosyal medya oturuyor. İdari, kültürel ve sportif her kararda belirleyici. Çağın vebası “tele-tepki” kulüpleri esir almış durumda. Cuma günü Twitter’da – ya da X’te – “Fenerbahçe 6” trend topic oldu. Galatasaray’ın Matías Vecino transferi aynı sebeple iptal edildi. Beşiktaş taraftarının bir kısmı yaz boyunca transfer krizlerine girdi.
Müesses basında kimse tarafından ciddiye alınmazken YouTube kanallarına her nasılsa ‘duayen abi’ sıfatıyla kapağı atıp, sırf dikkat çekmek için en saçma şeyleri en aşırı biçimde söyleyen vaizler de buna eklenince, “herkes iyi biz kötüyüz” illüzyonu yangına dönüşüyor. Sosyal medya adındaki yeni tanrı, sürekli kurban istiyor. Koltuğunu koruma derdindeki yönetimler de aklı mantığı unutup en gür ses nereden çıkıyorsa onun suyuna gidiyor.
GÖNDER GİTSİN!
Bu tavrın sonuçları ironik olabiliyor. Fenerbahçe örneğinde, 6 numara alınmadığı için dünyası başına yıkılan sosyal medya yangıncıları, benden duymuş olmayın, aynı zamanda 6 numara alınamamasının sebeplerinden biri.
Ülkenin iyi kalecilerinden birini yaka paça göndertip, milli takımıyla başarılı olan ama kendi liginde ne yaptığını kimsenin bilmediği Dominik Livakoviç’i Lev Yaşin mertebesine çıkarıp zorla transfer ettirmek, sosyal medya gücünün en trajikomik örneklerinden biriydi. Altay Bayındır’ın kusursuz olduğunu iddia edecek değilim ama takımda kalsa Cengiz ve Ferdi’yle birlikte yerli kontenjanı rahatlıkla dolacak, üstelik Livakoviç’e ödenen bonservis bedeli, çok daha önemli bir eksik olan üst düzey 6 numaraya harcanabilecekti. “Altay+Jorginho mu, Livakoviç+İsmail mi?” sorusu makul görünüyordu.
HANGİ KADIKÖY?
Yine de geçmiş soruları bırakıp güncel ve en önemli olanına odaklanmakta fayda var: Fenerbahçe şampiyon olabilir mi?
Galatasaray son yıllarda yapılamayanı yapıp lig şampiyon unvanını koruma niyetinde ve kötü giden maçlarda bile skoru getirecek yıldızlara sahip. Beşiktaş görece zayıf kadrosuna rağmen tecrübeli hocasıyla, 2009’da Mustafa Denizli yönetiminde yaptığı gibi ligi alıp kaçma peşinde. Trabzonspor tatsız ve uyumsuz görünse de Adana Demirspor ve Başakşehir’den enteresan çıkışlar gelebilir.
Elbette hepsi alt edilebilir. Sarı-Lacivertliler sezona Süper Lig’e uygun bir oyunla ve dokuz galibiyetle başladı. Bu takım 6 numaradaki eksiğine rağmen şampiyon olabilir. Ancak kendi taraftarına rağmen şampiyon olamaz. Sosyal medyadaki her yangın tribüne sıçramaya devam edip, Kadıköy’ü rakiplere değil kendi oyuncularına dar etmeyi sürdürdükçe, son dakikada Manchester City’den Rodri’yi alıp 6 numarayı ona giydirseniz bile bu hikaye mutlu sonla bitmeyecek. Fenerbahçe’de yönetim yıllardır yeterince hata yapıyor, taraftarın yapacağı yeni hatalara ihtiyaç yok. İdeale yakın bir kadro kurulmuşken sakin bir ciddiyet yeterli olacaktır. Şampiyonluk dediğin şuracıkta duruyor…