Filenin Sultanları'ndan kız çocukların eğitimine smaç vuruşu
Kız çocukların okullaşma oranlarını etkileyen olumsuz dinamiklerin il, ilçe, mahalle ve köy bazında tespit edilerek sahada çalışarak, maddi kaynakları seferber ederek ve tüm paydaşlarla bir araya gelerek çözülmesi mümkün. Dünyayı da ülkemizi de iyilik kurtaracak ve kız çocukların eğitimini güçlendirmekle başlayacak her şey...
“Yaralı bir nidâyız yaşadığımız bu dünyada”
Ahmet Telli
Pazar gecesi 2023 CEV Avrupa Şampiyonu olan ve hepimize bu karanlık günlerde mutluluğu yaşatan Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın şampiyonluk hedefine uzun zamandır mücadeleci bir ruhla adeta “kilitlenmesi” ülkede kadın ve kız çocuklara dair çok büyük bir ilham kaynağı oldu.
Bu mücadeleci kadınlar, rol model oldukları kız çocuklara fırsat eşitliği verildiğinde neler yapabileceklerini en yüksek perdeden göstermiş oldular.
Milli voleybolcumuz Ebrar Karakurt’un dezavantajlı mahalle okullarındaki ihtiyaç sahibi kız çocuklarından kız voleybol takımları kuran, onlara voleybol eğitimi veren ve yeteneklerini (dolayısıyla da kendilerini) keşfetmelerini sağlayan bir akademinin sahibi olması, akademinin aynı zamanda okullar için kullanılmış kıyafetleri geri dönüştürerek voleybol filesi üretmesi gibi projelerinin de olması ise, kız çocukların spora erişimi adına işin sosyal sorumluluk ve farkındalık boyutuna dair kıymetli ayrıntılar...
Her çocuğun kapsayıcı ve nitelikli eğitime erişim hakkı var. Ve bu hakkı, hem kız hem oğlan çocuklara eşit şekilde sağlamak, bu konuda toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamak devletin de anayasal yükümlülüğü.
Anayasanın 42.maddesine göre, kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Ancak bu temel görevi devletten beklerken, toplumun da kız çocukların okullulaşmasına dair toplumsal cinsiyet normları ve pratiklerini dönüştürmede elini taşın altına koyması, bu alandaki kalıp yargılarla toplumun her kademesinde mücadele edilmesi, kız çocukları eğitim hayatı dışında bırakan hak ihlallerinin çözülmesi için aile ve mahalle düzeyinden herkesin sorumluluk alması şart.
Irvin D. Yalom, Nietzsche Ağladığında'da şöyle der: Çocuklarınızı yetiştirmek için önce kendinizi yetiştirmeniz gerek. Aksi halde, hayvani ihtiyaçlarınız, yalnızlığınız ya da içinizdeki boşlukları doldurmak için çocuk sahibi oluyorsunuz demektir. Bir açıdan da, çocuklarını yetiştirirken, “çocuk sahibi” olmanın “içini doldururken”, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda toplumun her bireyinin de kendini yetiştirmesi gerek.
Tüm bu felsefi ve toplumsal sorgulamaların arka planında ve tam da hepimiz ekranlarla ve filenin sultanlarıyla tek vücut ve tek kalp olduğumuz bu günlerde, Eğitim Reformu Girişimi (ERG), Burcu Meltem Arık ve Sinem Sefa Akay imzalı önemli bir rapor yayınladı: Kız Çocukların Eğitim Hakkı.
12 yıllık zorunlu eğitime geçilmesinin üzerinden 11 koca sene geçmişken, 14-17 yaş grubunda yaklaşık 208 bin 528 kız çocuğun eğitimin dışında kaldığı bir sistemde, okulların açıldığı bu haftalarda kız çocukların eğitim hakkını etraflıca konuşmak ve çözüm modelleri üzerinde düşünüp eyleme geçmek şart. Çünkü bu sorunun odağında tek bir mesele var: Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin eğitim sistemine kanser hücresi gibi yayılması.
Şimdi tüm klişe cümleleri bir yana bırakın ve kendinize şunu sorun: Kız çocukların nitelikli eğitime erişimi niçin önemli?
Önemli çünkü eğitim hakkı elinden alınan bir kız çocuğu, içinde bulunduğu sosyoekonomik kırılganlıkları yeniden üreterek bu kısır döngünün içinde hapsolur.
Önemli çünkü eğitim, sınıfsal olarak kalıcılaşmış ve pekişmiş eşitsizliklerin dönüştürülmesinde oldukça belirleyici bir sosyal politika aracıdır.
Önemli çünkü kız çocuklar eğitimle güçlenir, kendine yetebilir hale gelir, kendini gerçekleştirme yolları arar, istihdam piyasasında yer alır, karar alma süreçlerine ve toplumsal yaşama katılır ve en nihayetinde de doğadaki kuşlar gibi özgürleşir.
Önemli çünkü kız çocukların eğitimle artan başarısı, toplumsal cinsiyet eşitliğini bir türlü hazmedemeyen, kadınları ikinci sınıf vatandaş olarak gören, kişileri kimlikleri ve tercihleri üzerinden ötekileştiren zihniyete karşı bir meydan okumadır.
Önemli çünkü kız çocukların karşıt cins akranlarıyla birlikte eşitlikçi ve medeni şekilde eğitimi, karma eğitime ilişkin son dönemde ortalığa saçılan onca gerici iddia, “kız okulları” açılmasını gerekçelendirmek için üretilen “karma eğitimin devam ettiği okullarda gençler birbirini taciz edebilir” şeklindeki onca safsata ve türlü tarikatlardan yükselen talepler karşısında medeniyete attığımız en güçlü çıpadır.
Önemli çünkü günden güne artan yoksulluk, çocuk yaşta zorla evlilikler, çocuk işçiliği, regl yoksulluğu gibi toplumsal cinsiyet normlarından beslenen açmazlar karşısında kız çocukların eğitime erişmeleri ve eğitim döngüsü içinde kalmaları, onlara eşitsizlik ve adaletsizlik de sunan bir sistemin “yüksek fileleri” karşısında başlı başına en güçlü mücadeledir.
Türkiye’de kız çocukların eğitime erişimine odaklanan çalışmada, 1997-2023 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen okullaşma ve eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesine dair projeler inceleniyor, iyi örneklere değiniliyor ve bu konuda önerilerde bulunuluyor.
UNESCO İstatistik Enstitüsü’nün 2021 yılı verileri, sert bir gerçekliği yüzümüze vuruyor: Dünyada 6-18 yaş aralığındaki 118 milyon 500 bin, Türkiye’de ise yaklaşık 289 bin 502 kız çocuk, okula gitmiyor.
Okula devam edenlerin çoğuna da dikensiz bir gül bahçesi sunulmuyor.
Eğitim masrafları bütçe zorlarken, mevsimlik tarım işçisi ailelerin çocuklarında devamsızlık, sınıf tekrarı ve okul terk eğilimleri ekonomik gerileme sebebiyle artıyor. ERG’nin raporunda da ayrıntılı şekilde belirtildiği gibi, kız çocuklar okullarda temiz ve güvenli tuvaletlere, temiz suya, menstrüel ürünlere erişemiyor, regl olunca akran zorbalığına uğruyor ve bu da onları devamsızlığa ve okulu terke itiyor.
Üstelik, karma eğitimin kaldırılması için imza kampanyaları başlatılıyor; okullarda kız ve erkek çocukların bir arada bulunduğu ortamlarda “dini hassasiyetlere riayet edilmesi” doğrultusunda açıklamalarda bulunuluyor; kız çocukların evlendirilme yaşı giderek düşüyor ve tam rakamı bir türlü bilinemese de yüz binlerce kız çocuğu yoğun şekilde çalıştırıldıkça eğitimin dışına çıkıyor – buna ev içi emek ve bakım yükü de dahil.
Tüm bunlara çocuk yoksulluğu da ekleniyor ve kız çocukların eğitime erişim sorunu kangrenleşiyor.
Ayrıca, ortaöğretimde kızların okullulaşma oranlarında bölgeler arası farklılıklar çarpıcı şekilde devam ediyor; resmi istatistiklere göre Karabük’te kız çocukların ortaöğretimde okullulaşma oranı yüzde 97,9 iken, bu rakam Muş’ta yüzde 65’e, Urfa’da yüzde 68,5’a geriliyor.
Tüm bunlar da Türkiye açısından bağlayıcı olan uluslararası sözleşme yükümlülüklerine (özellikle de Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme), ulusal mevzuata ve kamu kurumlarının stratejik planlarındaki hedeflere rağmen oluyor.
Ancak, ERG raporunda ele alınan “iyi örnekler” ve başarılı projeler ışığında ümitvar kalmaya devam.
Örneğin ERG, 2004 yılından beri her yıl Sabancı Üniversitesi ve Sabancı Vakfı iş birliğinde “Eğitimde İyi Örnekler Konferansları” düzenliyor ve eğitimin farklı paydaşlarını bir araya getiren bu konferanslarda kız çocukların eğitim hakkı ve eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik başarılı örnekler ele alınıyor.
2006 yılında Adıyaman İl Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından iyi örnek olarak sunulan Kız Çocukların Okullaşması Projesi’nde, MEB ve UNICEF işbirliğiyle Adıyaman ilinin de içinde bulunduğu 54 ilde uygulanan Haydi Kızlar Okula Kampanyası çerçevesinde yürütülmüş, okul dışındaki 6 bin kız çocuktan 5 bin 513’ünün okul dışında kalma nedenleri öğrenilerek veritabanına işlenmiş ve öğretmen, muhtar, imam, kanaat önderleri, basın kuruluşları, eğitim kurumları işbirliğinde 2 bin 560 kız çocuğun okullaşması sağlanmıştı.
Bir yıl sonra ise Batman İl Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından aynı konferansta iyi örnek olarak sunulan Haydi Kızlar Okula Kampanyası: Alan Tarama ve Yardım Kampanyası ile, eğitim sistemi dışında kalan 6-14 yaş grubu öğrencilerini eğitime kazandırılması amacıyla Batman ilindeki yaklaşık 2 bin 200 ilköğretim öğretmeniyle alan taraması yapılmış, devamsız öğrencilerin ailelerine ulaşılarak çocukların okullaşmama sebepleri saptanmış, en önemli neden olarak ortaya çıkan maddi imkânsızlığın giderilmesi doğrultusunda bazı ilköğretim okullarında yardım kampanyası başlatılmıştı.
Başka bir projede, okullarda akran zorbalığı, toplumsal cinsiyet, flört şiddeti gibi sebeplerle kız çocukların okul terk eğilimlerini önlemek için 9-14 yaş aralığına yönelik toplumsal cinsiyet konusunda bilinçlendirme amaçlı kutu oyunu tasarlanıp 15 bin kişiye uygulandı ve uygulanmaya da devam ediyor.
2000 yılında Turkcell ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin işbirliği içinde yürüttüğü, kız çocuklar için bir burs programı olan Kardelenler Projesi de oldukça kıymetli bir adımdı ve kız çocukların okullaşmasının önündeki maddi engellere dair bir kamuoyu oluşturulmuştu. Bu proje, küresel düzeyde iyi örnekler arasında sayılıyor.
2005 yılında eğitimde fırsat eşitsizliğini giderme hedefi ile Doğan Gazetecilik ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği işbirliğinde başlatılan Baba Beni Okula Gönder (BBOG) Projesi’nde kız çocuklara maddi destek ve yurt çapında inşa edilen yurtlarda konaklama imkanı da okullaşma oranlarını yukarı çeken bir adımdı.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın çatısı altında 2022 yılından bu yana faaliyet gösteren Suna’nın Kızları da kız çocukların okullaşmasında özgün ihtiyaçların ve beklentilerin tespitinde yenilikçi uygulamalarıyla son dönemde isminden oldukça söz ettiriyor.
Bu ve ERG raporunda ele alınan, daha başka çalışmalara ilham ve cesaret veren nice başarılı uygulama şunu gösteriyor: Kız çocukların okullaşma oranlarını etkileyen olumsuz dinamiklerin il, ilçe, mahalle ve köy bazında tespit edilerek sahada çalışarak, maddi kaynakları seferber ederek ve tüm paydaşlarla bir araya gelerek çözülmesi mümkün.
Çözüm ise, daha kapsayıcı, nitelikli ve erişilebilir eğitim imkanını konuşmak yerine karma eğitimden geri adım atmaya dönük, tek cinsiyete yönelik okullara dair öneri ve uygulamaların dar çerçevesine sığdırılamayacak kadar derinlikli.
Bu açıdan ERG’nin raporundaki şu tespit önemli:
“Toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin ihtiyaçların aciliyeti gözönünde bulundurulduğunda kız çocukların eğitime erişimini tek cinsiyete hizmet veren okullar aracılığıyla sağlamaya dönük tartışmalar dikkatle ve çocuk hakları çerçevesinde ele alınmalıdır. Sadece kız öğrencilere hizmet veren okulların yaygınlaştırılması kısa vadede bazı ailelerin kız çocuklarını okula göndermelerini kolaylaştıracak bir adım olarak görülebilir. Ancak kız ve oğlan çocukların ayrıştırılmış ortamlarda eğitim almaları, eğitim ortamlarındaki cinsiyetçi tutumlar ve eğitimin cinsiyetçi içeriğiyle birleştiğinde orta ve uzun vadede, eğitim sürecinde dönüştürülmesi gereken geleneksel toplumsal cinsiyet rol ve kalıplarının daha da katılaşmasına neden olabilir.”
Kamusal tartışmalarda artık önceliğimiz şu sorulara yanıt bulmak olmalı:
Eğitime ayrılan kaynaklarda toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme yapılıyor mu?
Kız çocukların okullaşma eğiliminde yerleşim yerine göre ve cinsiyet temelli veriler toplanıp saha araştırmaları yapılıyor mu?
Tüm paydaşlarla, siyasi görüşü ne olursa olsun, tek bir masa etrafında toplanıp kız çocukların eğitimi konusunda ortak bir adım atılabiliyor mu?
Bölgesel farklılıklar gözetilerek kız çocukların eğitimine dair aile odaklı farkındalık çalışmaları mahalle mahalle, köy köy yapılıyor mu?
Kız çocukların eğitimi konusunda onların değişen ve farklılaşan ihtiyaçlarını temel alan sistematik veriler toplanabiliyor mu?
Bu alanda yurtdışındaki başarılı örnekler takip edilip sonuç ve ölçülebilir başarı odaklı projelerde süreklilik sağlanabiliyor mu?
Kız çocukların devamsızlıkları, okul terkleri, engelli kız çocukların eğitime erişimleri, erken evlilik oranları erken uyarı sistemi çerçevesinde izlenip gerekli müdahaleler yapılıyor mu?
Eğitim burslarında toplumsal cinsiyet odaklı bir vizyon yeterince yaygın mı?
Müfredatta ve eğitim materyallerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini benimsetmeye yönelik içerik güncellemeleri ve hizmet içi eğitimleri yapılıyor mu?
Cumhuriyetimizin 100.yılında bu muhteşem başarılarıyla tüm kadınlara, kız çocuklara ve bu ülkede halen Atatürk’ün açtığı aydınlanmacı yolda yürüyen herkese büyük bir armağan veren Filenin Sultanları’na tüm kalbimizle dolu dolu, ayrıştırmadan, mutluluğu çoğaltarak “Milli Gurur” diyoruz.
Her bir kız çocuğunu potansiyel bir milli gurur kaynağı haline getirmek için ise elimizdeki biricik anahtar var: daha nitelikli, erişilebilir ve kapsayıcı eğitim savunuculuğu...
Dünyayı da ülkemizi de iyilik kurtaracak ve kız çocukların eğitimini güçlendirmekle başlayacak her şey...