Filistin sineması: Zorlaşan hayaller
Yıllara dayalı “Bir ulusal anlatı oluşturma çabası içindeki” Filistin sinemasında Filistin’i dünyada görünür kılmada başarılı çok az sinemacıdan biri olacak ”Elia Süleyman’ın sinema diline damgasını vuran, yurdunu istila edenlerin militer, vulgar dili değildir; o, söylemini kendisi belirler.”
Filistinli sinemacı Elia Süleyman elinde yüksek atlama sırığı hızla koşuyor. Önünde bir duvar var, görünen o ki çıta üzerinden değil, İngiliz sokak sanatçısı Banksy resimleri de çizili ve 8 metre yükseklikteki İsrail Batı Şeria Duvarı -ya da Ayrım Duvarı- üzerinden atlayacak…
Ayrım Duvarı Eylül 2000'de başlayan İkinci İntifada'da inşa edildi. İsrail’in gerekçesi sözde isyanın getirdiği şiddet dalgasını durdurmaktı.
Şaka değil, toplam 708 kilometre ve 25.000 Filistinliyi Batı Şeria'nın diğer bölgelerinden ayırıyor.
Banksy’nin "Filistin'i dünyanın en büyük açık hapishanesine dönüştürdüğünü" belirttiği duvarda, Filistin sorununu ana teması yaptığı ve çizdiği yedi resimden biri Elia Süleyman atlarken gözümüze takılır. Buraya videosunu koydum.
Banksy 2005 yılında Ayrım Duvarı'na çizdiği resimlerle öfke protestosunu başlatmış oldu.
Ardından Filistin halkına destek olmak ve hatta insanlığın yüz karası bu duvarın ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla dünyanın her yerinden gelen grafiti sanatçıları ve Filistinli sanatçılar duvarı tuvale dönüştürdü…
“Kameralı adam” Elia Süleyman duracak değildir, punduna getirir ve bu kalın, ürkütücü ‘utanç’ duvarının varlığını “İsrail’e karşı bir başka sanatsal direniş” olan filmi “Geride Kalan”ın bir sahnesinde hatırlatır.
Elia Süleyman diyelim ki bu devasa duvarı aştı, nereye atlamış olabilir?..
Elia Süleyman’ı babasının bir direniş savaşçısı olduğu 1948'lerden başlayarak tuttuğu günlükler ve annesinin sürgündeki aile üyelerine yazdığı mektuplardan esin bu ironik filmde (Geride Kalan), Paris’te yaşamakta olan Elia’nın Nasıra’da bıraktığı hasta annesinin yattığı ve onu ziyaret ettiği sahne/mekanda buluruz… Ama öncesinde gördüğümüz bir sahne var ki, tam bir gerçeküstücülük şaheseridir…
Filistinli bir genç çöp dökmek için kapısının önüne yerleşen İsrail tankına aldırmaksızın evinden çıkar. Çöp torbasını attıktan sonra cep telefonunda konuşmasını sürdürerek bir aşağı bir yukarı dolaşırken tankın uzun top namlusu mıknatısla yapışmışçasına her adımında onunla hareket eder.
Filmin finali Nasıra’da aileleri göçe zorlansa da direnen ve orada kalan ve "İbranice şarkı yarışmasında birincilik ödülü" verilen okulda okuyan Filistinli çocuklardan biri olan küçük Elia ile ilgilidir. Müdür koridorda yakaladığı Elia’ya öfkeyle çıkışır:
“-Amerika'nın sömürgeci olduğunu kim söyledi sana? Kim? Sınıfta böyle şeyler söylediğini duymayacağım bir daha. Tamam mı?”
Banksy Ayrım Duvarı'na resmini yaparken, İsrail askerleri yasa dışı olduğu gerekçesiyle ve tehditkar bir şekilde havaya ateş açar ve hatta silahlarını üzerine doğrultur. Ancak Banksy’nin şu sorusu anlamlıdır:
“Duvarınız Uluslararası Adalet Divanı tarafından yasa dışı sayılırken, duvara zarar vermek ne denli yasa dışı olabilir?"
Elia Süleyman sırıkla atlarken gördüğümüz Banksy resmi çizili duvar önünde kumdan kale yapar gibi kova ve kürekle oynayan Filistinli çocukların hemen başları üzerinde, duvara resmedilmişi sahte açıklıkta renkli, mavi gökyüzü ve palmiye ağacıyla tropik bir sahil –adeta cennet- görülmektedir.
Elia Süleyman bir kez de belki pencereye benzer o açıklıktan içeri girmiş olabilir. Neden mi? “It Must Be Heaven /Burası Cennet Olmalı” adının anıştırdığı cenneti, yani hem yeni bir vatan bulmak ve hem de bir sinemacı olarak film projesine fon yani yapımcı aramak için… İşte buluştuğu ve kendisine yardımcı olacağını umut ettiği yapımcı adayı ile tam bir kara mizah konuşmanın kaydı:
Yapımcı: “-görünen o ki bey öncelikle bu projeyi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz. Bu Filistin'deki savaş hakkında bir film. Filistin davasına sempati duyuyoruz. Didaktik bir film yapmak zorunda değiliz. Ya da Filistin hakkında egzotik bir film. Ama bizce bu yeterince Filistin’e özgü değil. (...) bu proje mali politikamıza uymuyor. Filistin'de çekilmesi açısından. Ama başka bir yerde çekebiliriz. Hatta burada bile çekebiliriz. Ama bunu Filistin'de çekemeyiz, bunu yapmayı çok istesek de…”
Ve tabii ki Mahmud Derviş’in dizeleri, “Düşlerin Filistin’i ve acıların/ayakların, bedenlerin ve mendillerin Filistin’i/sözcüklerin ve sessizliğin Filistin’i”… belleğinde, çekeceği filmin yapımcısını ve hayalindeki cenneti, Paris, Doha, New York’ta aramaya devam eder.
Atlı-atsız polisleri, hatta tankları, baskıcı, bencil, korku içindeki silahlı insanlar ile karşılaşıp orasının vatanı olamayacağına karar verdiği ana, belki New York’ta bindiği taksinin siyahi şoförüyle karşılaşmaya dek devam eder…
“Şoför: -Söylesenize nerelisiniz?
ES: -Nasıra…
Şoför: -Nasıra ne demek? Orası bir ülke mi?
ES: -Ben Filistinliyim.
Şoför: -Filistin mi? Aman Tanrım!, dur sana bir bakayım. Daha önce hiç Filistinli görmedim de. Taksimde bir Filistinli var. Bu önemli. Karafat değil mi? Karafat’ı seviyorum ya… Kalbinin sesini dinleyen bir adam. Vay be…Ne kadar sansasyonel, bak ne diyeceğim, senden para almayacağım.”
Elia Süleyman’ın sinema sanatının büyük güldürü ustaları Jacques Tati ve Buster Keaton ile karşılaştırılabilir bulunan, “burlesk ve ciddi”, neredeyse sessiz anlatım diline sahip filmlerinden “Kutsal Direniş” (2002) - Cannes Film Festivali'nde Jüri Ödülü'nü aldı- filmiyle karşılaştığı olay yurdundan söküp atılmış Filistinli sinemacıların trajedisinin derinliğini anlatır: Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi, bilindiğince ”Oscar Ödüllerini" düzenleyen kuruluştur ve Filistin 'meşru bir ulus' olmadığı için Elia’nın “Kutsal Direniş” filminin En iyi Yabancı Film Oscar adayı olamayacağını söyleyecektir.
Aradan geçen zamanın Akademi üyelerinin düşüncesini değiştirdiğini sanmıyorum. Hatırlanacaktır, Amerikan yerlisi Sacheen Littlefeather, The Godfather (1972) filmindeki rolü nedeniyle çağrılı olduğu Oscar törenine katılmayan ama beklendiği gibi ödül alan Marlon Brando adına konuşma yapmış, ardından olmadık kötü ve kaba davranış, tacize uğramıştır. Ancak Akademi 15 Ağustos 2022 tarihine dek özür dilememiştir. Elli yıl geciken özüre Sacheen Littlefeather “Biz yerliler oldukça sabırlı insanlarızdır - altı üstü 50 yıl olmuş! Bu konularda espri anlayışımızı bırakmamamız gerek. Bu şekilde hayatta kalıyoruz.” yanıtını verecektir.
Akademinin Elia Süleyman’dan ne özür dilediğini ne de Littlefeather'a ithafen olduğu gibi Barışma Beyanı (Statement of Reconciliation) yayınladığını duymadım, eğer yeterliyse "Burası Cennet Olmalı” Filistin'in Oscar adayı olacaktır, o kadar… Neyse ki Cannes Film Festivali’nde Uluslararası Eleştirmenler Birliği (FIPRESCI) ona ödülden daha değerli, daha önemli bir gerekçe sunmuştur:
“Mizahtan beslenen içeriğiyle ‘Burası Cennet Olmalı’ kültürel farklılıklarla, politik kriterlerle, dinler üstü bir hikaye anlatıyor. Dikkatli bir gözlem gücünün eseri olan film, sergilediği koreografik sinematografisiyle, absürt tonuyla ikiyüzlülüğümüze ayna tutuyor.”
İlk uzun metrajı filmi “Bir Kayboluşun Güncesi”(1996) adının anıştırdığı gibi Amerika ‘Filistin’in kaybolduğuna çoktan karar vermiştir, Elia Süleyman ve diğer Filistinli sinemacılar da sanki “Kayboluşun” güncesini tutmaya devam eder ve Edward Said’in sözleriyle bir yandan görünmezliğe karşı dururlarken –ki en başından beri bu yazgıya direnmişlerdir-, öbür yandan medyada pervasızca tekrarlanan terörizm ve şiddetle ilişkilendiren bir görsel kimliği temsil etmeye de karşı çıkarlar…
Yıllara dayalı “Bir ulusal anlatı oluşturma çabası içindeki” Filistin sinemasında Filistin’i dünyada görünür kılmada başarılı çok az sinemacıdan biri olacak ”Elia Süleyman’ın sinema diline damgasını vuran, yurdunu istila edenlerin militer, vulgar dili değildir; o, söylemini kendisi belirler.”
Günümüzde -insani dramdan öte soykırıma dönüşen Gazze öncesi- Filistin Sinema Dairesi Başkanı Lina Bokhary, “Film yapımcıları ve sanatçılar için çok zor bir süreç yaşanıyor. Böyle bir zulüm altında sanat yapmak çok zor.” açıklamasını yapmıştı…
Yeni kuşak sinemacılar şimdi ölüm, acı ve soykırımın da içinde olduğu politik gerçeklikle karşı karşıya. Daha da zorlaşıyor ama, Bokhary gibi düşünelim ve umut edelim, “Filistinliler için yeni yollar bulunacaktır.”
Bkz: Filistin Sineması: Bir Ulusun Hayalleri (Derleyen: Hamid Dabaşi), Agora Kitaplığı, 2009
Falafel
Levanten mutfağı odaklı, Lübnan, Suriye ve Mısır gibi Ortadoğu ülkelerince sevilen falafel tam bir vegan atıştırmalığı.
2 su bardağı haşlanmış nohut (kabukları soyulmuş)
1 adet soğan (doğranmış)
2 diş sarımsak
1 su bardağı un
1 çay kaşığı kabartma tozu
1/2 demet maydanoz
1’er tatlı kaşığı kimyon, karabiber, kişniş
1 çay kaşığı pul biber, tuz
Sıvı yağ (kızartmak için)
Sos
4 yemek kaşığı süzme yoğurt
1 yemek kaşığı limon suyu
1 tatlı kaşığı nane
1 diş sarımsak
Tuz
Karıştırıcı kabına aldığınız nohutu -karabiber, kişniş ve tuz hariç- diğer malzemelerle birleşinceye kadar karıştırın.
Karışımı bir kaseye aktarın ve un, karabiber, kişniş ve tuz ekleyip karıştırın. Elde ettiğiniz harcı buz dolabında bir saat kadar dinlendirin. Çıkardıktan sonra ceviz büyüklüğünde parçalar kopartıp köfte benzeri yuvarlayın. Derin bir tavada kızartın, servis tabağına alın.