Filistinlilerin evlerini değil Apartheid’i yıkın

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü Ece Ünver ile 'apartheid' kavramı ve İsrail'in Filistinlilere yönelik uyguladığı insan hakları ihlallerine neden olan uygulamaları konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

*Zafer Kıraç [email protected] 

Uluslararası Af Örgütü ‘İsrail’in Apartheid Rejimi: Filistinlilere Yönelik Irksal Ayrımcılık ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar’ başlıklı bir rapor yayınladı. İnsan hakları açısından çok önemli olan raporda, Filistinlilerin topraklarına ve mülklerine kitlesel boyutta el koyma, zorla yerinden etme, hukuka aykırı öldürmeler, aşırı sert dolaşım kısıtlamaları ve Filistinlileri uyruk ve vatandaşlıktan yoksun bırakmanın, uluslararası hukuk gereğince ‘apartheid’ kapsamına giren bir sistemin unsurları olduğu belgeleniyor.

Tamamına buradan ulaşabileceğiniz raporla ilgili Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü Ece Ünver ile bir söyleşi gerçekleştirdim.

‘İsrail’in Apartheid Rejimi: Filistinlilere Yönelik Irksal Ayrımcılık ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar’ başlıklı 280 sayfalık kapsamlı rapor yayınlandı. Apartheid’ı tanımlar mısınız?  

Ece Ünver

Apartheid’ı, apartheid suçunun uluslararası sözleşmelerdeki tanımlarına bakarak, bir sistem olarak açıklamak gerekiyor. Bunlar Apartheid Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’de (Apartheid Sözleşmesi) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsü’nde düzenlenmiştir.

Bu anlaşmalar, apartheid’ı, “kurumsallaşmış” sistematik bir baskı ve tahakküm “rejimi” bağlamında, bir ırksal grubun bir diğeri üzerinde bu sistemi sürdürmek amacıyla herhangi bir “insanlık dışı” ya da “zalimane” eylemin gerçekleştirilmesi durumunda işlenen insanlığa karşı bir suç olarak tanımlar. İnsanlık dışı/zalimane eylemler, hukuka aykırı öldürme ve ağır yaralama, işkence, zorla tahliye, zulüm ve temel hak ve özgürlüklerin tanınmamasını içerir.

Uluslararası Af Örgütü, baskı ve tahakküm sistemlerinin hiçbir zaman özdeş olmadığını kabul eder. Bu yüzden, İsrail ve işgal altındaki Filistin topraklarında uygulanan herhangi bir baskı ve tahakküm sisteminin, örneğin, Güney Afrika’da 1948 ile 1994 arasında uygulanan ayrıştırma, baskı ve tahakküm sistemiyle aynı ya da karşılaştırılabilir olduğunu öne sürmüyor ya da böyle olup olmadığını değerlendirmiyoruz. 

Apartheid suçunu tespit etmek için, bir baskı ve tahakküm sisteminin yürürlükte olduğunu göstermek gerekir. Uluslararası Af Örgütü olarak, hukuk uzmanları tarafından yapılan yorumlara da dayanarak, bunun, bir ırksal grup tarafından bir diğerinin üyelerine, ikinci grubu denetim altına almak için yapılan sistematik, uzun süreli ve zalimane ayrımcı muamele anlamına geldiğini kabul ediyoruz.

İsrail’in 1948’de kuruluşundan bu yana, İsrail politikası ve mevzuatı kapsayıcı bir hedef tarafından şekillendirilmiştir: “Yahudi demografik çoğunluğunu sürdürmek ve Filistinliler pahasına Yahudilerin toprak üzerindeki denetimini en üst düzeye çıkarmak.”

Birbirini izleyen hükümetler, bunu başarmak için kasıtlı olarak Filistinlilere bir baskı ve tahakküm sistemi dayattılar. Bu sistemin temel bileşenleri bölgesel parçalanma; ayrım ve denetim; arazi ve mülke el konması ve ekonomik ve sosyal hakların tanınmaması olarak özetlenebilir. Şüphesiz İsrail, apartheid sistemini ortadan kaldırmak ve Filistinlilere eşit haklara sahip, onurlu insanlar olarak davranmaya başlamak zorunda.

Filistinlilere demografik bir tehdit muamelesi yapıldığının altı çiziliyor. Askeri yönetimin denetim kurmak ve mülksüzleştirmek için kullanılması, aile hayatının parçalanması gibi birçok önemli başlık var. Her biri hakkında bilgi verir misiniz? 

1947-49 ve 1967 savaşları, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında süregelen askeri idaresi ve topraklar üzerinde birbirinden ayrı hukuki ve idari rejimlerin kurulması, Filistinli toplulukları Yahudi İsraillilerden ayırdı ve mekansal olarak ayrıştırdı. Filistinliler coğrafi ve siyasi anlamda parçalandı ve statülerine ve nerede yaşadıklarına bağlı olarak değişen düzeylerde ayrımcılığa maruz kaldı.

Mevcut durumda, İsrail’deki Filistinli vatandaşlar, işgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan Filistinlilere kıyasla daha geniş haklardan yararlanırken, Gazze’deki Filistinlilerin deneyimleri Batı Şeria’da yaşayanlardan çok daha farklı. Ancak hepsi Yahudi bir İsrailliden farklı bir statüde. Bu da karşımıza kurumsallaşan ırk ayrımcılığını çıkarıyor.

Uluslararası Af Örgütü’nün araştırması, tüm Filistinlilerin aynı genel sisteme maruz kaldığını gösteriyor. İsrail’in tüm bölgelerde Filistinlilere yönelik muamelesi; toprakların ve kaynakların dağılımında Yahudi İsraillilere öncelik verme ve Filistinlilerin varlığını ve topraklara erişimini en aza indirme amacına hizmet ediyor.

Uluslararası Af Örgütü, İsrail yetkililerinin Filistinlileri Yahudi olmayan, Arap statüsüyle tanımladığını ve onlara aşağı bir ırksal grupmuş gibi davrandığını gösteriyor. Bu ırk temelli ayrımcılık, İsrail’in ve işgal altındaki Filistin topraklarının dört bir yanında Filistinlileri etkileyen yasalarla takviye ediliyor. Örneğin, Batı Şeria’da, bir kontrol noktası ağı ve yol kapatma aracılığıyla uygulanan ciddi dolaşım kısıtlamaları. Bu, işgal altındaki Filistin topraklarının diğer bölgelerini ziyaret etmek isteyen Filistinlileri İsrail ordusundan izin almaya zorlayan bir izin sistemiyle birleştirildi.

İsrail’in Filistinli yurttaşlarına uyruğun tanınmaması; bu, Filistinlilerin hukuken daha aşağı bir statüye sahip olmasını pekiştirir ve diğer birçok ayrımcılık biçimine yol açar.

Tekrarlanan ev yıkımlarına ve zorla tahliyelere neden olan Doğu Kudüs’teki Filistinlilerin inşaat ruhsatlarının sistematik olarak reddedilmesi. Doğu Kudüs’teki hukuka aykırı İsrail yerleşimlerinin genişlemesi, Filistinlileri evlerinden çıkmaya zorluyor ve Filistin nüfusunu giderek daha küçük kuşatılmış yerleşim bölgelerine hapsediyor.

Filistinli mültecilerin uluslararası olarak korunan geri dönüş hakkının tanınmaması. İsrail, demografiler üzerinde denetimini korumak için kuşaklardır yerinden edilmiş Filistinli ailelerin İsrail ya da işgal altındaki Filistin topraklarındaki köylerine ya da evlerine dönmesini engelliyor.

İsrail’in yasadışı ablukasının sosyoekonomik etkisini artıran Gazze Şeridi’ndeki toprak ve balıkçılık sahalarına erişim kısıtlamaları sonucunda bugün Filistinlilerin Gazze'nin tarım arazilerinin yüzde 35'inden fazlasına ve kıyı balıkçılık sularının yüzde 85'inden fazlasına erişimi yok.

Uluslararası kurumlara ve devletlere çağrıda bulunuyorsunuz. Evrensel yargı yetkisini kullanılması için, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne çağrınız var. İsrail’e kapsamlı silah ambargosu uygulanmasını istiyorsunuz. Olumlu tepkiler alıyor musunuz?

Uluslararası Af Örgütü’nün raporunda belgelenen ihlallerin boyutları ve vahameti, uluslararası toplumun İsrail’de ve işgal altındaki Filistin topraklarındaki insan hakları krizine yaklaşımında köklü bir değişim talep ediyor. Uluslararası toplum, İsrail’in apartheid rejiminin hakikatiyle yüzleşmeli ve adalet doğrultusunda bugüne kadar utanç verici bir biçimde başvurulmamış olan yolları takip etmeli.

Nihai olarak değişim ancak İsrail’in içinden gelebilir ancak uluslararası toplum, İsrail’i apartheid sistemini ortadan kaldırmaya zorlamak için somut adımlar atabilir. İnsanlığa karşı işlenen apartheid suçu; eyleme katılan bireyler, örgüt üyeleri ve devlet temsilcileri için geçerli olan bireysel uluslararası cezai sorumluluğu varsayar. Bu nedenle, bizzat İsrail, Filistin yetkilileri, uluslararası toplum ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) uluslararası hukuk kapsamındaki apartheid suçunun işlenmesini soruşturmalıdır.

BM Güvenlik Konseyi’ni, apartheid suçuna en çok karışan İsrail yetkilileri hakkında seyahat yasakları ve mal varlıklarının dondurulması gibi planlı yaptırımlar uygulamaya ve İsrail’e kapsamlı bir silah ambargosu uygulamaya çağırıyoruz. Silah ambargosu, eğitim de dahil tüm silah, mühimmat ve güvenlik ekipmanı tedarikini, satışını ya da naklini kapsamalıdır. Bu, İsrail’in savaş suçları işlemesini ve diğer ciddi ihlallerde bulunmasını önlemek içindir. Geniş kapsamlı ekonomik yaptırımlar ya da herhangi bir plansız yaptırım uygulanması çağrısında bulunmuyoruz.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ise, Haziran 2014’ten bu yana Filistin Devleti’nde işlenen suçlar konusunda yargı yetkisine sahiptir. Mart 2021’de, UCM Savcılığı, Filistin’deki durum hakkında bir soruşturma başlatmış olduğunu duyurdu - yargı yetkisinin bölgesel faaliyet alanı Doğu Kudüs dahil olmak üzere Gazze ve Batı Şeria’yı kapsamaktadır. İnsanlığa karşı apartheid suçu bu topraklarda işlendiğinden, UCM Savcılığını bu suçu soruşturmaya dahil etmeyi değerlendirmeye çağırıyoruz.

Çıkış yolu dediğiniz önerileriniz var, nedir onlar?

Uluslararası Af Örgütü olarak, diğer, daha spesifik tavsiyelerin yanı sıra, İsrail’i mevcut durumda Filistin halkına karşı uygulanan her türlü ayrımcılık, ayrıştırma ve baskı uygulamalarını sona erdirmeye çağırıyoruz. İsrail, ırksal, etnik ya da dini gerekçelerle ayrımcılık yapan tüm yasaları, yönetmelikleri, politikaları ve uygulamaları, nihai anlamda bunları uluslararası insan hakları hukuku ve standartlarına uygun olarak yürürlükten kaldırma ya da değiştirme amacı doğrultusunda gözden geçirmeli.

Daha spesifik olarak, ilk adımda, ev yıkımları ve zorla tahliyeler gibi şiddetli uygulamalara son verilmesi. İsrail, uluslararası insan hakları hukuku ve insancıl hukuk gereğince, İsrail ve işgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan tüm Filistinlilerin eşit haklarını güvence altına almalıdır. Filistinli mültecilerin ve torunlarının geçmişte kendileri veya ailelerinin yaşadıkları evlere geri dönüş hakkını kabul etmeli ve insan hakları ihlalleri ve insanlığa karşı işlenen suçlara maruz bırakılan kişilere eksiksiz onarım sağlamalıdır.

Bu noktada rapordan sonra kampanyamız ve lobi çalışmalarımız da Türkiye’yi kapsayan şekilde devam edecek.

Son olarak;

Bu rapor her şeyden önce bir değişim çağrısıdır. Yetmiş yıldan uzun bir süredir uluslararası toplum, İsrail’i yankı uyandırma korkusu olmadan Filistinlileri mülksüzleştirme, ayrıştırma, denetim altına alma ve ezme konusunda başıboş bıraktı.

İsrail’in Filistinlilere yönelik ihlallerini yalnızca uluslararası insancıl hukuk çerçevesinde ele almak açık bir biçimde işe yaramıyor. Bu yaklaşım, çatışmanın temel nedenlerini ele almada başarısız olmuş ve Filistinlilere herhangi bir biçimde adalet sağlayamamıştır.

Apartheid, insanlığa karşı işlenen bir suçtur. İnsanlığa karşı bir suç işlendiğinde, uluslararası toplumun, faillerinden hesap sorma yükümlülüğü vardır. Raporumuzun Filistinliler ve İsrail sivil toplumundan adalete yönelik çoğalan çağrıları güçlendirmeye yardımcı olacağını ve dünya liderlerini İsrail ve işgal altındaki Filistin topraklarındaki duruma ilişkin yeni bir bakış açısı geliştirmeye teşvik edeceğini umuyoruz.

İsrail’in Filistinlilere uyguladığı ‘apartheid’ rejimidir ve insanlığa karşı suçtur. Bu suça engel olmak için daha fazla ilgi göstermemiz ve bu amaçla yapılan kampanyalara destek olmamız gerekiyor.

* İnsan hakları çalışanı

RAPORUN İNGİLİZCESİ

RAPORUN TÜRKÇE ÖZETİ