‘Yüzde 99,9’luk filyasyon oranı hakikati yansıtmıyor’

Vaka sayısında rekor artışa rağmen filyasyon oranının yüzde 99,9 olarak açıklanması tepki çekiyor. Gazete Duvar’a konuşan hekimler ve hastalar, etkin bir filyasyon süreci işletilmediği görüşünde.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Sağlık Bakanlığı tarafından günlük korona virüsü verilerinin paylaşıldığı turkuaz tabloya göre Türkiye’nin filyasyon oranı yüzde 99,9. Peki, filyasyon bu kadar etkin yapılırken vakalardaki astronomik artış nasıl açıklanabilir? Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya göre bu oran hakikati yansıtmıyor: “Kaynak vakaya ulaşmayı geçtik temaslıların kayıt altına alınmadığı koşullar var. Dolayısıyla hükümet, filyasyon konusunda sorumluluğunu yerine getirmiyor ama yüzde 99,9 diyerek gerçek olmayan rakamlarla övünmeyi de biliyor.”

‘İLACIN ULAŞMASI ERTESİ GÜNÜ BULABİLİYOR’

Ankara’da filyasyon ekibinde çalışan bir hekim de bu rakamın en azından kendi bölgesi için çok gerçekçi olmadığını ifade ediyor. Gazete Duvar’a konuşan hekim, hızla artan vaka sayılarına filyasyon ekiplerinin yetişemediğini ve yeni görevlendirmelerin yapılmasında geç kalındığını belirterek şöyle devam ediyor: “Sayılar makul düzeyde iken pozitif hastaya, ilacı hemen temin ediliyordu. Fakat bu evrede pozitif hastalara ilacının ulaşması ertesi günü bulabiliyor. Bu da tedavinin gecikmesi ve muhtemel pozitife dönecek temaslıların etrafta dolaşmasıyla hastalığın kat be kat yayılması demek.”

Filyasyon görevlisi hekim, süreç yönetiminin saha tecrübesinden çok kurumların bürokrasisi ile şekillendiğini söylüyor: “Bu ilk pik değil, önceki piklerden ders alınabilirdi.”

FİLYASYON, KAYNAĞIN VE ETKENİN BELİRLENMESİ İÇİN YAPILIYOR

Filyasyon ya da diğer adıyla saha incelemesi, “kaynağın ve etkeninin belirlenmesine yönelik çalışma yapılması ve temaslılara dair koruma ve kontrol önlemlerinin alınması” diye tanımlanıyor. Bu uygulamada, Covid-19 virüsüne yakalanan kişilerin izole edilmesiyle bulaşın engellenmesi amaçlanıyor. 

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı

Ancak mevcut filyasyon uygulamasına ilişkin saha pratiklerine bakıldığında özellikle temaslı takibinde yaşanan aksaklıklar, vakaların daha da artacağı endişesini beraberinde getiriyor. Uzmanların ve testi pozitif çıkan kişilerin verdiği bilgilere göre enfekte olan kişilere temaslı takibi yapılmayabiliyor. Bazı vakalarda ise yalnızca hane içi kişiler temaslı kabul ediliyor, işyeri ya da sosyal alandaki temaslar dikkate alınmıyor. Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, hane içinde beraber yaşayan kişilerin bile temaslı sayılmadığı örneklerle karşılaşıldığını söylüyor.

“Diyelim ki aynı evde ebeveyn ve çocuklar var. Çocuklar yetişkin, ama aileyle birlikte yaşıyorlar. Çocuklar o sırada çalışıyor oluyor, ama bu bile sorgulanmıyor. Aile içinden bildiremedikleri için başka yerden bildirmeye çalışıyor. Arkadaşını arayıp ‘Lütfen beni bildirir misin ben de temaslıyım’ diyor. Temaslı takibinde dahi bu kadar özensiz bir yaklaşım var.”

AYNI ODADA 3 POZİTİF VAKAYA RAĞMEN TEMASLI LİSTESİNE ALINMADI

İzmir’de bilişim sektöründe faaliyet gösteren bir şirkette 3 çalışanın testi pozitif çıktı. Ancak pozitif vakalarla aynı odada mesai yapan diğer çalışanlar temaslı listesine alınmadı. Gazete Duvar’a konuşan şirket çalışanı, yaşananları şöyle anlattı: “Aynı odada 8 saat mesai yaptığımız, 1 metre mesafeyle oturduğumuz, molalarda beraber çay içtiğimiz, yemekhanede öğle yemeği yediğimiz arkadaşlarımız pozitif ama hiçbirine temaslı sorulmamış. Biz temaslı değilsek kim temaslı? Korku ve endişeyle işe gitmeye ve toplu taşıma kullanmaya devam ediyoruz. Evden çalışmaya geçmek için yönetimle görüştük, kabul etmediler. Temaslı olduğunuza dair resmi bir belgeniz olmadığı için de bir yere kadar diretebiliyorsunuz. Zaten böyle bir dönemde kimse işten çıkarılmak istemez.”

Gazete Duvar’a konuşan filyasyon çalışanı hekim, bu örnekte olduğu gibi işyerlerinin temaslı takibine gerek görmediği durumlar olduğunu söylüyor: “Bazı kurumlar var aynı odada çalıştığı arkadaşlarını temaslı olarak ekletiyor. Bazı kurumlar ise çalışanlarının maske, mesafe kurallarına uyduklarını düşündüğü için temaslı bildirimine gerek olmadığını düşünüyor.”

Temaslı takibi yapılmayan bir başka örnek ise İstanbul’dan. İki hafta önce testi pozitif çıkan vakaya ilaç götüren filyasyon ekipleri, hastanın evden çıkıp ilaçlarını almasını istedi: “Çok şaşırdım. Çift maske takıp inin dediler.” Bir sitenin dördüncü katında oturan hasta, 120 kişinin bindiği asansörle aşağıya indiğini ve ekibi bulamadığı için güvenlikle konuşmak zorunda kaldığını anlatıyor: “Kendilerine de söyledim. ‘Siz beni böyle kaç kişiyle temas ettirdiniz?’ dedim. Arabadan hiç inmediler, camdan ilacı uzattılar. ‘Nasıl kullanacağınız bu kağıtta yazıyor’ dediler ve gittiler.” Filyasyon sisteminin mevcut haline tepki gösteren kişi, “Sağlık çalışanları zorlu koşullar altında çalışıyor, çile çekiyor biliyorum. Ama hasta da çaresiz ve panik içinde” diye konuştu.

İŞ KAYBINA UĞRAMAMAK İÇİN TEMASLI OLDUĞUNU SAKLIYOR

İş kaybına uğramamak için pozitif ya da temaslı olduğunu filyasyon ekiplerine bildirmeyenler de var. Özellikle günlük kazançla güvencesiz işlerde çalışanlar, eve ekmek götürememe endişe ile hastalığa yakalandıklarını ekiplere bildirmeyebiliyor. Prof. Dr. Fincancı, “Çünkü bu insanlar temaslı olduklarında onları destekleyecek bir mekanizma kurulmuş değil. Ertelenmeyen su faturaları, elektrik faturaları nasıl ödenecek? Bu insanlar kiralarını nasıl ödeyecek? Bütün bunlara baktığımızda sosyal sorumluluğunu yerine getirmeyen bir devletten söz ediyoruz.”

Filyasyonda çalışan hekim de aynı gözlemi paylaşıyor. Özellikle kapanmanın arttığı dönemde maddi kayıp yaşayan kişilerin karantinaya girmek istemediğini anlatıyor: “Arayıp evinize dönün çağrısında bulunduğumuz çok kişi oluyor. Benim gözlemime göre bu saklama durumuna özellikle küçük işletmelerde ve restoranlarda, kafelerde çalışanlarda veya evlere boyacılığa, tamire giden kişilerde rastlanıyor.”

‘YENİ GELENLER İŞİ BİLİYORMUŞÇASINA HEMEN SAHAYA VERİLİYOR’

Filyasyon görevlisi hekim, süreçteki aksamaların bir sebebinin de eğitim eksikliği olduğunu savunuyor. Pandeminin başında hekimden, şoföre kadar görevlendirilen bütün personellere görevin başlangıcında eğitim verildiğini ancak sonradan bu durumun değiştiğini anlatıyor: “Sonradan başlayan filyasyon ekiplerine bizim kadar eğitim verildiğini düşünmüyorum. Hekimler dahil olmak üzere gelen kişi, 1-2 gün bir ekibin yanında filyasyona katılıyor. Oradan ne öğrenirse tek başına sahaya çıktığında onları yapmaya devam ediyor. Filyasyonun nasıl yapılması gerektiğini öğrenenler, görev süresi bitince gidiyor yerine başkası geliyor. Sayılar artınca bir panik ortamı oluşuyor. Yeni gelenler sanki işi biliyormuşçasına hemen sahaya veriliyor ve ardından eksiklikler, hatalar geliyor.”

TTB Başkanı Prof. Dr. Fincancı ise, sağlıkçı olmayan personellere gerekli eğitimlerin verilmemesinin hastalarda bir güven kaybına neden olduğunu belirtiyor: “Gidip temaslı takibi yapmaya çalıştıklarında ya da ilaç götürdüklerinde insanların sorularına da haklı olarak yanıt veremiyorlar. Çünkü özel bir eğitimden geçmiş değiller” diyor.

‘TÜKENMİŞ VE UMUTSUZ HİSSEDİYORUZ’

Pandemi sürecini bir kısır döngü olarak tanımlayan filyasyon görevlisi hekim, “Bu dalga hepsinden büyük ve bununla nasıl başa çıkılacağını bilemiyorum” ifadelerini kullanıyor. Filyasyonda çalışan çok sayıda kişi gibi kendisinin de tükenmiş ve umutsuz olduğunu dile getiriyor. Son söz olaraksa “Kendi kendimize bir savaş veriyormuşuz gibi hissediyoruz. Çünkü filyasyon ekipleri ve hastanelerdeki diğer tüm sağlıkçılar çalışırken insanlar hayatlarına devam ediyor.”