Dünya gazetecileri çok kaygılı
Uluslararası Gazeteciler Kayak Kulubü Genel Kurulu'na 28 ülkeden 169 gazeteci katıldı. Hükümet/iktidar istediği kadar cezaevlerinde gazeteci olmadığını; parti genel başkanlarının, milletvekillerinin, belediye başkanlarının terör suçu işlediğini söyleye dursun, gazeteciler bunları inandırıcı görmüyor.
Şükrü Küçükşahin
Uluslararası Gazeteciler Kayak Kulubü (Journalist of Internetional Ski Club-SCIJ) 44 ülkede örgütlü, 4 binden fazla üyesi olan bir kuruluş. Türkiye olarak 2010’da üye olduğumuz ve 2012 Genel Kurulu’na Erzurum Palandöken’de ev sahipliği yaptığımız SCIJ, 1955 yılında soğuk savaş döneminde kurulmuş, iki dünyanın gazetecilerinin üye olduğu tek gazetecilik örgütü. Bu özelliği nedeniyle politik olmayan SCIJ, her yıl genel kurulunu bir ülkede gerçekleştiriyor.
Bu yılki ev sahibi de Fransa oldu. Fransız meslektaşlarımız bizleri Mont Blanc Dağı'nın Val Canes (Valsöni) kasabasında ağırladılar. Türkiye’den ben dahil yedi gazeteci arkadaşım (Melis Alphan, Barçın Yiyanç, Gamze Düşmez, Serkan Ocak, Deniz Çiyan, Aylin Tan) delege olarak toplantılara katıldık. Bir haftalık etkinlikte, gündüzleri kaydık, slalom ve kayaklı koşu dallarında yarışlara katıldık; akşam saatleri ise medya ve dünya sorunları üzerinde görüşmeler, tartışmalar yaptık.
Fransa’ya 28 ülkeden 169 gazeteci geldi; ABD’den Rusya’ya, Kazakistan’dan Portekiz’e, İsrail’den Norveç’e geniş bir coğrafyadan gazeteciler ile bir hafta baş başa olunca doğal ki, konuşulmadık konu kalmıyor. Şunu da belirtmeliyim ki SCIJ üyeleri gözünde Türkiye her zaman ilgi çeken bir ülke. Doğrusu ülkemize karşı hassas yaklaşım gösteren üyelerin, büyük çoğunluk oluşturduğunu da rahatça söyleyebiliriz.
Üç yıl önce IŞİD gündemdeyken, daha önceki beş toplantıda hiç duymadığım bir şeyi, uyarı amaçlı bana söyleyenler de bu gazetecilerdi. Üç yıl önce İspanya’daki toplantıyı kast ediyorum. Avrupa’nın tamamında PKK’nın, IŞİD ile mücadele gerekçesiyle olumlu gözle görülmeye başlandığını ilk orada duydum. “Bunun farkında mısınız?” diye yaptıkları uyarıyı, Hürriyet’teki köşemde iktidar sözcülerine seslenerek yazdım. Bugünse gelinen nokta ortada ve PKK’nın Suriye kolu YPG, artık dünyada dikkate alınır bir örgüt haline geldi. Konunun bu kısmını geride bırakarak, bu yılki izlenimlerimi de misafiriniz olup siz Gazete Duvar okurları için aktarmak istedim.
Tam da referandum öncesi AKP iktidarının Avrupa ile büyük bir kapışmaya giriştiği dönemde yaptık SCIJ Genel Kurulu'nu. O nedenle özellikle Alman ve Hollandalı gazetecilerin düşüncelerini öğrenmek istedim. Onların da bizimle konuşmak için aynı heyecanı duyduklarını gördüm. Ancak araya şunu da eklemeliyim ki, diğer ülkelerin gazetecileri de bizlerle epey görüşme yaptılar, Türkiye’nin nereye gitmekte olduğunu görmeye,anlamaya çalıştılar.
Biz kendi açımızdan konuları değerlendirdik; ancak özellikle şöylesi bir uyarıyı kayda geçirip iktidar temsilcilerinin dikkatine sunmalıyım: “Hükümet/iktidar istediği kadar cezaevlerinde gazeteci olmadığını; parti genel başkanlarının, milletvekillerinin, belediye başkanlarının terör suçu işlediğini söyleye dursun, kimse bunları inandırıcı görmüyor. Tek kelime ile ‘anlayamıyorlar’ da.”
Biz ne anlatırsak anlatalım, gazeteci ve siyasetçilerin cezaevlerini doldurması Türkiye’nin saygınlığını çok ciddi anlamda sarsmış. Sarsmaya da devam ediyor.
Hollandalı gazeteciler, bu ülke ile yaşanan gerginliğe değinirken polisin kullandığı şiddeti kendilerinin de eleştirdiğini, bu eleştirileri birçok siyasetçiden de duyduklarını belirterek; “Ancak sizin hükümetiniz de konsolosluk önünde toplanmanın gösteri haklarına aykırı olduğunu görmedi, göstericilerden bazılarının polise karşı şiddet kullandığını da. Bunlar sizi ne kadar tatmin eder bilemeyiz; ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Nazi suçlaması yapınca Hollandalı gazeteciler pankartlar asarak Türkiye’de 50 gazetecinin tutuklu olduğunu anımsattılar. Biz Türkiye’nin son yıllarda gösterdiği değişimi anlayamıyoruz, ne oldu da bütün Avrupa’nın desteğini kazanmış bir ülke, bütün Avrupa ile kavgalı hale geldi” sorusunu sordular.
Bu gazetecilerin bir gözlemi de Hollanda ile yaşanan bu gerginliğin kimileri komşuları olan oradaki Türkleri de olumsuz etkilediği yönünde. O nedenle ki gözlemlerini, “Eğer bu gerginlik referandumda ‘evet’ çıkarmak için yaşandıysa, tersine etki gösterme olasılığı daha yüksek” değerlendirmesiyle desteklediler.
Alman gazeteciler de bundan farklı düşünmediklerini söylediler; ancak Almanya’daki Türklerin özellikle de muhafazakar olanlarının fikirlerinin her ne olursa olsun değişmediğini anlattılar. Ancak, yaşanan gerginliğin, Almanya ile bir sorunu olmayan, daha önce sandığa gitmemiş Türk seçmenleri etkileyebileceğini de ifade ettiler.
Her iki ülke gazetecilerinin değindiği ortak bir nokta da gerginliğin, oradalarda yaşayan Türkler için olumsuz sonuçlar yaratabilme potansiyelini tetiklemesi. Alman ve Hollandalı gazetecilerin, Türkiye’nin ilişkilerinin son dönemdeki tablosu nedeniyle düşüncelerini daha çok bu noktalarda topladım. Gelelim diğer gazetecilerin görüşlerine.
Belirtmeliyim ki hepsi de Türkiye’yi son derece merak ediyorlar ve hani “Her şeyi de biliyorlar” desem abartı olmaz. Türkiye’den söz ederken hani neredeyse sadece Erdoğan adının kullanıldığını aktarmalıyım. Vurguladıkları da, eski Erdoğan ile yeni Erdoğan arasındaki derin farklılık. Referandumda ‘evet’ çıkması halinde Erdoğan’ın daha katı bir yönetim sergileyebileceği tahmininde bulunuyorlar. Bu nedenle de referandumun sonucunu bizim kadar merakla beklediklerini söylemeliyim.
Gazeteci olarak bizi ilgilendiren, hatta bazen rahatsızlığımıza neden olan bir değerlendirmelerini de tırnak içinde şöyle aktarabilirim: “Türkiye’de gazetecilik yapan herkesle ilgili olarak derin kaygı duyuyoruz.”
Evet, gittiğimiz gün kar yağışı ile karşılandığımız, döndüğümüz gün ise yağmurla uğurlandığımız Val Canes’de, karla kaplı dağlarda kayak yapmanın keyfini yaşarken bir yandan da bu sohbetlerin, konuşmaların, değerlendirmelerin gerginliğini yaşadık.
İster istemez, kendi kendime sormak durumunda kaldım, “Sahi ne oldu bize de dünün dostane ilişkide olduğumuz onca ülkesi ile kavgaya tutuştuk? Biz hep haklı, onlar hep haksız mı? Eğer amaç referandumda evet çıkarmak ise bu ilişkileri yeniden eski rayına oturtmanın ekonomik, siyasi ve sosyal maliyeti kimin sırtında yük olarak kalacak?”
Evet, politika dışı bir örgütün organizasyonunda dahi söz konusu Türkiye olunca kural dışına çıkılabiliyor. Oysa Türkiye, önceki yıllarda hep olumlu ve güzel değerlendirmelerle karşılanmış, o nedenle ki 2012 Genel Kurul’nun Erzurum’da yapılması büyük destek almış, ülkemize gelen 32 ülkeden 185 gazeteci de son derece olumlu duygularla ayrılmıştı.
Umalım ki referandum sonrası yeniden böylesi olumlu bakışlar ve değerlendirmelerle karşılaşacağımız bir Türkiye’ye doğru hızla yol alırız.