Çinli de yasaklıyor ama...
Türkiye’deki internet yasakları da Çin’dekilerden pek farklı görünmüyorlar. Genel olarak ya vergilerle ilgili bir soruna dikkat çekiyorlar ya da devletin resmi doğrularıyla çelişen yorumlarla. Aradaki en büyük fark Türkiye’deki hükümetin, karşısına aldığı bu dev şirketlerle rekabet edebilecek ürünleri ortaya koyamaması.
Ali Rıza Arıcan
Çin’de yaşamaya başladığım ilk aylarda beni en çok rahatsız eden şeylerden birisi devletin devasa boyutlara erişen sansür politikasıydı. Çin dışındaki dünyada kullanmaya alışık olduğumuz –kişisel bilgilerimizi Amerikalı dev şirketlerin kâr amaçlı kullanımlarına hibe ettiğimizi bilip de önemsemediğimiz- Facebook, Twitter, Google, Instagram, Youtube gibi pek çok internet ürünü Çin’de yasak. Bunları kullanmanız için bilgisayarınıza ya da telefonunuza VPN yüklemeniz gerekiyor. Ücretsiz VPN servisleri istikrarlı bir performans sergileyemedikleri için burada yaşayan yabancıların büyük bir çoğunluğu ücretli VPN servilerine abone olmak zorundalar.
Çin, sayıları bir milyona yaklaşan yabancıların VPN kullanımına ses çıkarmıyor. Bu ses çıkarmama güçsüzlükten ziyade bir çeşit, misafire belli sınırlar dâhilinde müsamaha gösterme ve bu şekilde şikâyetleri minimum düzeyde tutma stratejisi. Durumun böyle olduğunu en iyi şekilde, bazı hassas zamanlarda –ÇKP’nin yılda bir kez gerçekleşen siyasi toplantıları sırasında- devletin, en etkin VPN programlarını bile etkisiz hale getirebiliyor oluşundan anlayabiliyoruz.
Kısacası şunu demek istiyor devlet: VPN kullanarak yasa dışı bir iş yapıyorsunuz ama sakın bunun farkında olmadığımızı sanmayın. İstersek sansürün şiddetini o kadar arttırırız ki o çok güvendiğiniz programların hiçbirisi çalışmaz.
Çin için sansürün iki temel nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi iç güvenlik. Büyük bir hızla büyüyen ve büyüme hızı son zamanlarda yavaşlamaya başlayan Çin ekonomisinin en son ihtiyacı olan şey toplumsal huzuru bozacak propagandalardır. Bu yüzden Çin, özelikle eyleme dönüşme potansiyeline sahip mesajları, yorumları ve haberleri çabucak siliyor sanal ortamdan. Sanıldığı gibi devleti eleştirmek, siyasi kararlar hakkında yorum yapmak ya da toplumsal hassasiyeti olan konularda görüş bildirmek yasak değil Çin’de. Burada en önemli kıstas yazılanların eyleme dönüşme potansiyelinin olup olmaması. Çin devleti, insanların sokağa dökülmesini ve hükümeti ya da onun emrinde çalışan güvenlik güçlerini protesto etmelerini istemiyor. Bunu engelleyemediği zamanlarda, bir anda alevlenip sokağa taşan kızgın kalabalığı hemen bastırıyor ve olayın haberini –tüm medya devletin elindedir Çin’de- yaptırmıyor. Eğer sosyal medya üzerinden bu olaylar hakkında paylaşımlarda bulunanlar olursa, bu paylaşımları da kısa sürede siliyor.
İkinci neden ise ekonomik. 1,3 milyar nüfusuyla müthiş bir sermaye potansiyeline sahip olan Çin’in reklam ve teknoloji gelirlerini elinde tutması, hem kendi halkının zenginleşmesi için hem de insanlara ekonomik kalkınmadan başka önerecek meşruiyeti olmayan rejimin elini güçlendirmesi için kaçırılmaz bir fırsat.
Sıradan bir Çinli için Facebook, Twitter, Google, Youtube gibi ürünler Kaf Dağı'nın ardındaki su perileri gibi bir şeydir. Bunların yerine Çinlilerin şaşırtıcı bir verimlilik ve hızla kullandığı Sina, Weibo, Baidu, Youku gibi ürünler vardır. İlk başlarda Batılıların ürünlerini taklit ederek ortaya çıkmış olsalar da, artık kendi başlarına var olan bu internet devleri yaratıcılık ve yenilik konusunda pek çok Batılı muadili geride bırakmış durumda. Örneğin ben; cep telefonumdaki Wechat –Whatsapp gibi bir mesajlaşma uygulaması- programını kullanarak yemek siparişi verebiliyor, tren ve uçak bileti alabiliyor, taksi çağırabiliyor, sinemada istediğim film için bilet alabiliyorum. Daha da ilginci, Wechat kullanarak ödemelerimi anında yapabiliyorum. Bir arkadaşıma olan borcumu telefonla birkaç saniyelik bir işlemle ödeyebiliyorum ya da telefonuma para yükleyebiliyorum. Bir lokantada yemek yedikten sonra veya süpermarkette alışveriş yaptıktan sonra ücreti Wechat’in ekranındaki QR kodunu taratarak ödeyebiliyorum. Öyle ki bazı lokantalarda artık ne menü var ne de para! Menü de hesap da Wechat üzerinden geliyor!
Çin, interneti hayatın bir parçası yapma ve bunu yaparken de ekonomik geliri arttırma konusunda oldukça başarılı. Bunun en büyük nedeni de doğal olarak geniş bir coğrafyaya yayılmış 1,3 milyarlık nüfusu. Her ülke, bu kadar nüfusa sahip olmadığına göre Çin gibi kendi ürünlerini ortaya koyarak dünyaya kafa tutma cüretkârlığını gösterememektedirler.
Başlıkta geçen Vikipedi örneğine dönersek, durumun önceki örneklere ne kadar benzerlik gösterdiğini anlayabiliriz. Öncelikle Vikipedi’nin İngilizce versiyonu Çin’de sorunsuz çalışıyor. Hatta en hassas konular olan Tiananmen Katliamı, Tank Adam, Falun Gong; Tibet, Sincan ve Tayvan gibi makalelere de VPN kullanmaksızın Çin içinden rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Bunun en büyük nedeni Çinlilerin büyük bir çoğunluğunun İngilizce Vikipedi okumamalarıdır. Onun yerine Çinliler baike.com adını taşıyan –eski adı Hudong- ve devlet tarafından sorunsuzca kontrol edilebilen Çince muadilini kullanıyorlar. Vikipedi'nin Çince versiyonu ise sık sık sansürleniyor, yasaklar kalktığı zamanlarda da genel okur kitlesi tarafından oto-sansürle suçlanıyor.
Türkiye’deki internet yasakları da Çin’dekilerden pek farklı görünmüyorlar. Genel olarak ya vergilerle ilgili bir soruna dikkat çekiyorlar (booking.com Türkiye’de hizmet veriyorsa neden Türkiye’ye vergi ödemiyor?) ya da devletin resmi doğrularıyla çelişen yorumlarla. Aradaki en büyük fark Türkiye’deki hükümetin, karşısına aldığı bu dev şirketlerle rekabet edebilecek ürünleri ortaya koyamaması. Ne Google’ın karşısına koyacak bir Baidu’muz var, ne de Vikipedi'nin karşısına koyacak bir Baike’miz.
Ekonomik büyüme ya da halkı için çalışan bir hükümet gibi söylemler de çok rağbet görmediği için wikipedia.org ve booking.com yasakları kolay kolay unutulacak türden yasaklar değiller. İşin bilgiye erişim özgürlüğü yanı ise apayrı bir konudur ki demokratik bir ülke olduğunu iddia eden Türkiye Cumhuriyeti için bu tür yasaklar hiçbir şekilde açıklanamaz.
Ayrıca Türkiye’de seçimle gelmiş bir hükümet var ve hükümet değişince politikalar da değişiyor. Çin’de ise ÇKP ülkeyi ilelebet yönetme iddiasını taşıyor. Yani halkın bir alternatifi yok. Xi Jinping liderliğindeki hükümet hem yolsuzlukların üzerine istikrarlı bir şekilde gidişiyle hem de ekonomik büyümeyi ve geleneksel değerleri korumayı birincil hedefler olarak parti programına koymasıyla halkın büyük bir çoğunluğunun beğenisini kazanmış durumda. İşte tam bu yüzden ülkedeki yasaklar ve sansürler sıradan bir Çinliyi pek etkilemiyor. Etkilenenlerin sesini de zaten devlet çabucak kısabiliyor.
Türkiye bugüne kadar, Avrupa Birliği’nden ne zaman sert bir eleştiri alsa hemen “İstemezseniz biz de Çin’e yanaşırız.” gibisinden tehditlerle sorunların üzerini kapatmayı denedi. Bunu yaparken tek güvencesi Çin’in iş yaptığı ülkelerin iç işlerine karışmıyor oluşuydu. Oysa Çin, Sincan olayları sırasında Türkiye’nin takındığı tutumdan ve Antalya’daki G20 zirvesi sırasında Türk hükümetinin NATO’ya yaranma adına Çin’e yaşattığı hayal kırıklığından dolayı Türkiye’ye pek güvenmiyor. Türkiye’nin bu ilkesiz siyasetinden de –iki yana da kuyruk sallayıp, adayları birbiriyle kızıştırma ve kendini bulunmaz Hint kumaşı olarak lanse etme görgüsüzlüğü- bıkmış durumda.
Önümüzdeki yıllar ne gösterir bilinmez ama Türkiye’nin ekonomik gelişme ya da halkın refahı konusunda değil de sadece sansür ve yasaklar konusunda Çin’e yanaşacağını şimdiden öngörebiliriz.
Çin’de uygulanan sansür politikaları ve sansürün işleyiş şekli hakkında yazdığım daha detaylı bir makaleyi şuradan okuyabilirsiniz: ÇİN VE SANSÜR