Kalanların dramını duyan yok…
Hatırlayacaksınız, Zonguldak’ta meydana gelen faciada, Star İnşaat'ta çalışan sekiz madenci hayatlarını kaybetmişti. Aradan yaklaşık 4 buçuk yıl geçti. Davaları halen devam ediyor. O günden bugüne bir kez daha gündem olamadılar.
Nuran Gülenç
İş cinayetleri geçmişe göre daha fazla gündeme geliyor. Soma ve Ermenek gibi katliamlar az da olsa iş cinayetlerini görünür kıldı. Ancak iş cinayetleri sonrasında yaşanan dramlar, ailelerin acılarıyla birlikte sürdürdükleri hayatta kalma mücadelesi pek gündeme gelmiyor. Devlet vurdumduymaz ve çifte standartlı davranıyor. Aileler bir başlarına hayata tutunmaya çalışıyorlar. Size onların öykülerinden birini anlatacağım.
Soma katliamının üçüncü yılında acılar daha taze, ölen madenci yakınları en azından yüreklerine su serpecek bir kararın çıkmasını beklerken, bir başka maden faciasında, 7 Ocak 2013 Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Kozlu Müessesesi'nde taşeron firma Star İnşaat'ta, yerin 630 metre altında hayatını kaybeden madenci ailelerinin dramı da, mücadelesi de devam ediyor.
Hatırlayacaksınız, Zonguldak’ta meydana gelen faciada, Star İnşaat'ta çalışan sekiz madenci hayatlarını kaybetmişti. Aradan yaklaşık 4 buçuk yıl geçti. Davaları halen devam ediyor. O günden bugüne bir kez daha gündem olamadılar. Aileler acıları ile baş başa kaldılar. Bu katliamda hayatını kaybeden madencilerden ikisinin eşi Remziye ve Çiğdem ile Türk Toraks Derneği’nin 11-13 Mayıs 2017 tarihleri arasında Zonguldak’ta düzenlediği “Her Yönüyle Pnömokonyoz Sempozyumu” sırasında görüştük.
Eşlerinin ardından yaşadıkları çaresizlik, tek başına kalmışlık, onları haklarını aramak için Zonguldak Şehit Madenci Ailelerini Yaşatma Derneği’ni kurmaya itmiş. Başta derneği yaşatmak için çok zorlanmışlar ama vazgeçmemişler. Yaşadıkları onca zorluğa karşı dernek çatısı altında dayanışmak onlara güç vermiş.
Sempozyum boyunca açtıkları stantta ve sempozyum programında kendilerine ayrılan bölümde katılımcılara kimi zaman gözleri dolarak, kimi zaman yanaklarından süzülen yaşlarla ve çoğunlukla öfkeyle yaşadıklarını anlattılar.
Remziye, kadınların eşlerini madene kurban verdikten sonra, verdikleri hayat mücadelesini “her şey üç gün, sonrasında etrafınızda kimseyi bulamıyorsunuz, aileler için bile yüksünüz, hiçbir yere sığamıyorsunuz” sözleriyle ifade ediyor.
Devam ediyor, “Soma bizden sonra oldu. Elbette çok büyük bir acı, yaşayan bilir, ama devlet onların yarasını bir nebze olsun sardı. Biz kazadan sonra devlet kademesinde Cumhurbaşkanı’ndan Başbakanı’na çalmadığımız kapı kalmadı. Bizler işi gücü olan kadınlar değiliz, aramızda çocukları daha çok küçük olanlar var hiçbirimizin geliri yok. Devlet bize de sahip çıksın istedik, her şeyi yaptık ama olmadı. İstedik ki, en azından Soma’daki ailelere verilen haklardan biz de faydalanalım”.
Madenci eşlerinin söylediklerine göre, hükümet Soma’da hayatını kaybedenlerin çocuklarının eğitim masraflarını karşılıyor, çalışma çağına gelmiş ailelerin çocuklarına kamuda istihdam sağlamış, ailelere ev vermiş…
Kozlu’da eşlerini kaybeden kadınlar, eşlerinin yokluğu bir yana hayatta kalma mücadelesinde tek başına kalmışlar. Bir nebze olsun, sıkıntılarını hafifletecek, Soma’da yapılan yardımlardan yararlanma talepleri ise, “bu yasa Soma kazasından sonra onlar için çıkartıldı. Yasa geriye dönük işlemez” denilerek geri çevrilmiş.
Davaları halen devam ediyor. Dört yıldır, kendilerine bağlanan 900 TL maaş ile çocuklarını okutup, hayatta kalmaya çalışıyorlar.
Kadınlar geride kalan çocuklarıyla ayakta kalma çabası içindeyken, sanık sandalyesindeki 10 kişiden biri olan Kozlu Müessesesinin Müdürü Kazım Eroğlu iktidar tarafından ödül sayılacak bir terfi almış, geçtiğimiz ay, Kozlu Müessesse Müdürü iken, TTK Genel Müdürü vekili olarak atanmış. Hükümetten gelen bu destekle davanın sonucunu da şimdiden kestirmek hiçte zor değil.
Kozlu’da eşini kaybeden Çiğdem’in olayın ardından yaşadıkları, Çiğdem'in değil ama bir devletin acizliğini, işçisine ve emanetlerine göstermiş olduğu değeri gözler önüne seriyor:
“Kocamı kaybettikten yaklaşık bir yıl sonra, kızımın hasta olduğunu öğrendim. Skolyoz (omurilik kayması) tanısı kondu. Buradaki doktorlar ameliyatı İstanbul ya da Ankara’da yaptırmamı söylediler. Nasıl yapacaktım? Sigorta masrafları karşılamıyor. Ama anneyim, kızım daha dokuz yasındaydı. kocamın acısına mı yanayım kızımın başına gelenlere mı? İstanbul’a bana söylenen özel bir hastaneye gittim, doktor bana 60 bin TL’ye bu ameliyatı yapacağını söyledi. Durumumu anlattım ama fayda yok. Elde yok avuçta yok, devletten destek yok. Araştırırken İstanbul’da başka bir hastanede doktor buldum. İnsan evladıymış, durumu anlattım, bana 20 bin TL’ye yapabileceğini ve bu parayı bulup bulamayacağımı sordu. Bulurum, bulacağım, dedim. Elimde para yok, ailem bir taraftan tedaviden vazgeçmem için baskı yapıyor. Vazgeçmedim. Kızım için. Mahallede komşularım aralarında bir miktar topladı, kardeşim kredi çekti. Kalan 2-3 bin liralık kısmını da ‘dilenerek’ topladım…”
Zonguldak Madenci Ailelerini Yaşatma Derneği Başkanı Çetin Yiğit, derneğin 350 üyesi bulunduğunu, eşlerini, babalarını madende kaybeden ailelerin durumlarının çok kötü olduğunu, devletin hiçbir şekilde yardım etmediğini dile getirdi. “Bırakın evi barkı” diyor, “bu insanlara istihdam önceliği verseler bu dramlar yaşanmayacak.” 2000 yılına kadar TTK bünyesinde madende hayatını kaybeden işçilerin çocukları “maden şehidi çocuğu” kontenjanından istihdam ediliyormuş. Bu o yıldan sonra kaldırılmış, 2006 yılında işçi alımı yapılmış, madenci çocukları başvurmalarına rağmen alınmamışlar. Bir daha da babasını madende kaybeden ailelerden tek alım bile yapılmamış. Dernek başkanı, yaptıkları bir çalışmaya göre hâlihazırda ülkede babalarını madende kaybetmiş ve devletten iş talebi olan 700 kişi olduğunu dile getirdi. Ama devlet madenci çocuklarının, eşlerinin bu talebine kulaklarını tıkamış durumda.
Konuyu, sempozyuma TTK adına katılan yetkiliye sorduğumda aldığım yanıt, “Dava açılmış ve madende hayatını kaybeden işçilerin çocuklarının madene alınmasını yargı eşitlik ilkesine aykırı bulmuş” şeklinde oldu. İnsan kulaklarına inanamıyor. Ama işin tuhafı bu karara itiraz eden de olmamış. Dahası bu konuda yasal düzenleme yapmak yasa yapıcıların akıllarının ucundan bile geçmemiş.
Madenci ölümlerini “fıtrat” diyerek karşılayan bir siyası iktidarın hüküm sürdüğü günümüzde devlet, ne madencilerin hayatta kalmasını sağlayabilecek iradeyi sergiliyor, ne de geride bıraktıklarına sahip çıkıyor. Soma’da adalet henüz yerini bulmasa bile toplumsal tepki madenci ailelerinin karşı karsıya kalabilecekleri maddi bir çok sorununa çözüm üretilmesini sağlamış ama Kozlu Star İnşaat’ta hayatlarını kaybedenler de dahil olmak üzere yüzlerce madenci yakını çaresiz.
Babasını madende kaybeden Meryem’in sözleriyle bitirelim yazıyı:
“Babanın sesini unutmak nedir bilir misiniz?
Ya da nasıl yürüdüğünü, seni nasıl sevdiğini,
Sana nasıl sarıldığını sana dair ne hayaller beslediğini...
Babanın sessizliğinin nasıl acı verdiğini,
Kelimelere dökememek nedir bilir misin?
İçinde yaşamak, konuşamamak sadece ağlamak
Özlemek, her gün biraz daha fazla özleyeceğini bilmek...”
Not: Türk Toraks Derneği’nin “Her yönüyle Pnömokonyoz Sempozyumu” adı altında, hazırlamış oldukları, madenci hastalığı olarak bilinen Pnömokonyozu hem bilimsel hem de toplumsal etkileriyle gündeme alan sempozyum etkinliğine emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Birleşik Metal İş Sendikası Genel Sekreter Yardımcısı