Hewsel’de dinmeyen acı
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne tarihi Suriçi ile birlikte giren Hewsel Bahçeleri’ne bir çivi dahi çakılmaması gerekirken yapılaşmaya açılması geri dönüşü imkânsız tahribatlara yol açacaktır. Göz boyama, reklam ve tanıtımlarla ‘halka açıyoruz, mesire ve dinlenme alanları yapacağız’ gibi söylemler gerçekçi değildir.
Güner Yanlıç
Kapitalist bir zihniyeti yaşatan, bireysel yaşayan, para kazanmak için emeği sömüren, hak bilmeyen, vicdandan yoksunlukla açıklanabilecek kadar gaddar, toplumsal ahlaktan yoksun, birlikte barış içinde yaşamayı bilmeyen, yıllardır Hewsel’in talana açılmasını bekleyenler, iktidar eliyle bu amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar.
Kum ocakları ile başlayan yaşama saldırı, ‘doğa, insan için vardır’ anlayışı ile Dicle nehri vadisini adeta bataklığa çevirerek diğer türlerin yaşam alanlarını ellerinden aldılar. Sermayeyi amaç edinmiş zihin fukaraları ‘aynı gemideyiz’i görmezden gelerek bindiği dalı kesiyor, sonsuz bir kazanç hırsıyla ve öngörüden uzak bir aç gözlülükle saldırmaya devam ediyorlar.
YAŞAM ALANLARI NEHİR VE DERE KENARLARINA KURULUR
Neolitikten beri tüm yaşam alanları dere ve nehir vadilerinin kenarlarında oluşmuştur. Öyle ki 8000 yıllık bir tarihi olan Hewsel Bahçeleri de Amed gibi kadim bir kentin oluşmasına sebep olacak kadar verimli ve değerli bir alan olmuş ve 5000 yıllık Amed kentinin inşasına sebep olmuştur. Kısa bir süre öncesine kadar Amed’in bütün sebze ihtiyacını karşılayan doğal, verimli bir tarımsal alandı.
Hewsel Bahçeleri, yüzlerce kuş türünün göç yollarında dinlenme istasyonu; onlarca sürüngen ve su canlısının yaşam alanı; sêla avê denen endemik Fırat kaplumbağası ile quçikê avê denen su samurunun yaşam alanı olan bir ekosisteme sahip. İnsanı ve kârı önceleyen projeler ile Hewsel’in ekosistemi yok edilmeye çalışılıyor.
En önemli sorunlardan biri de Dicle Nehri’nin tanımsız, belirsiz su olarak iktidarlarca vasıfsızlaştırılması ve kıyı koruma kanunundan yoksun bırakılarak talan edilmesinin kolaylaştırılmasıdır. Öyle ki artık Dicle’yi bir kanun korumuyor, sahipsiz-kimsesiz bırakılıyor.
1970’lerle birlikte Türkiye’de kentleşme adıyla başlayan betonlaşmanın ilk tahribatı kum ocakları olmuştur. Öyle olunca, Amed’de betonlaşma için gerekli olan kum, Dicle Nehri, Hewsel bahçeleri alanından temin edilmeye başlanmıştır.
Bilindiği üzere kum ocakları maden kanunlarına tabidir. Sistemin tüm çevre yasaları gibi bu yasada sermayeye hizmet etmiş, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yönetmeliği de oluşan tahribatın önüne geçememiştir.
ÇED yönetmeliğine göre; Kum ocakları tahribatları en asgari seviyede olmalı, belirlenen alanın dışına çıkılmamalı, vadi yatağı değiştirilmemeli, kum çıkarılan ocaklarda oluşan çukurlar aynı şekilde muadil bir malzemeyle doldurulmalıdır. ÇED yönetmeliğinde buna benzeri onlarca koruyucu madde vardır. Buna rağmen bu maddelerin hiçbiri uygulanmamaktadır.
La Martin, “Vicdan Kanunların Kanunundur” demiş. Hal böyle olunca kanunlardan önce devreye girmesi gereken vicdan ve yaşam hakkına saygı da ekarte edilmiş, büyük balık küçük balığı yutar, büyü ya da öl gibi kapitalist öğretiler devreye girerek Hewsel üzerindeki acılar daha da derinleştirilmiştir.
Nehri arıtan, balık dâhil birçok türe ev sahipliği yapan sazlık alanlar, kum ocakları ile bitme noktasına gelmişken, bu tahribatın üstüne bir de hafriyat sahası ilan edilmesi, kent atıklarının vadi yatağına doldurulması da insan dışında kalan yaşam alanlarını bilinçsizce yok etmiştir.
Yetmedi, kaçak ticari işletmelerce sazlıklar yok edilerek, hafriyat dolguları yapılarak geri dönülmez bir tahribata imza atıldı. Arıtma gücü elinden alınmış bir vadiye, yıllarca kentin atık suları drene edildi. Arıtma için sazlıktan yoksun bırakılan nehre, onlarca çeşit kimyasal madde içeren gri atık denen mutfak ve banyo atıkları dökülmüş oldu. Bunun sonucunda mikroorganizmalarda dâhil yüzlerce türün yaşam alanı tahrip edilmiş oldu.
SUNİ YAPILAR DOĞAL YAŞAMI BİTİRDİ
Ve nihayet balık çiftlikleri devri ile vadi yatağı suni göletlerle süslendi. Balık çiftliklerinde balıklara verilen hormonlar ve ilaçlar balıkların atıkları ile nehre karışarak doğal yaşamı bitirdi. Bu balık çiftlikleri meyve bahçeleri ile donatılarak tepkilerin önüne geçilmeye çalışıldı.
Bilinçsiz tarım politikaları, ‘su sonsuzdur, bitmez’ mantığıyla yapılan salma sulama, tarımsal alanlardaki kimyasal gübrelerle nehir suyuna karışarak canlı yaşamını önemli derecede etkilemeye başladılar. Balık, kurbağa, su yılanı, endemik olan Fırat Kaplumbağasının ve yüzlerce mikroorganizmanın yaşam alanları kalmadı. Daha önce balıkçılıkla geçinen ve onlarca çeşit balıkla evine ekmek götüren insanlar dahi kalmadı.
Endüstriyel tarım politikaları ile büyük üreticilere gübre, kimyasal ilaç ve tarımsal araçlarla desteklenmesi ile rekabet gücü elinden alınan küçük üreticinin geçimlik temelinde yaptığı bostancılık bitirilirken, vadinin ekosistemi de alt üst edildi. Diyarbakır karpuzunun yerini çok su tüketen ve ticari amaçla yetiştirilen kavak bahçeleri ve pamuk almış oldu.
HEWSEL'E ÖZGÜ YEDİ BİN KARA KAVAK VE SÖĞÜT
Hewsel Bahçeleri’nde doğal olarak yetişmiş 7 bin civarında kara kavak ve kara söğüt bulunuyor. Ortalama boyu 2o metre olan ağaçlar, Dicle Üniversitesi yönetimince, bataklıkları kurutmak adına kesildi. Dönemin rektörü ağaçların kesilmesini, “Çalı çırpı kestik” diyerek savundu. İl Toprak Kurulu’nun “tarım alanı değildir” söylemi, Hewsel Bahçeleri’nin imara açılmasının önündeki engeller kaldırılmaya çalışıldı. Akabinde Kamu Yararı kapsamında imara açılmaya çalışılarak planlanan üç adet HES iptal edildi. Sistem ve sermayenin Hewsel’deki hunharca talanı ve saldırıları aralıksız devam etmekte.
Son numaraları da Özel Proje Alanı ilan etmek oldu. OHAL’den dolayı her türlü halka açık basın açıklaması ya da gelişebilecek her türlü demokratik ve sivil tepkinin de önüne geçilerek DSİ eliyle tahribat yapılmakta. Hewsel Bahçeleri’ndeki evler yıkılarak, ağaçlar kesilerek zorla kamulaştırma dayatılan halk alanı terk etmek zorunda bırakıldı.
Doğasının yok edilme pahasına yapay gölet yapılarak regülâtör eklenmesi planlanmıştır. Tarihi On Gözlü Köprü’nün iki gözüne hafriyatla dolgu yapılarak ticari işletmelere peşkeş çekildi. Gelişen tepkilerden dolayı iki göz açıldı, ama binlerce metreküpü bulan hafriyat dolgusu olduğu gibi bırakıldı, sadece makyajladılar denebilir. İnşaatlar ve yollar yapılmaya devam ediliyor.
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne tarihi Suriçi ile birlikte giren Hewsel Bahçeleri’ne bir çivi dahi çakılmaması gerekirken yapılaşmaya açılması geri dönüşü imkânsız tahribatlara yol açacaktır. Göz boyama, reklam ve tanıtımlarla ‘halka açıyoruz, mesire ve dinlenme alanları yapacağız’ gibi söylemler gerçekçi değildir.
Sermaye iliklerine kadar sömürmeden Hewsel’den çıkmayacak. Hem yerel iktidar hem de merkezi iktidar yapılan yanlışlardan dönmeli ve oradan rant elde edilecek diye avuçlarını ovuşturan sermayedarlar da vicdanlı olmalıdır.