Türkçeleştirilen Kürdce şarkılar

Kürdlerin kimlik inşasında önemli bir yer tutan stranlar (şarkılar) başta yaratıcısı gelmek üzere Kürd toplumundan izler taşır. Bu yönüyle de özgündür. Kürdçe eserlerin Türkçeleştirilmesi bir alımlama demek değildir, yozlaştırma sürecidir, inkarın bir boyutudur.

Google Haberlere Abone ol

Hatice Özhan [email protected]

Geçtiğimiz haftalarda meclis başkanlığına sunulan TBMM İçtüzük teklifi ile ’Kürdistan’, ‘Kürt illeri’ diyen vekillerin para cezasına çarptırılmaları kararlaştırılmıştı. AKP ve MHP’nin uzlaşmasıyla hazırlanan bu İçtüzük ve Kürdlere yönelik benzeri diğer tüm uygulamalar devletin genel geçer Kürd politikası ile ilgilidir pek tabii ki. Bir gerçeği sadece sözlü yoldan inkar etmek onu ortadan kaldırmak için yeterli değildir, yok saymayı pratik bir sonuca bağlamanın yolu kurumsal yaptırımlardan geçer. Yaptırımların yol açacağı toplumsal gedikler çok önemli değildir çünkü devletin birlik ve bütünlüğünün sağlanılması tüm ahlaki kriterlerin üstündedir.

'KÜRD DİYE BİR ŞEY YOKTUR'

Birlik ve bütünlük kaygısı "Kürd diye bir şey yoktur" demeyi gerektiriyorsa eğer bu uğurda her şeyi yapmak mübahtır. Ancak eğer ki bu yokluğun üstesinden topyekun gelinmediğinde ise onu sadece “folklorik bir unsur” olarak algılatılmak da bir yoldur. Böylelikle de “folklorik unsuru”n şarkılarına varıncaya dek elinde ne varsa ondan alınarak asimilasyona ve homojenleştirilmeye uğratma hakkı doğar. Kendisine yabancılaştırılıncaya dek asimilasyon tornası işletilmeye devam eder. Hal böyleyken de Kürd çocuklarının yüzyıllardır Kürdçe duyduğu, misal “Lê Dotmam” bir gün bir bakmışlar ki Türkçe’yle “Ben yetim, ben öksüz” olmuş.

İlkin ne kadar yadırgayarak dinleseniz de resmi ideolojinin asimilasyon tornasından geçen varlığınız bir süre sonra onu Türkçe kanıksattırır. Asimilasyon politikalarının belki de en kurumsal aşaması olan Türkçeleştirilen Kürdçe şarkılar sorunu, ulaşılmak bilmeyen son sayfasıyla bir talanın anlatılmasını bekler. İnkar ve ret politikası devam ettiği sürece o son sayfa kendisine ulaşılmayı bekleyedurur  ama geri kalan öbür sayfaların gerçeklerle doldurulması gerekiyor elbette ki. Bu sayfalara geçirilecek bilgi, Kürd sanat ürünlerinin talanını içeren bir sürecin Türkiye’nin kuruluşunda işlenmiş olduğudur.

'ÜLKENİN KURULUŞ AMACI HOMOJEN BİR BÜTÜNLÜĞÜ KABUL EDİYORDU'

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş mantığı toplumun homojen bir bütünlük olduğu ya da olması gerektiği ön kabulüne dayanıyordu ve böylelikle de kültürel doku hakim ulusa göre kurulmuştur. Toplumsal örgütlenme dokusu farklılıklar üzerine kurulmadığından kurumsal yapıda ayrımcılık içeren uygulamalar haliyle görülecekti. Türk Ulus-devleti belli bir coğrafya üzerinde birbirine sorunsuzca eklemlenmiş bir halkı temsil ettiği düşüncesine dayanmakla birlikte, saflaştırıcı ve indirgeyici üniter nitelikleriyle homojen bir kültürün var olduğu kabulüne dayanıyordu. Bu optimist bakış, gerçeğin hasır altı edilmesi değil de nedir? İndirgeyici boyutun tehlikeli yanı devlet sınırları içerisinde bulunan farklı kültürleri, onların özgün özelliklerini asimile etme durumudur.

Asimilasyon bir dönüşme devrimi olup, kendi kendine değil çevre tarafından yeniden şekillendirilme eylemidir. Tarihselliği bir anlamda dışlayarak, evrensel sürece dahil edilip,sosyal yaşamın tüm boyutlarını içeren bir bilincin inşası olarak, birbirine benzetmek anlamına gelmektedir. Gerçek dışı bir şekilde değer meşrulaştıran güç ilişkilerini kapsayarak ilerleyen devlet, Kürd sanat ürünlerinin Türkçeleştirilmesi gibi bir asimilasyon politikasına girmiştir.

'TÜRKÇELEŞTİRİLME 4 AŞAMADA GERÇEKLEŞTİRİLDİ'

Bir devlet politikası olan her şeyin Türkçeleştirilmesi kapsamında Kürdçe şarkıların Türkçeleştirilmesine dört aşamada gerçekleştirilecek şekilde yönelinmiştir. Ilk aşama 1926 yılında Darü’l Elhan müdürü Yusuf Ziya Bey önderliğinde tüm yurtta geziler düzenlenecek biçimde hayata geçirilir. Bu gezilerdeki amaç yurttaki tüm türkülerin kayıt altına alınması ve nihayetinde de Türkçeleştirilmesiydi. 2 Eylül 1926 tarihinde Samsun’dan hareket eden Darü’l Elhan heyetinin ilk durağı Adana oldu. Heyette bulunan Rauf Yekta, Dürü Turan ve Ekrem Besin gibi dönemin isimleri Adana’dan sonra Antep, Urfa’ya düzenledikleri geziler sonucunda 250 türkü derleyip toparlayarak kayıt altına alır.

Ulvi Cemal başkanlığında toplam 2 ay sürecek ikinci gezi ise MEB Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne bağlı Ankara Devlet Konservatuarı öğretmenleri tarafından 1938 yılında gerçekleştirildi. Ulvi Cemal’in bu işteki yardımcılarından Diyarbakırlı Muzaffer Sarısözen Kürdçe parçaları yorumlarken, Arif Atikan ise kayıt işleriyle uğraşıyordu. Malatya, Diyarbakır, Urfa, Antep, Maraş ve Seyhan’da gerçekleştirilen bu geziler sonucunda da 491 türkü ve halk şarkısının derlemesi yapıldı.

'AĞIZ' KAMUFLAJLARIYLA ESAS HALLERİNDEN SAPTIRILDILAR'

TRT tarafından 1967 senesinde yapılan gezinin üçüncü aşamasında tüm Türkiye’den 1788 eser derlenirken, 1976 senesinde gerçekleştirilen gezinin sadece Urfa’yla sınırlı kısmında ise toplam 300 Kürd ezgisi derlenip toparlanır. Kültür Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi tarafından gerçekleştirilen dördüncü aşamada elde edilen Kürdçe ezgilere “Urfa Ağzı” “ Diyarbakır Ağzı” “Antep Ağzı” gibi kamuflajlar getirilerek esas hallerinden saptırılırlar.

Sıra toplanan Kürdçe ezgilerin ilk icralarının yapılmasına gelir. Ankara Radyosu müdürü Mesut Cemil Bey’in öncülüğünde ve önerisi üzerine kurulan bir heyet tarafından bu iş gerçekleştirilir. Heyet inisiyatifiyle toplanılan eserler “Yurttan Sesler” adıyla halk müziği yayınları adı altında başlatılır. Kadroda yer alan yorumcuların da Kürd sanatçılardan olması kültür yağmacılığının trajikomik bir boyutunu gözler önüne serer. İlk Kürdçe eserleri Türkçe okuyan Kürd sanatçılar; Celal Güzelses, Mukim Tahir, Kel Hamza, Cemil Cankurt gibi sanatçılardır. Bu isimlere sonrasında Mahmut, Güzelgöz, Kazancı Bedih, Birecikli Nuri Sesigüzel, İbrahim Tatlıses, Güler Işık, Burhan Çaçan, İzzet Altınmeşe, Mahsun Kırmızıgül gibi isimler de eklenmiştir.

Türkçeleştirilen ilk eserlerden biri “ Türkmen Gelini” olarak çevrilen “Kürdün Gelini”dir.

Türkçeleştirilen eserlerin çoğu Şiwan Perwer tarafından yorumlanan türkülerdir. Örneğin Perwer’in “De Lorî” adlı parçası Güler Işık tarafından “Şey Yani” olarak yorumlandı. Yanı sıra sanatçı Perwer’in “ Peşmerge” adlı parçası da İbrahim Tatlıses tarafından “ Zurnacı İbo Dayı” olarak yorumlandı. Perwer’in eseri olan Canê Canê de Tatlıses tarafından “ Caney Caney” olarak yorumlanan eserler arasındadır. “Mumik” adlı eseri de İbrahim Tatlıses tarafından “ Bir Mumdur İki Mumdur” olarak yorumlandı. “Lorke Lorke” ,” Şemamê” de İbrahim Tatlıses tarafından yorumlanmıştır. “ Hinê bînin li destê kin” eseri de “Kınayı Getir Anne” olarak yorumlandı. “ Di dinê de sê tişt hene” adlı parçası da İbrahim Tatlıses tarafından “ Bu dünyada üç şey vardır” olarak yorumlandı. Yine “ Lawo destê min berde” adlı parçası da “ Makaram sarı bağlar” olarak yorumlandı. “ Lê Dotmam” eseri de “ Ben yetim, Ben öksüz” olarak yorumlandı.

Kürd sanatçı Heycanê Mukrîyanî’nin söylediği “Ez kevokim “ eseri de Celal Güzelses tarafından “ Hele yar Zalim Yar” olarak yorumlandı. Bülent Serttaş tarafından dillendirilen “Ağlama Yar” adlı eser de “Seyran Mengî”dir. “ Lê Nazê” adlı eser de İzzet Altınmeşe tarafından “Naze “ adlı olarak okundu. İzzet Altınmeşe “ Lê Xanimê” adlı eseri de “Le Hanım” olarak yorumlamıştır.

Tahsin Taha tarafından okunan Kürdçe eser “Cotkar” adlı eser de Mehmet Özbek tarafından “ Beyaz Gül, Kırmızı Gül” olarak çevrildi. Yine Gülistan Perwer’in yorumladığı Kürdçe bir eser olan “Zara” da Mahsun Kırmızıgül tarafından “Öleyim” olarak çevrildi. “Çavit Civana Leyla” adlı eser “ Çavuş Kızı Leyla” olarak“Sînemê” adlı parça da Zap Suyu olarak “Esmera min” adlı eser de “Kibar Yarim Esmerim” olarak “Edlê Yemman” adlı eser de “ Ay akşamdan ışıktır” olarak Hesen Zîrek – Ey Niştîman, Ruhi Su – Ankara’nın Taşına Bak, Hesen Zîrek – Yallah Şufer, İbrahim Tatlıses – Yallah Şoför, Hesen Zîrek – Nesrîn Emrim Bihare, Celal Güzelses – Ağlama Yar Ağlama Anam, Hesen Zirek – Chawt Cwane Leyla, Özcan Deniz – Leyla, Hesen Cizîrî – Ez Kevok im, Celal Güzelses – Hele Yar, Şivan Perwer – De Lorî, Lorî, Mahsun Kırmızıgül – Güneşli Yarınlar, Şahiya Stranan – Edle, Ahmet Sezgin – Ay akşamdan ışıktır (Yaylalar).

Kürdlerin kimlik inşasında önemli bir yer tutan stranlar (şarkılar) başta yaratıcısı gelmek üzere Kürd toplumundan izler taşır. Bu yönüyle de özgündür. Kendine ait anlam ve değerler bütünüyle var olan Kürd stranlarının sadece doğduğu toplumla sınırlı kalması elbette ki düşünülemez. Farklı kültürlerin sanat değerleriyle tanışması, temas halinde olması bilakis geliştiricidir. Çünkü yaratıcısının ve içinden çıktığı toplumun yüklediği anlam ve değerler, sanat ürününün toplumsal yapının diğer birimleri tarafından alımlanmaya başlamasıyla birlikte çoğalır, değişir ve dönüşürler.

Ancak asimilasyon politikası çerçevesinde yapılan herhangi bir alımlama bir kültür yağmacılığıdır ve o sanat ürününe değişim ve dönüşümden ziyade dejenerasyon getirir. Görüldüğü ve yaşandığı üzere Kürdçe eserlerin Türkçeleştirilmesi bir alımlama demek değildir, yozlaştırma sürecidir, inkarın bir boyutudur. “Lê Dotmam” türküsü, üzerine inkar gömleği zorla giydirilen bir halkın türküsü olarak kabullenildiği ve bu zorbalıktan vazgeçildiği gün herkesin türküsü olarak ne de keyifle dinlenilecektir halbuki!

Kaynakça

PH PressHaber- Türkçeleştirilen Kürtçe Şarkılar (Mustafa Ergün)