Ölüden ne istersiniz?  

Vicdanımız ne kadar diriyse o kadar insanız. "İçimizdeki çocuk” ne kadar az kararmışsa o kadar sağlıklıyız

Google Haberlere Abone ol

Yüksel Işık

Ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, her şeyin vicdanla bağlantısını kurar.

O’nun yapıtlarında toprağın da, suyun da, bitkilerin de vicdanı olduğunu görürsünüz ama daha da önemlisi, insan soyunun en vicdansızına da en çocuk vicdanlısına da rastlarsınız.

İnsan kahramanlarının kişiliğinde okurlarını vicdanla buluşturan Aytmatov’a göre vicdan, “tohumdaki öz”dür.

Özsüz tohum filizlenmez!

Tarihin ilk çağlarında ise vicdan için “Tanrı’nın sesi” denirmiş.

Bence de öyledir; vicdan, insanın ruhudur, içidir yani!

O “iç”te ne varsa insanın dışına da o yansır.

KARA VİCDANLILAR!

“İçinin güzelliği dışına vurmuş” deriz ya bazı insanlar için işte vicdanımız ne kadar diriyse o kadar insanız.

Ne kadar az bozulmuşsa ve ne kadar az kararmışsa “içimizdeki çocuk” o kadar sağlıklıyız; o kadar insanız.

Vicdansızlık ise kötülükle müsemmadır; “kara vicdanlı” sözüyle anlatılan da budur.

İnsan, toplumsal bir varlıktır ve yaşadığı sürece ne yaparsa yapsın iyi anılmak ister.

Ama hayatta insanın boğazının düğüm düğüm eden; kolunu kanadını kıran, çaresiz bırakan şeyler de oluyor.

Bütün bu olup bitenlerin “kahramanları” da, kötü şeyler yapmaktan kendilerini alamayan insanlar.

Ve ne yazık ki biz o “kötü insanlar” ile aynı havayı soluyor; aynı yollardan geçiyoruz.

İşte o “kötü şeyler yapmaktan geri durmayan insanlar”, inançlı insanlar açısından Allah katında herkesle eşitlenmiş bir cenazeyi yerinden ettiler.

Ölüye eziyet ettiler yani!

Cezaevinden verilen özel izinle annesini uğurlama törenine katılan HDP’li Aysel Tuğluk, hayatının hiçbir döneminde bu kadar eziyet çekmemiş; bu kadar çaresiz olmamıştı.

İnançlarına uygun ritüellerin ardından annesini Gölbaşı-İncek Mezarlığına defnetmek istediğinde, her nasıl olmuşsa sayıları 50 civarında olan bir güruh, üstelik de kendilerine bol keseden Müslümanlık payesi de vererek, mezarlığa akın edip, “şehitlerin gömülü olduğu yere teröristleri gömdürmeyiz” diye saldırmışlar.

İnsanın, “bu güruh, mezarlıkta mı yaşıyor; nasıl haberleri olmuş” diye sorası geliyor.

Oysa bu yapılandan daha beter “teröristlik” mi olur?

Varsayalım ki kızının (ki O da ağzını her açtığında barıştan başka bir şey dememiş) bir günahı var; yaşlı bir kadının ölü bedenine eziyet ederek o günahın ceremesini ödetmeye çalışmak, nasıl bir vicdanın ürünü?

BU KADAR KÖTÜLÜK…

Elbette masum değiller ve açık ki birileri bu tetikçileri ajite etmiş.

Bu güruh, bizim dediklerimizi anlamaz ama Hazreti Ömer’in, “kötü bir işin en gizli şahidi, vicdanımızdır” sözünü de mi anlamaz?

Bu güruha İslam Peygamberinin, “şüphesiz ölüm korkunç bir şeydir. Cenazeyi gördüğünüzde hemen ayağa kalkınız” sözünü hatırlatmak da manasız!

Haydi akıl gözleri kapalı; vicdanları da mı kapalıdır bunların?

Bu toprakların geleneği, elinden tutup kaldırmak istemese bile düşene tekme atmaz.

Milliyetçilik dedikleri bu mu?

Bu mudur mukaddesatçılık?

Bu kadar mı kötüler?

Bu kadar mı içleri pis?

Ölüden ne isterler?

Zulmün bu kadarı, sizin de midenizi kaldırmıyor mu?