Danıştay'ın yaz saati kararı ve Türkiye'nin eşref saati
Yaz saati uygulamasının kalıcı hale getirilmesi ile ilgili hayata dair sorunlara hiçbir şekilde temas etmeyen, doğanın henüz uyanmadığı saatlerde servis arabalarına binen çocuklardan bahsetmeyen bir yargı kararının, geçici bir süre için bile olsa ülke insanlarının bir kısmının sığınacağı bir liman oluvermesi çok ilginç ve travmatik toplumsal bir ruh halinin açığa çıkmasıdır.
Hikmet Koyuncuoğlu
Gündemdeki yaz saati uygulamasının kalıcı hale getirilmesi ve buna ilişkin yargı kararı, Türkiye’nin ruh haline ilişkin bir okuma için müthiş bir zemin oluşturdu esasında.
Öncelikle Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (1) konuyla ilgili ne demiş ona bir bakalım. Kararda;
“ülkemizde esas olarak uygulanması gereken saatin, anılan yasanın 2'nci maddesinde düzenlenen kış saati olduğu”
“Bakanlar Kurulu'na başlangıç ve bitiş tarihlerini belirlemek suretiyle yaz saati uygulanması konusunda verilen yetkinin sürekli hale getirilerek kanunun verdiği yetki kullanımının aşıldığı, başka bir ifadeyle yaz saati uygulamasının kalıcı hale getirildiği ve bu haliyle anılan kararın 697 sayılı Kanun'un ilgili maddesini değiştirir nitelikte olduğu” tespitleri yapılmış.
Temele katkı yapmak üzere yetki verilenlerin, temeli değiştirme çabası bu ülkenin insanlarının son derece aşina olduğu bir durum esasen. Bu yönüyle karar içeriğinin çok da yeni bir şey söylemediği iddia edilebilir. Konu ile Türkiye’nin ruh hali arasındaki köprüyü kuran ise, yukarıda atıflar yapılan yargı kararına ülke insanları olarak verdiğimiz tepki.
Yarın Resmi Gazete’de ilan edilebilecek bir Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi ile Danıştay’ın yorumlamaya çalıştığı 697 Sayılı “Günün Yirmi Dört Saate Taksimine Dair Kanunun” yürürlükten kalktığı ve hatta günün kaç saatten ibaret olduğuna ilişkin belirlemeyi Bakanlar Kurulu’nun yapacağına ilişkin bir düzenleme oluşturulsa, Anayasa Mahkemesi dahil hiçbir yargı organının buna müdahale edemeyeceğini sanırım hepimiz artık öğrendik!
Buna rağmen Danıştay’ın bu kararının hukuk devleti özlemine yönelik ümit kırıntılarını yeşertmeye vesile olması ve toplumda yankı da bulması, toplumsal psikoloji bakımından iyi analiz edilmelidir.
Pek tabii ki, toplumun bir kesiminin yürütme erkinin kimi uygulamalarına karşı yargı kararlarından medet umma refleksi gösteriyor olması öncelikle olumlu bir değerlendirmeyi içinde barındıracaktır.
Buna karşın yaz saati uygulamasının kalıcı hale getirilmesi ile ilgili olarak gerçek ve hayata dair sorunlara hiçbir şekilde temas etmeyen, doğanın henüz uyanmadığı kör saatlerde servis arabalarına binen çocuklardan bahsetmeyen, uygulamanın insanların uyku düzenlerine ve dolayısıyla performanslarına olumsuz etkileriyle ilgili tek satır içermeyen bir yargı kararının, geçici bir süre için bile olsa ülke insanlarının bir kısmının sığınacağı bir liman oluvermesi çok ilginç ve travmatik toplumsal bir ruh halinin açığa çıkmasıdır kanımca.
Siyasi iktidar temsilcilerinin, Danıştay kararına yönelik açıklamalarının satır araları da, yukarıda yer verdiğim sonucun sağlaması niteliğinde değerlendirilebilir.
Açıklamalarda “kararda esas yönüyle bir değerlendirme bulunmadığı, usul yönünden eksikliğin ise giderileceği ve aynı istikamette devam edileceği” ifade edilmekte.
Usul yönünden eksiklikleri gidermede ne kadar mahir bir yürütme erkine sahip olduğumuzu biliyoruz da, esas yönünden değerlendirme yapabilecek bir yargı organı ülkede kalmışcasına veya siyasi tercihin aksi yönünde bir yargı organı tarafından yapılacak değerlendirmeyi saygıyla karşılayıp uygulamaya geçirecek bir siyasi anlayışa sahipmişizcesine ifade edilen bu sözler; ülke insanının bir kısmının ruh dünyasının yukarıda ifade etmeye çalıştığım hale gelmesi ile doğrudan orantılı gözüküyor.
Sonuç olarak, başkanının yakın zamandaki açıklamalarını hepimizin bildiği Danıştay’ın bir kararının ülkede ümit ışığı olarak beliriyor olmasına bakarsak, hukuk devleti ilkesine özlem ve erişme yolunda morale oldukça ihtiyacımız var sanırım!
Avukat, Doktor
(1) Yaz saati uygulamasının kalıcı hale getirilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması talebiyle açılan davada, Danıştay 10'uncu Dairesi'nin yürütmenin durdurulması talebini reddetmesi ve davacının bu karara itiraz etmesi sebebi ile konu Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun önüne gelmiştir.