Çark belli ama arkın durumu karışık

Gündem istifa haberleriyle kilitlenmişken, tüm bu istifa dalgasının, dipteki bir hesaplaşma akıntısından kaynaklandığı az çok tahmin ediliyor. Ayrıca yarışı kaybetmeye başladığını anlayan iktidar partisinin son düzlükte atla birlikte jokeyi de değiştirmeye çalıştığı da. Birileri birileriyle artık “beraber yürümek istemiyor” o yollarda. Eski dostlar düşman oluveriyor, eski düşmanlar dost.

Google Haberlere Abone ol

Yemen Cankan

Günler hatta haftalardır süren istifa tartışmaları nedeniyle gündem kilitlenmiş durumda. İstifa etti, hayır etmedi, odasını topluyor, saraya gidiyor, çatıya çıkıyor, aşağıya iniyor vs. Hemen herkes bundan sonra ne olacağı konusunda merak ve kimi zaman endişe duyuyor. Peki, neler oluyor?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanının istifasıyla sonuçlanan ve Ankara, Bursa ve Balıkesir büyükşehir belediyesi başkanlarının da “istifa” temalı istişarelerle(tehdit diye okunsun) ablukaya alındığı süreç, hız kesmeden devam ediyor.

Bu metnin yazıldığı sıralarda Bursa Büyükşehir Belediyesi başkanının istifa ettiği, Ankara’nınkinin de bu hafta sonu itibari ile istifa edeceği haberi tüm yurda ulaştı. (Belki bizim köye henüz ulaşmamıştır, bilmiyorum.) Balıkesir Büyükşehir Belediyesi başkanının ise, Ankara’nınkinden daha “dişli” olup olmadığı bilinmiyor. Bursa ve Ankara’nın “düştüğü” haberlerinden sonra, Balıkesir cephesinde bir “direniş” beklenmiyor. Belki onun nezdinde sözlü istifa teklifinden, fiziki baskı uygulama aşamasına henüz geçilmemiştir. Onun akıbetinin de önümüzdeki birkaç gün içerisinde netleşeceği tahmin ediliyor.

Gündem istifa haberleriyle kilitlenmişken, tüm bu istifa dalgasının, dipteki bir hesaplaşma akıntısından kaynaklandığı az çok tahmin ediliyor. Ayrıca yarışı kaybetmeye başladığını anlayan iktidar partisinin son düzlükte atla birlikte jokeyi de değiştirmeye çalıştığı da. Birileri birileriyle artık “beraber yürümek istemiyor” o yollarda. Eski dostlar düşman oluveriyor, eski düşmanlar dost. Hepsinin elinde bir koz ve hepsinin de alnı “ak” duruyor.

Cumhurbaşkanı son dönemde yaptığı birçok açıklamada, gençlere güvendiğini ve onlara yol açmak gerektiğini vurguluyor. Devlet yönetiminin obez olduğunu, bunu değiştirmek gerektiğini de ekliyor.

Bu itiraf niteliğindeki açıklamalar, sadece iktidar partisinin değil bir bütün olarak devletin içerisinde bulunduğu açmazları anlamaya yeter de artar. Devlet içerisinde bulunduğu her türden krizle artık baş edemiyor ve değişikliğe ihtiyaç duyuyor. Öyle ki yine cumhurbaşkanı, güçlünün haklı sayıldığı bir dünyada yaşamak istemediğini, rahat yaşamak için insanların alın terinin sömürülmemesi gerektiğini söyleyecek kadar “ileri” gidebiliyor.

Dinleyenlerin akıllarında “ya acaba neler oluyor” sorusu belirse de bu sorunun aynı zamanda hem olumsuz hem de olumlu bir cevabı da hemencecik yanında bitiveriyor. Olumsuz çünkü durum iyiye değil kötüye gidiyor. Olumlu çünkü durum iyiye değil kötüye gidiyor yine. Bir yerlerde bir şeyler çözülüyor.

Ve fakat bir yanda bütün bunlar yaşanırken, bir yanda da koca bir toplum, istifa etme “erdemi” ile istifa etmeme “cesareti” cenderesine sokuluyor. Hükümet ve tabanı istifaları gerekli buluyor ve etmeyenleri ihanetle suçluyorken, ana muhalefet partisi lideri kalkıp istifa dayatmasına karşı çıkıyor ve “seçilmişi” arkalıyor.

Kimileri, şaibesiz hiçbir faaliyeti bulunmayan bir iktidar partisinin, falanca üyelerine karşı kullandığı istifa dayatmasını, istifaya zorlananları mağdur ettiği noktasında algılıyor ve onları savunmak noktasına düşüyor. İstifaya zorlananların arkalarında tüm pisliğiyle duran faaliyetlerini unutuveriyor.

Kimileri de dün birlikte ve bilerek yaptıkları kirli işlerin sorumluluğunu, bugün bunlara yıkanların ardına düşüp, istifaya zorlananları mahkûm ediyor.

Yazılı basında yapılan birçok yorumda zamanın birinde İsveç’te bir bakanın Toblerone çikolata almak için yanlışlıkla devlet kasasından ödeme yapması üzerine istifa edişi yazılıyor. Bunu yaparken, yöneticilere bir bütün olarak ders verilirken, istifası gündemde olanlara da inceden bir erdem çağrısı yapılıyor.

Ama burada bir nokta var ki atlanıyor ve hepimizin atlaması isteniyor: erdem eşiğinin bu ülke açısından çoktan aşılmış olduğu noktası… Bu ülkenin ne seçim pratiğinin, ne yönetici kültürünün ne de yöneticilerinin kendisinin erdemin konusu edilemeyeceği göz ardı ediliyor ve bizim de göz ardı etmemiz bekleniyor.

Erdemli davranmayanların, başka erdemli davranmayanlara yaptıkları “erdemli davran” çıkışının, bu kadar erdem içermesine rağmen (cümle erdemden çatlayacak) erdemle ilgisinin olmadığı ortadadır. İktidar oyunlarının, hesaplaşmaların ve revizyonların erdemli olmak ya da olmamak tartışması üzerinden okunması da bu sebeplerle oldukça tehlikelidir.

“Dönüyor bir dolap, çarkı belirsiz/çağlayan bir su var, arkı belirsiz” der Âşık Veysel bir türküsünde. Veysel’in yaşamın gizemi konusunda belirsiz olarak tarif ettiği çark, bugün yaşamın her alanında (kültür, sanat, ekonomi ve konumuz bağlamında siyaset vs.) bizler açısından bellidir. Çağlayan bir suyun varlığı da tartışmasızdır yine. Ama “ark”, yani yol meselesi henüz karışıktır.

Elzem olan çağlayan su için doğru arkı bulmaktır. Yola çıkmak, davranmaktır. Yönetenlerin değil yönetilenlerin yarınını kurtarmaktır. Erdem konuşmanın gereği yoktur. O, sonraki meseledir ve yoldayken de konuşulur.

Avukat