Bu ülkeden bir Ecevit geçti

Ecevit, Türk halkının modernleşme, çağdaşlaşma isteği ile kendisine olan özgüveni arasında pozitif bir ilişki kuran nadir liderlerden biridir. Ama Ecevit büyük bir umut olduğu kadar aynı zamanda büyük bir hayalkırıklığıdır da...

Google Haberlere Abone ol

Mahmut Üstün

Bülent Ecevit denilince,eminim ki herkesin aklına öncelikle 1970’li yıllar ve bu yılların 'Karaoğlan'ı gelmektedir; benim de öyle. 1970’li yılların ilk yarısında dile getirdiği “Toprak İşleyenin, Su Kullananın”, "Ne ezen ne ezilen insanca hakça düzen" vb. sloganlarıyla ülkenin her yerinde, bütün ezgin gönüllerinde yarattığı heyecan dalgası, bugün gibi aklımdadır.

Ecevit’i Türk siyasal tarihi içinde onu önemli bir lider yapan bir dizi etmenden söz etmek olanaklı. Ama herhalde O’nun tarihsel mirasının en önemli halkaları, Türkiye’de sosyal demokrasi akımını sistematik bir tarzda oluşturan ilk lider olması ile birlikte, sol bir partiyi şu ana kadar ki en yüksek oy düzeyine, yüzde 45’lere kadar taşıyabilmiş olmasıdır da.

Üstelik sıradan bir oy artışı da değildir söz konusu olan. Ecevit bu oy oranına çevresinde son derece büyük, kitlesel bir umut ve sevgi halesi yaratarak ulaşmış bir liderdir. Türk halkı Ecevit’te, içerideki ve dışarıdaki güçlü ve adaletsiz güçlere karşı kendisine önderlik edecek karizmatik bir lider görmüştü.

O tarihlerde milyonlar dağa taşa “Umudumuz Ecevit” yazdı; solu ya onunla tanıdı ya da onunla daha fazla sevdi.

Neydi Ecevit’teki tılsım? Nasıl olmuştu da Ecevit kendisini destekleyende de, desteklemeyende de büyük bir sevgi ve saygı hissi yaratabilmişti?

Bunun arkasında öyle sanıyorum ki, Türk halkının daha başlangıçtan itibaren Ecevit’in dürüst ve adil bir kişiliğe sahip bir lider görmesi ve onun haksızlığa karşı ödünsüz ve bükülmez bir iradeyle karşı koyacağını, ilkelerinden ödün vermektense gerekirse koltuğundan ödün vereceğini düşünmüş olması bulunmaktadır.

Nitekim İnönü ile 12 Mart askeri darbesinin hükümetine bakan verip vermemek konusunda ayrı düşmüşler ve askeri darbe hükümete bakan vermemek gerektiğini düşünen Ecevit, Genel Sekreterlik görevinden istifa ederek; CHP içinde kararlı bir demokratik tutumun temsilcisi olduğuna ilişkin güçlü bir kanaat yaratmıştı.

Bu kararlı ve bükülmez kişiliğin kaba sabalıkla değil; tam tersine duygusal, sevecen bir kişilikle ve yüksek bir nezaketle birleşmesi, Anadolu insanının sıcak, duygusal, sevecen ve terbiyeli kişiliği ile büyük ölçüde örtüşmüş ve O’nu halkın gözünde olumlu anlamda çok daha farklı kılmıştı.

Ecevit, sosyal demokrat siyaset ve ekonomi anlayışını Türk siyasetine ilk kez sistemli bir dünya görüşü olarak sokan siyasetçidir. Daha genç yaşlarında İnönü kabinesinde Çalışma Bakanı iken toplumun alın teri ile geçinen kesimlerini öne çıkaran sosyal adaletçi tavrı, daha sonraki yıllarda halkın sevgisini kazanmasındaki önemli etmenlerden biri olmuştur.

O politikanın seçkinlerin tekelinde olan bir iş olmaktan çıkarılarak, halkın politikaya çok daha etkin biçimde katılımasından yana olduğunu çok sık söylüyordu. Halkın önemli bir aktör olarak içinde olmadığı hiçbir toplumsal değişim projesinin, siyasi programın ve partinin köklü ve kalıcı olamayacağını dillendiriyordu. Bu söylem ve yaklaşımlar, Bülent Ecevit’le halk arasındaki ilişkiyi güçlendiren bir başka önemli etmendi.

Ecevit ayrıca,Türk halkının modernleşme, çağdaşlaşma isteği ile kendisine olan özgüveni arasında pozitif bir ilişki kuran nadir liderlerden biridir. Pek çok başka lider Türk halkının modernleşme, çağdaşlaşma gereksinimini ya kendisine olan özgüvenini sarsacak bir “batının üstünlüğü ve bizim geriliğimiz” ikilemi üzerine kurmuş ya da geleneksel olanı pohpohlayarak, çağdaşlaşmayı ve batıyı yabancı ve düşman göstererek Türk halkının çağdaşlaşma arzusunu törpülemeye çalışmıştı. Ecevit bu konuda sanki Türk halkına aradığı dengeyi ve sentezi vermişti ve bu nedenle de çok sevilmişti.

Ayrıca Ecevit’in, Kıbrıs çıkarması anında da, haşhaş krizi sırasında daki tutumları, yabancı düşmanlığı yapmadan ulusal çıkarların korunabileceğine ilişkin önemli bir anti emperyalist tutum kabul edildi.

Ayrıca Ecevit, Türkçe’yi konuşma ve yazı dilinde şiirleştiren bir liderdi. Sanırım popüler bir lider olmasında bu da önemli bir faktördü.

KENDİ EVLADINI BOĞAN BABA...

Ama Ecevit büyük bir umut olduğu kadar aynı zamanda büyük bir hayalkırıklığıdır da... O’nun kişisel dürüstlüğüne ilişkin hiç bir zaman ciddi bir tartışma olmamıştır ama Ecevit’in 70’lerin 'Karaoğlan'ı, 'Halkçı ve Devrimci Ecevit'i olmak konusunda 1978’li yıllardan sonra oldukça zikzaklar çizdiği ve 12 Eylül darbesinin ardından da bu çizgiden tümüyle saparak milliyetçi ve devletçi çizgiye yöneldiği ve Türkiye’de sosyal demokrasinin kurucusu ve önderi olan Ecevit’in 12 Eyllü sonrası sosyal demokrat siyaseti tasfiye konusunda da öncü bir rol oynağı söylenebilir. 12 Eylül öncesi sermayenin isteğiyle neoliberal 24 Ocak kararlarının uygulanmaya başlaması ve yine sermaye ile ordunun isteğiyle sıkıyönetim ilan edilmesi hep Ecevit'in başbakanlığı döneminde hayat bulmuştur.

70’li yıllarda devlet ve büyük sermaye ile arasına sınır koyan, Türk resmi ideolojisinin en önemli ayaklarından biri olan Yunanistan düşmanlığına karşı dostluk ve kardeşlik şiirleriyle meydan okuyan Ecevit, 1980'li yıllardan sonra devletle ve sermaye ile barışık tutumu nedeniyle artık örnek ve sorumlu devlet adamı sıfatıyla anılmaya başlanmış ve sosyal dimokrasinin faşist para militer MHP ile daha sonraki yıllarda da artarak sürecek olan yakınlaşmasının da ilk ciddi tohumlarını atmıştı. 70’li yıllardaki antimilliyetçi, evrensel değerlere dayalı bir yurtseverlik çizgisinin temsilcisi görüntüsü gitmiş; yerine batının evrensel ve sol değerlerine şüpheyle ve hatta yer yer düşmanlıkla yaklaşan, batı emekçilerinin evrensel mücadelesinin ürünü olan değerlerine milliyetçi saiklerle sırt dönen ve Kürt sorunu konusunda bu milliyetçi yönelimini açık bir şovenizmle tahkim eden bir Ecevit gelmişti.

O'nun başbakanlığı sırasında ve bizzat onun emriyle cezaevlerinde onlarca devrimcinin katldilmesi ve sakat bırakılması ise affı ve unutulması imkansız bir siyasal katliam/suç olarak hafızalara kazındı.

Bu tutumuyla bir zamanlar sosyal demokrasiyi siyaseten zirveye taşıyan Ecevit’in, sosyal demokrat solun ideolojik-kimlik krizine sürüklenerek zayıflamasında ve parçalanmasında en önemli etkenlerden birine dönüştüğü de açıktır.

Bülent Ecevit şimdi aramızda yok; ama o sosyal demokrasinin parlayan olduğu kadar, sönen bir yıldız olmasında da; emekçi halkın ak günlere ilişkin umudunun artmasında ve ama aynı zamanda bu umudun akamete uğratılmasında en belirleyici role sahip bir siyasal kişilik olarak Türk siyasal tarihinde hep yaşayacaktır...