Sistematik şekilde itibarsızlaştırılan meslek: Öğretmenlik
Toplumun yarı aydını sayılan ve eve iş götüren nadir meslek çalışanı olan emekçi öğretmene, toplumsal hiçbir olaya doğrudan veya dolaylı katılım ya da yorum yapma alanı dahi bırakılmamış, öğretmenler sindirilip açlık ile terbiye edilir konuma düşürülmüştür.
Murat Başkara
Ülkemizde, eğitim bileşenlerinin önemli bir ayağı olan öğretmenin ve mesleğinin kimyası ile oynanmaya yeni bir çalışmayla devam ediliyor. Bilindiği üzere geçen hafta, öğretmen performans değerlendirmesi adı altında akıl tutulması mı yoksa kurnaz bir “akılcılık” mı diye tanımlanır bilinmez, yeni bir düzenleme hiçbir eğitim camiası ile paylaşılmadan sessiz sedasız pilot olarak belirlenen illerde uygulanmaya başlandı.
Malumunuzdur ki Türkiye eğitim başarı sıralamasında üçüncü dünya ülkelerinin gerisine düşmüş bir konumda. Düşmüş diyorum çünkü cumhuriyet tarihinde her ne kadar tek tip, tek dil ve tek merkezli bir eğitim sistemi benimsenmiş olsa bile tarihi koşullar içerisinde öğretmenin mesleki yeterliliğinin büyük etkisi ile başarının bugünden daha iyi olduğu söylenebilir. Toplumun kutsalı sayılabilecek bir konumdan, hiçbir şey olamıyorsan öğretmen ol yaklaşımına düşmüş olması öğretmenlik mesleği açısından vahim bir durumdur.
Doğrusu öğretmenin mesleki yeterliliği sadece ülkemizde değil bir çok Avrupa ülkesinde de üzerinde önemle durulan bir konu olmuştur. Mesleki açıdan öğretmenin yetersizliğinin sebebi, araştırmayan, bilimsel kaygı taşımayan ve tüketen toplumun bir parçası olan öğretmenin kendisinden kaynaklı olmak ile birlikte, daha çok eğitim sisteminin yetersizliğinden kaynaklıdır. Eğitim fakültelerinin öğretmen yetiştirebilecek yetkinlikten uzak olması bir yana, mevcut öğretmenlerin bir çoğunun herhangi bir eğitim fakültesinden mezun olamayışları, öğretmenlerin ekonomik olarak emeklerinin karşılığını alamayışı (Türkiye'de her üç öğretmenden ikisi farklı bir işle uğraşmak durumunda kalmaktadır.), mesleki çalışma alanlarının darlığı, hizmet içi eğitim çalışmalarının işlevsizliği vb sorunlar, eğitim bileşeninin öğretmen ayağını yetersiz kılmaktadır. Ayrıca Avrupa'da öğretmenlik mesleği özerk bir yapı konumuna doğru giderken, ülkemizde tam aksine mülakata dayalı atamalar ile liyakat esas alınmadan öğretmen alımı yapılmaktadır. Bu yeni düzenleme ile de öğretmenleri denetleyecek olan yine mülakatlar ile görevlendirilen idarecilerdir.
Toplumun yarı aydını sayılan ve eve iş götüren nadir meslek çalışanı olan emekçi öğretmene, toplumsal hiçbir olaya doğrudan veya dolaylı katılım ya da yorum yapma alanı dahi bırakılmamış, öğretmenler sindirilip açlık ile terbiye edilir konuma düşürülmüştür. Ayrıca bir çok eğitim uzmanının da birer itibarsızlaştırma olarak da gördüğü bu tür düzenlemelerin yanı sıra, ülkenin en tepesinden ve bunun etkisiyle sıradan vatandaşına kadar koro halinde ve sistematik olarak öğretmenleri aşağılayan ve inciten söylemler, öğretmeni psikolojik ve ruhsal olarak derinden etkilemektedir. Meslek onuruna yönelik bu söylemler öğretmeni sınıf ortamında dahi dinlenilmeyen, öğrenci üzerinde etkisiz bir konuma düşürmüştür. Bu denli içi boşaltılan bir meslek haline getirilen meslek çalışanlarının, üzerine düşen misyonu yerine getirmesini beklemek, gerçekçi bir yaklaşım değildir.
En nihayetinde eğitimdeki başarısızlığın sebebini sadece bir bileşene bağlamak ve onu da yanlış bir okuma ile yapmak acı bir durumdur. Araştıran, sorgulayan, kendini ve mesleki yetkinliğini geliştiren öğretmen yetiştirmek ancak bilimin perspektifinde, özgür düşünce ve özerk öğretmenlik mesleği yaklaşımı ile mümkün olabilir.
Sınıf Öğretmeni