Gölgesiz başkan

Kimse ondan böylesi bir refleks beklemezken, onun kalkıp “kimse benden Nuriye ve Semih’i evlat edinecek sempati beklemesin” açıklaması yapması, tam da kurnazlığına ve iktidarcı aklına delalettir. Toplumun önemli bir kesimince önemsenen ve hayati bir meseleye dönüşen açlık grevcilerinin mücadelesini, evlat edinme hafifliğiyle manipüle etmek, bir reisinin bir de birlik başkanının aklına gelirdi.

Google Haberlere Abone ol

Yemen Cankan

Geçen hafta yayımlanan “Endişeliyiz başkanım” başlıklı yazımda Türkiye Barolar Birliği başkanının avukatlara yönelik baskı ve saldırılar konusundaki ilgisizliğini dile getirmiştim. Bir tür endişeyi ve bilinmezlik halini anlattığım metnin sonunda birlik başkanının avukatlara ve avukatlık mesleğine olan ilgisizliğinin ve konumu itibari ile özgülenmiş amaca aykırı duruşunun elbette bir nedeni olduğunu ve bu nedenin bir başka metnin konusu olduğunu söylemiştim. Bu metin o metin olsun.

Evet, birlik başkanının (adı lazım değil, gerçekten değil) avukatlara yönelik baskı ve saldırılara ilgisiz duruşunun bir nedeni var. Bu neden, toplumlar tarihinin binlerce yıllık ezen-ezilen ilişkisinde kendisini gösteriyor. Toplumun artık iktidarın kalıplarına sığmadığı ve iktidarın da toplumu tümüyle karşısında aldığı benzer süreçlerde, birlik başkanı gibi, mikro iktidar sahibi kişiler, kendilerini hemencecik krallarının, reislerin, başkanlarının yanında buluveriyorlar. (Aykırı duranlar -ne mutlu onlara- konum ve itibar kaybediyor, baskıya uğruyor ve tutuklanıyorlar.)

Daha dün (2014 yılı Danıştay törenlerinde yaşanan kriz hatırlanacaktır, dönemin başbakanı -şu an cumhurbaşkanı- kendisine “edepsizlik yapıyorsun” deyip salonu terk etmişti.) kendisini aşağılayan ve itibarını zedeleyen bir iktidar sahibine topuk selamı verebiliyor. Bunu neden ve ne için yaptığını kendisi de biliyor. O, devletini ve içinde bulunduğu sömürü düzenini seviyor. Zaman zaman fikir ayrılıkları yaşasa da devletine gelebilecek her türden halelde, ayrılıkları bir kenara bırakıp kapısında yatabiliyor.

Yaptığım kısmen üstü kapalı bu açıklamaları, birlik başkanı yine kendisi açıklığa kavuşturuyor. Dün kendisi ile yapılan bir yayında sorulan sorulara yanıt veren birlik başkanı, ağzında uzunca süredir gevelediği baklayı artık çıkarmak zorunda kalıyor.  Tutuklanan meslektaşlarımızla ilgili sorulan bir soruya “Polisin öldürdüğü DHKP-C’li teröristin üzerinden çıkan listede tutuklanan bazı avukatların adı geçtiği söyleniyor. Ben bu listenin değersiz olduğunu söyleyemem" diye yanıt veriyor.

Yine açlık grevinde bulunan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için de “Nuriye ile Semih'i evlat edinecek bir sempati içinde olmamı kimse benden beklemesin" diye çıkışıyor.

Sorulan sorulara vermiş olduğu bu yanıtlarla birlik başkanı, neden avukatlara ve hak mücadelesi yürütenlere karşı ilgisiz olduğu sorusunu da yanıtlıyor. O, bu yanıtlarla, kendisinin safını/tarafını açıklıyor. Saf/taraf belli etmek, siyasal ve toplumsal alanda, kişiye yönelen her türden soruya külliyen cevap vermek anlamını da taşır. Örnek olsun; “Neden Kürtler için tek laf etmiyorsun?” diye sorulan biri, “ben milliyetçiyim” diyerek hem safını belli etmiş hem de bu soruya cevap vermiş olur. Dolayısıyla birlik başkanının programda vermiş olduğu yanıtlar, onun safını/tarafını açık etmiş, safı/tarafı da kendisine yönelecek bu türden sorulara külliyen cevap teşkil etmiştir.

Birlik başkanının, safı/tarafına ilişkin sol, sosyalist, devrimci, yurtsever avukat camiasında net bir fikir zaten bulunmakta idi. Onun safını/tarafını anlamak için dünkü programı beklemeye de gerek yoktu. Kişisel sosyal medya hesaplarına üstünkörü bir bakışla dahi, birlik başkanının safı/tarafı bilinebilirdi. Fakat buradan birlik başkanının saf ve şeffaf olduğu anlamı çıkarılmasın. O, kurnazlığı ve iktidarcı aklıyla da epeyce nam salmış bir şahsiyet olarak karşımızda duruyor. Kimse ondan böylesi bir refleks beklemezken, onun kalkıp “kimse benden Nuriye ve Semih’i evlat edinecek sempati beklemesin” açıklaması yapması, tam da bu kurnazlığına ve iktidarcı aklına delalettir. Toplumun önemli bir kesimince önemsenen ve hayati bir meseleye dönüşen açlık grevcilerinin mücadelesini, evlat edinme hafifliğiyle manipüle etmek, bir reisinin bir de birlik başkanının aklına gelirdi.

Tutuklu avukat meslektaşlarımız için yaptığı “öldürülen DHKP-C’linin üzerinden çıkan listede adları geçtiği söyleniyor” açıklaması da yine kendisinin iktidarcı aklını teşhir ediyor. Kendisi bir hukukçu olarak, en küçük hukuki bilgisini dahi iktidardan yana durmak adına unutuveriyor. İktidar sahiplerinin topluma karşı her türden baskı ve saldırısını meşru göstermek adına yapmış oldukları manipülatif açıklamalara, o da katılıyor. Mikro iktidarını, makro iktidarın yanında konuşlandırıyor. Onun gibi davranıyor ve de konuşuyor. Kendisini evlat edindiriyor.

Tüm yandaş mikro iktidar sahipleri gibi o da kraldan daha çok kralcı oluyor. Eteğinde durduğu dağın gölgesini kendi gölgesi sanıyor. Dağın sarsıldığını, sallandığını da biliyor ama sarsıntının ve sallantının durması için çabalıyor. Çünkü dağın gölgesi çekildiğine, kendisinin bir gölgesinin dahi kalmayacağını biliyor.

Avukat