Bitcoin: Merkez bankalarını özelleştirmek!
Küreselleşmenin güçlendiği ve ulus devletlerin zayıfladığı neo-liberal dönemin içerisindeyiz. Eskiden ABD ya da Batı olarak bildiğimiz egemen güçlerin aslında organize olmayan bir “üst akıl” olduğunda az çok hemfikiriz. Öyleyse finansal sistemin devlet yetkisinde kalmış tek kısmı olan para basma hakkını kim eline geçirmek isteyebilir? Elbette bu paraların alım-satımına aracılık eden Wall Street ve The City’deki finansal kurumlar; başka bir ifadeyle bunları da kontrol eden üst akıl...
Mustafa Murat Kubilay
10 yıl önce merkez bankaları dahi özelleştirilmiş olacak desem, muhtemelen birçok kişi bana ya paranoyak ya da komplo teorisyeni olduğumu söylerdi. Bugünse herkesin en azından ismini duyduğu Bitcoin'in varlığı nedeniyle, bu tehlikenin hiç de hayal ürünü olmadığını görebiliyoruz. Hemen belirteyim söz konusu olan merkez bankalarının mülkiyeti değil; yetkilerinin özelleştirilmesi. Bu yazının amacı da kamunun hâlâ kontrolü altında bulunan merkez bankalarının maruz kaldığı büyük tehdidi vurgulamak. Bitcoin ve diğer kripto para birimlerinin hikayeleri de burada başlıyor.
MERKEZ BANKACILIĞININ FONKSİYONU VE KAMU YARARLARI
Merkez bankası denince muhtemelen ana haber bültenlerinde fona yansıyan; aşağıdaki darphane ve para basma görüntüleri aklımıza geliyor. Açıkçası merkez bankasının yetki ve görevleri arasındaki en önemsiz kısım: fiziksel para üretimi. En sade ifadeyle merkez bankalarının temel icraatı elektronik para üretmek ve para politikasıyla genel ekonomiye etkide bulunmak. Para dediğimiz zaman yalnızca takas ve değer aracı düşünmememiz gerek.
Yazının en başına geri dönelim. Merkez bankaları kamu yararı içeren konumuzla ilintili hangi fonksiyonları yerine getiriyorlar ki, kesinlikle özelleştirilmemeliler? İlk olarak ürettikleri paraların hazineye kâr bırakıldığını belirtmek lazım. İkinci olarak sıkıntılı ya da çalkantılı dönemlerde; ülke ekonomisini destekleyici ve istikrar sağlayıcı para politikası izlediklerini de ekleyelim. Üçüncü olarak ürettikleri paranın izini ticari bankalar ve maliye ile birlikte takip edip suç unsuru sonucu elde edilmiş ya da vergiden kaçırılmış gelirleri tespit ettiklerini hatırlatalım. Son olarak başta ABD olmak üzere uluslararası ödemelerde kullanılmak üzere rezerv para üretirler. Bu son madde biraz teknik ancak aynı zamanda işin en esrarengiz tarafı.
BITCOIN, BLOCKCHAIN VE KRİPTO PARA BİRİMİ DÜNYASI
Şimdi biraz da Bitcoin'den bahsedelim. Bitcoin; üretimi ve kullanımı şifreleme ile düzenlenmiş sanal bir para birimidir. Bitcoin; “mining” ile üretilir ve işlemleri “blockchain” ile kayıt altına alınır. Muhtemelen bu tanım pek açıklayıcı olmadı. Bu nedenle basit bir örnekle herkesin anlayabileceği bir dile çevirmeye çalışalım.
Varsayalım ki birkaç arkadaş toplandık; Bitcoin isminde, kod yazılımında ve bunun bir değer ölçüsü olduğunda anlaştık. Taş yerine altını para yapan ilke az bulunurluktur diyerek, bunu Bitcoin'e de uygulamaya karar verdik. Öyle bir kod yazdık ki yeni bir Bitcoin yaratmak için hep daha fazla işlem yapacak bilgisayarı; dolayısıyla maliyeti şart haline getirdik ve hatta Bitcoin'in sonsuz üretilmesini de engelledik. Bu esnada kendi kredibilitemizi göstererek yakın çevremizdeki arkadaşlardan başlayıp diğer insanları da Bitcoin alıp satmaya ve hatta günlük ticarette kullanmalarına ikna ettik. Özetle maliyeti artan bir şekilde üretilebilen ve bir sınırı olan; alım satımı ve günlük ticari kullanımında geçerliliğinin bir merkez bankasınca garanti edilmediği yalnızca güvene dayanan kripto para birimi yaratmış olduk.
Medyada sık yer aldığı için Bitcoin'i az çok hepimiz biliyoruz, ancak onun benzeri birçok kripto para birimi mevcut; ethereum, ripple ve litecoin. Hepsi yukarıda belirttiğimiz temel ilkeler doğrultusunda üretildiler. Peki nasıl olur da arkasında bir merkez bankası garantisi olmayan ve elle tutulmayan sanal bir büyüklüğe güvenilebilir? Bu kilit soru sorulduğunda cevap yerine; genelde yeni para biriminin faydaları anlatılmakta. Dolayısıyla biz de önce kripto paraların avantajlarını belirtelim.
Fiziksel olmadığı için Bitcoin'in taşınması ve transfer edilmesi çok kolay. Bitcoin ve benzer para birimlerini yurtdışına istediğiniz saatte transfer edebilirsiniz ve alım-satım esnasında çok düşük işlem maliyeti ödersiniz. Üstelik parayı kime gönderdiğinizi gizli tutabilirsiniz. Bitcoin'in klasik paralar gibi enflasyonla buharlaşmadığını da not düşmeliyiz. Peki değer kazanma ya da kaybetme riski bulunuyor mu? Aşağıdaki görseldeki fiyat-zaman grafiğine bakarak bu riskin varlığını değerlendirmeyi siz okuyuculara bırakıp; Bitcoin'in içerisindeki tehlikeli noktalara dönmek istiyorum.
Öncelikle bir gerçeği itiraf edelim: Bitcoin olsun ya da olmasın sonunda kripto para sistemi tüm dünyada geçer olacak ve hatta daha ileri bir tarihte rezerv para birimi (birazdan açıklanacak) statüsü kazanacak. Dolayısıyla yeni teknolojiye karşı olmadığımı; amacımın Bitcoin ve benzerlerinin yarattığı büyük riskleri ortaya koymak olduğunu not düşeyim.
Merkez bankaları para bastıklarında bu işin kârı devlet hazinesine kalıyor demiştik, peki Bitcoin'de bu kâr nereye gidiyor? Tabii ki milyarlarca dolara dönüşmüş halde Bitcoin'i önceden almış kişilerin cebine giriyor. İkinci olarak merkez bankaları para üretme tekelleri olmadığında (ticari bankalar kredi yoluyla bu tekeli kısmen kırmışlardır) ekonomiye etki etme imkanları kısıtlanmış olacak. Başka bir ifadeyle ekonomik gidişat kötüleşip taşlı bir yola girdiğimizde, amortisörsüz arabada seyahat ediyor gibi olacağız. Üçüncü tehlike ise daha da mühim; uluslararası transferlerin hiçbir denetimi olmayacak. Şirketler ve varlıklı kesim eskisinden çok daha rahatça vergi kaçırabilecek ya da suç unsuru olarak elde ettikleri kara parayı temizleyebilecekler. Bahsettiğim üç madde artan ölçüde tehlikeli sonuçlar yaratıyor; fakat hiçbiri dördüncü madde kadar tehlikeli olamaz. Ya Bitcoin ya da bir benzeri “rezerv para birimi” statüsünü kazanırsa?
REZERV PARA BİRİMİ OLMAK
Rezerv para birimi; merkez bankalarının döviz rezervi olarak tuttuğu ve uluslararası ticarete konu birçok mal fiyatında değer ölçüsü olarak kullanılan para birimidir. İkinci Dünya Savaşı’ndan geriye enkaz halde Avrupa, Rusya ve Asya kalınca; ABD tek iktisadi güç olarak ortaya çıkmıştı. 1944 Bretton Woods Konferansı’nda ABD doları Batı Dünyası’nda rezerv para olarak kabul edildi; 1971 sonrasında bu anlaşma geçerliliğini yitirse de bu hüküm fiiliyatta devam etti. Dünyadaki tüm merkez bankaları gerektiğinde kendi yerli paralarını destekleyebilmek için dolar bulundurmak zorundalar. Petrol ve altın gibi emtialara da dolar cinsi değer biçilip işlemler gerçekleştirilir. Avro ikincil derecede; sterlin, frank, yen ve yuan üçüncü derecede rezerv paralardır. Diğer tüm para birimleri yalnızca yerel düzeyde önem taşırlar.
Ben de dahil olmak üzere birçok kişi bu imtiyazı adaletsiz bulmakta ve ABD’nin elinde tuttuğu en büyük güç olarak değerlendirmekteyiz; ancak bugün konumuz ABD değil. Yine de etkisiz Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Güvenlik Konseyi’ndeki veto yetkisine sahip daimî beş üyeye ses çıkarmanın ucuz kahramanlık; bu konuda itirazda bulunmanınsa çok daha fazla cesaret gerektirdiğini belirteyim. Başka bir ifadeyle rezerv para statüsü nükleer silahlardan daha stratejik bir konu.
Asıl tehlike tam bu noktada başlıyor. Ya ABD Doları yerine Bitcoin ya da başka bir kripto para birimi rezerv para olursa? İlk başta içimizdeki ABD düşmanlığı ile oh olsun diyebiliriz. Bu şekilde düşünenlere ABD’nin az da olsa denetime tabi olduğunu ve sınırlı da olsa hesap verdiğini hatırlatmak isterim. Hepsinden ötesi muhatabın kim olduğunu biliyoruz. Peki Bitcoin'de hesap verecek olan kim? Tabii ki bilmiyoruz; fakat doğru soruyu sorarak iz sürebiliriz. Bitcoin taraftarlarına sorulduğunda yanıtlamak istemedikleri bir soru olduğunu önceki paragraflarda belirtmiştim, elimizdeki en büyük ipucu bu. Binlerce insan, arkasında hiçbir merkez bankası olmayan bu para birimine nasıl güvenip alım-satım yapıyor ve ticarette kullanıyor?
Düşünsenize sistemdeki birçok kişi bir gece aniden Bitcoin'i kabul etmeyeceğini söylese, Bitcoin değeri çok kısa sürede sıfırlanıp; her yatırımcının serveti buharlaşabilir. Bitcoin'in arkasında bir merkez bankası olmadığına göre; benzer bir kredibiliteye sahip başka bir büyük güç olmalı?
OLAĞAN ŞÜPHELİ: ÜST AKIL
Tam bu esnada bu yazının bir yazı dizisinin üçüncü parçası olduğunu hatırlatmak istiyorum. Çünkü üstteki sorunun cevabı ikinci yazıda saklı. “Üst Akıl”: Hedge Fon, Banka, Vergi Cenneti ve Bitcoin İmparatorluğu isimli yazıda; etkileri Türkiye’de sınırlı ve dolaylı olan ancak kesinlikle göz ardı edilmemesi gereken küresel güç sahibi finans lobisinden bahsetmiştik. Şüphesiz Bitcoin'in arkasında olan güç de bu finans lobisi olmalı. Böyle bir finansal altyapıyı kuracak bilgiye haiz, gerekli kredibiliteye sahip ve maddi yükümlülüklerini rahatça karşılayabilecek başka bir güç yok. Bu kurumların yöneticileri kimi zaman Bitcoin eleştirisinde bulunabilirler; ancak araştırdığınızda o kurumun işlemleri en yoğun yapan bankalardan biri olduğunu göreceksiniz.
Bu önermenin bir de sağlamasını yapalım. Küreselleşmenin güçlendiği ve ulus devletlerin zayıfladığı neo-liberal dönemin içerisindeyiz. Eskiden ABD ya da Batı olarak bildiğimiz egemen güçlerin aslında organize olmayan bir “üst akıl” olduğuna az çok hemfikiriz. Öyleyse finansal sistemin devlet yetkisinde kalmış tek kısmı olan para basma hakkını kim eline geçirmek isteyebilir? Elbette bu paraların alım-satımına aracılık eden Wall Street ve The City’deki finansal kurumlar; başka bir ifadeyle bunları da kontrol eden üst akıl. Böylece hedge fonlar, vergi cennetleri, ticari bankalardan oluşan finansal kartel tamamlanmış olacak.
Bu proje de tamamlandığında dünyanın her yerinde kredi yoluyla hisse senedi, tahvil ve konut fiyatlarında istedikleri dalgalanmaları yaratabilecekler; usulsüzce kazandıklarını Bitcoin'le vergi ödememek için rahatça vergi cennetlerine taşıyacak ve temizleyecekler. Finansal sistem baştan sona ayrıcalıklı küçük bir sınıfın tüm insanlığın üstüne çöreklendiği ve üstlerinde hiçbir denetimin bulunmadığı bir yapı haline gelmiş olacak. Üst akıl; ABD, NATO, AB ve BM gibi kurum ve devletlere yalnızca toplumu uyutmak ve kapitalizmin askeri bekçiliği yaptırmak için ihtiyaç duyacak.
Üst akıl yazı dizisinin üçüncüsü olan bu yazının bir de finali olacak. Bu sefer ki sorumuz şu. Üst akılla mücadele edebilir miyiz? Emperyalizme karşı mücadelede başarı kazanan ulus devletler; devlet olmayan çok daha sinsi bir düşmana karşı da başarılı olabilirler mi? Yoksa yeni bir çehreye bürünmüş düşmana karşı yeni bir strateji mi şart?
Bu yazı ilk olarak rhetorica.blog'da yayınlanmıştır.
Yazının dördüncü ve son bölümü 21 Kasım Salı günü yayınlanacak.