Rüzgârgülü
O, fırtınalar geçirmiş bir rüzgârgülüydü. Kırılmak pahasına çetin bir fırtınanın gelmekte olduğunu haber vermek ve uyarmak istemişti. Onun şöhret dâhil hiçbir şeye ihtiyacı yoktu.
Şahin Altuner*
"Zaman, suya değil rüzgâra benzedi" diyordu ötede telefonla konuşan biri. Belleğin en çok alındığı kelime, zaman olmalı. Zaman, hayıflanmanın adı olsa gerek.
İrkilirim kim zamandan bahsetse. O an Hançepek’te bir sokak, Melik Ahmet Çarşısı ve yitirdiğimiz kim ve ne varsa gelir aklıma. Dalmıştım yürümeye, adım attıkça hatırladım. Babam öleli on yedi yıl olmuştu ve Tahir Elçi öldürüleli de iki yıl. Geçen zaman, durmadan yitirdiklerimizle dallarımızı kıran fırtınaya dönmüştü ve tarumar etmişti her şeyi.
Tahir Elçi, rüzgârın solgun uğultusunu duymuştu. Şiddetini arttıran rüzgâr, fırtınaya dönmeden hepimiz adına siper olmak istemişti. Çünkü bildiği şeyler vardı ve tekerrür etmeyi alışkanlık eden tarihin ne yazabileceğini, doksanların vahşet iklimindeki mücadeleden öğrenmişti. Kimsenin onları bir daha yaşayıp öğrenmesini kabul etmediği için fedakârca öne atılmış, “yapmayın” demiş ve herkes için barış istemişti.
Erdemin yüzü, her daim güleçtir. Sadece çok acı çekmiş olmanın kefareti değildir gülmek ama acı çekmiş olanlar ve buna tanık olanların gülümsemeleri gerçektir. Tahir Elçi’nin mükemmel bir hak savunucusu olmasında bilginin, erdemin ve nezaketin büyük bir payı vardır. Sanırım, 'siz' diye hitap etmediği hiç kimse yoktur. Yaşamının hiçbir yerinde ve hatta Diyarbakır Barosu’na başkanlık ettiği dönemde kendisinden kırıldığını iddia edecek birileri de yoktur.
Çünkü Tahir abimizi öldüren karanlık odaklar, güzel bir geleceğin sabahı saydığımız o günleri, zifirî karanlığa çevirdiler. Barışa, özgürlüğe ve birlikte yaşamaya dair umutlarımızın hepsini onunla birlikte çaldılar. Zulüm, toplum bağrına oturmuş, nefes almasına dahi izin vermezken, toplum ve hukuku savunmanın ne kadar zor ve gerekli olduğunu anladık.
O, fırtınalar geçirmiş bir rüzgârgülüydü. Kırılmak pahasına çetin bir fırtınanın gelmekte olduğunu haber vermek ve uyarmak istemişti. Onun şöhret dâhil hiçbir şeye ihtiyacı yoktu.
İki yılın sonunda onun artık birçok anlama gelen eksikliğinin hiçbir zaman tamamlanamayacağını bilmenin çaresizliğiyle yaşıyoruz.
Tahir Elçi cinayetinin yarattığı iklim ve kameralar önünde işlenmek suretiyle topluma verdiği mesaj, en az bu cinayet kadar vahimdir ki iki yıldır cinayet dosyasına gösterilen ‘titizlik’ de bunun ibret verici kanıtıdır. Tahir Elçi cinayeti dosyası, adli makamların duyarsızlığına rağmen toplumun barış ve adalet talebinin ısrarının simgesidir. Cinayetin failleri bulununcaya kadar, kimse adaletten söz edemeyecektir. Diyarbakır Barosu üyelerinin bu konudaki ısrarlı talebini her cuma günü yenilediğini biliyoruz.
Demokratik değerlerin toplum yaşamına egemen olduğu ölçüde yaşanabilir bir dünya hayalinin gerçekleşeceğine olan inancı, hepimizin inancıdır. Cinayetin aydınlatılmasına engel olanlar, failleri koruyanlar bilsinler ki, toplum fedakâr evlatlarını unutmaz ve zamanında hesabını mutlaka sorar.
*Avukat, Tahir Elçi'nin arkadaşı