Yemen’de Ali Salih suikastı ve yeni dengeler
Husiler, ittifak yaptıkları Ali Salih tarafından sürekli engelleniyordu. Ortak alınan kararlar, bir türlü uygulanamıyordu. Ali Salih, ikili oynuyordu. Savaştığı Suudi-Arap Koalisyonu yetkilileriyle el altından görüşme ve pazarlıklar yapıyordu. Ali Salih gittiğine göre; Husiler ve diğer müttefikleri daha rahat karar alabilecek ve hayata geçirebilecekler.
Faik Bulut
Bir önceki yazımızda, Suudi Arabistan’ın başını çektiği Arap Koalisyon Gücü’nün Yemen’de başlattığı savaşın başarısız olduğunu ve eski devlet başkanı Ali Abdullah Salih’in tertip veya Bizans oyunu ağırlıklı yeni siyasi manevralarından söz etmiştik. Cümleyi şöyle bağlamıştık: Müttefiki olduğu İran destekli Husi hareketine sırt çevirip onu düşman ilan eden Ali Salih, iktidara gelmek için Suudilerle işbirliğine gidebilir.
Bu değerlendirmenin Gazete Duvar’da yayınlanmasından birkaç saat sonra, kendisine yönelik tehlikeli bir suikast haberi geldi: Ali Salih ile bir oğlu katledilmişti. Görünen o ki, başkent Sana’da Husilerle girdiği çatışmayı kaybeden Ali Salih, asıl doğum yeri olan Beyt-ül Ahmar’a gidiyordu. Sekiz milyon nüfusu olan Haşid aşiretinin bir mensubu olan eski Yemen lideri, müstahkem mevzisini kabile/aşiret bölgesinde kurmak suretiyle Husilerle baş etmeyi planlıyordu. Olmadı; küçük bir koruma kafilesi eşliğinde yolan çıkan Ali Salih, Husilerin pususuna düştü. Libya lideri Muammer Kaddafi’nin katledilmesine benzer bir vahşet sonucu öldürülmüş oldu. Mısır basını; iki gün önceki manşetlerini, bu suikasta ayırmıştı: “Sonu Kaddafi ve eski Irak Başkanı Saddam Hüseyin gibi oldu.” En çarpıcı başlığı, El Şuruq isimli Mısır gazetesi atmıştı: “Yılanların başı üzerinde dans ederek siyaset yapan lider, yılanlar tarafından zehirlendi.” Bir başka gazete ise, “33 yıl boyunca Yemen’ı kurnazlığı ve keskin zekâsıyla yönetmeyi başaran Ali Salih, tertip düzenleme konusundaki dehasının kurbanı oldu. İktidar koltuğuna düşkün bu ihtiraslı lider, sonunda iktidar mücadelesinin tutsağı oldu ve politik öngörüleriyle sezgileri köreldi.”
Ali Abdullah Salih, çocukluğunda, kendi köyüne yakın bir yerde (Mualeme) Kuran Kursu’na katılmıştı. Daha sonra ilkokulu bitirebildi. Bundan öte bilinen bir okul eğitimi yoktur. Ancak aşiretinin etkisi ve torpili sayesinde Yemen’deki Subay Okulu’na (Harbiye) girebildi. Devlet ve Halk Kongresi isimli parti başkanlığına yükselişi yolu, Harbiye’nin basamaklarından geçmiştir. İktidar mücadelesi sürecinde birkaç kez suikast girişiminden kurtulmayı başarmasına rağmen bir saldırıda ciddi biçimde yaralanmış ve tedavisi Suudi Arabistan’da yapılmıştı.
Salih’in tertip ve komplolar konusundaki zekasına ilişkin birçok örnek sunulur ama ikisi bir hayli önemlidir. Malum, Sovyetler Birliği’nin güçlü olduğu dönemlerde Yemen, ikiye bölünmüştü. Biri, Moskova ve Pekin yönetiminin yanı sıra ilerici/ulusal kurtuluşçu Arap ülkeleri (Mısır, Cezayir, Suriye gibi) tarafından desteklenen Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti, diğer adıyla Güney Yemen. Diğeri de ABD, Batılı ülkeler ile petro-dolar şeyhlikleri (Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Ürdün) tarafından destek gören Yemen Arap Cumhuriyeti veya Kuzey Yemen idi.
Bölünmüş Yemen’i kendi önderliğinde birleştirmek amacıyla sırtını Suudi Arabistan’a dayayan Ali Salih, rakibi ve hasmı Güney Yemen içinde olmadık tertipler düzenledi. Bu nedenle Güney’i yöneten sosyalist parti içindeki ayrılıklar önce sürtüşme, sonra çatışma ve ardından darbe girişimini izleyen iç savaşa dönüşmüş oldu. Afganistan’ın 1979’da Rusya tarafından işgal edilmesine karşı çıkan Amerikan yönetimi, Arap-İslam ülkelerinden “mücahit” devşirme kampanyası başlatınca, gönüllü olan ilk iki devletten biri Suudi Arabistan, ikincisi de Salih’in yönettiği Kuzey Yemen idi. Bu ülkeden çok sayıda İslamcı cihat uğruna seferber edildi. Yetmedi, Salih’in adamları, rakip kardeş ülke olan Güney Yemen’in farklı kesimlerinden, özellikle dini ve aşiret çevrelerinden mücahit devşirme yoluna gittiler. Amaç hâsıl oldu; Güney Yemen’den Afganistan’a gidip cihat savaşını bitirenler memleketlerine gelince, Ali Salih yeniden devreye girdi. Bu kez, mücahitleri silahlandırıp sosyalist bir yönetimle idare edilen Güney Yemen’e gönderdi. Ciddi kargaşa ve huzursuzluğa sebep olan bu plan, şöyle bir sonuca ulaştı: 1990’ların başında, Sovyetik sistemin çökmesi nedeniyle artık ayakta kalamayan ve bölgede gerici ülkeler tarafından kuşatılmış bulunan Güney Yemen, Kuzey’deki kardeşiyle birleşti. Güneyli yönetim, kendini feshetti. Ali Salih, her iki Yemen’in başkanı olarak zafer kazandı.
Gel gelelim Ali Salih tarafından Afganistan’a gönderilen ve dönüşlerinde Güney Yemen’e sevk edilen cihatçılar, bizzat bu liderin başına bela oldular. Günümüzde Yemen’de üs kurup eylemler gerçekleştiren El Kaide veya IŞID benzeri silahlı İslamcılar, Ali Salih’in dehasını kötü yönde kullanmasının eseridir.
Şimdiki suikastın perde arkasına gelelim: Ali Salih, yanlış yere “Arap Baharı” diye isimlendirilen halk ayaklanmalarının bir benzerine kendi iktidarı döneminde tanık oldu. Kitlesel protestoların yanı sıra ordu devreye girdi; ülke iç savaşın ön aşamasına sürüklendi. Suudi Arabistan duruma müdahale etti. Başkan’ın partisi Halk Kongresi yönetiminde bulunan Abdurabbu Mansur Hadi’yi yanına çekmek suretiyle yönetimi böldü. Ali Salih, eski yardımcısı olan Hadi’ye koltuğu kendisine devretmeye mecbur edildi. Bu olayı içine sindiremeyen Ali Salih, İran destekli Husi hareketinin askeri ve siyasi kazanımlarını görünce, Suudi yönetiminden intikam almak ve yeniden iktidara gelebilmek gayesiyle Husilerle ittifak kurdu. Bu ittifak sayesinde Yemen’in neredeyse tümü, Salih-Husi güçlerinin denetimine geçti. Bu tehlikeyi gören Suudi Arabistan, Körfez bölgesindeki uydu şeyhlikleri ve Mısır ile birlikte “Arap Koalisyon Gücü”nü kurdu; Yemen’e dört koldan saldırdı; kuşatma altına aldı. Saldırı yıkıma, kitlesel açlık ve ölümlere yol açtı. Suudilerin hesabı tutmadı. Zira Yemen halkı, doğası icabı Suudi müdahalesi ve denetiminden hiç hoşlanmaz.
Buna karşılık Husi ve Ali Salih, askeri alanda ve ekonomik kuşatmayı yarma düzleminde önemli başarılar elde ettiler. Fakat başkent Sana’da iki taraf arasında ölümüne savaş başladı? Peki, eski müttefiklere ne olmuştu?
Arabistan Yarımadası'ndaki kulislere bakılırsa, işin aslı şuymuş: Birleşik Arap Emirliği (BAE) yöneticileri, Suudi mevkidaşlarına şu öneriyi ısrarla götürmüşler: “Biz, savaş yoluyla Yemen’deki muhalifleri yenemeyiz. Siyasete yoğunlaşalım. Husiler ile Ali Salih yandaşları arasına ikilik sokalım. Özellikte koltuk düşkünü Ali Salih’le temas kuralım; her ne pahasına olursa olsun, onu yanımıza çekelim. Bu soyut bir öneri değildi. Birkaç yıldır BAE’de kalan Ali Salih’in oğlu General Ahmet, Suudi Veilaht’ı Muhammed bin Salman’a gönderildi. Fakat başında kavak yelleri esen maceraperest Muhammed, Ahmed’e yüz vermediği gibi ona olmadık hakaretlerde bulunmuştu.”
Yemen’de zafer kazanacağını düşünen Veliaht, acı gerçekle yüz yüze geldi. BAE yetkililerinin eski önerisini yeniden düşünmeye başladı. Öncelikle ihtiraslı Ali Salih ile temas kuruldu. Husilere sırt çevirip onlarla savaşması için parlak teklifler yapıldı. Anlaşılan cazip tekliflere ve özellikle iktidar koltuğunun çekiciliğine dayanamayan Ali Salih, önerileri kabul ettikten sonra eski müttefiki Husilere amansız bir savaş açtı. Husiler, karşılığını vererek kendisini ve korumalarını katlettiler. Böylece yılanların başında dans eden Ali Salih, yılan ısırığından kurtulamadı. Suudi Veliahdı, daha önce hakaret edip aşağıladığı Ali Salih’in oğlu General Ahmet’i bu kez yeniden sarayda ağırladı. Ziyaret sonrasında Ahmet, İran’a karşı sert bir tutum sergilediğini açıkladı ki, bu iki önemli şeye işaret etmektedir. Bir: Baba Salih’in partisi Halk Kongresi, iki veya üç parçaya bölünebilir. Birisinin başını Salih’in amcazadelerinden Tarık Salih, diğerini El Awadi ve üçüncüsünü de General Ahmet çekebilir. İlk ikisi, muhtemelen Suudi önerisine sıcak bakmayacaklar. İki: Husi hareketi, bölünme işareti veren Halk Kongresi’ndeki kimi şahsiyet ve askerleri yanına çekerek daha güçlenebilir. Zira Halk kongresi adına çarpışan subay ve askerler, Ali Salih’in Suudi Arabistan’da yaptığı bu hileli anlaşmayı pek içine sindiremiyorlar.
Ali Salih, suikastının Husileri tecrit edip yalnız bıraktığını ve bundan böyle Yemen’deki dengelerin Suudi yanlısı Yemenli kesimlerin lehine gelişebileceği yolunda yorumlar yapılıyor. Lakin bu değerlendirmeler, daha çok Suudi yanlısı basın ve medyadır. Buna karşılık Husilerin, bu suikast sonrasında daha güçlenebileceğine ilişkin birkaç analiz okudum. Bunlara göre; Husiler, ittifak yaptıkları Ali Salih tarafından sürekli engelleniyordu. Ortak alınan kararlar, bir türlü uygulanamıyordu. Ali Salih, ikili oynuyordu. Savaştığı Suudi-Arap Koalisyonu yetkilileriyle el altından görüşme ve pazarlıklar yapıyordu. Ali Salih gittiğine göre; Husiler ve diğer müttefikleri daha rahat karar alabilecek ve hayata geçirebilecekler.
Son söz: Yemen, Suudi-İsrail-ABD cephesinin İran’a karşı başlatılan soğuk ve sıcak savaşın tehlikeli ve tayin edici bir aşamasına girmiş bulunuyor.