Mikro iktidar bağlamında mahalle kutsanması

Son dönemde varlığını iyice hissettiren bir mahalle kültürü ve bunun beğeniye sunulması için allanıp pullanması durumu ortada. Bütün dizilerin bu bağlamda doğrudan veya dolaylı, bilinçli veya farkında olmadan bu kültü beslediği kanısındayım. Bu sunuş ile beraber, iyi ve kötü gibi ahlaki değer yargılarıyla keskinleştirilerek alternatif yolun ilgası ile tarafgir bir kutuplaşmanın ekseninde yer alan toplum tezahürünü de unutmamak gerekir tabii.

Google Haberlere Abone ol

Hüseyin Akcan

DUVAR - İktidar yalınayak dolaşan bir düşünüşün tezahürü müdür bilinmez ama var olduğu bağlamı kuşatan, kuşatmakla kalmayıp o bağlamın çeperlerine sızan, yerleşen ve kangrenleşen bir yara gibi her tarafta boy vermekte. Foucault’tan apararak söylemek gerekirse, iktidar her yerde. Son dönemlerde bu iktidar biçeminin yeni bir yönü kutsanıyor, hafızalara kazınarak mikro bir arketip oluşturuluyor. Mahalle koruyuculuğu üzerine ve bunun tabi olduğu pasif çoğunluğun söz konusu iktidarın gölgesinde “huzur” bulduğu bir kutsama bu kastettiğim. Televizyon ekranından sızan, gündelik hayatımızın en sıradan davranışlarına kadar kendine yer bulmuş, oradan bir totaliter salgı ile kendini yüceltmiş ve faydacı bir konformizmle kabulü revaçta bir iktidar bu. Selim Temo’nun köşe yazısında yer verdiği “Sıfır Bir” dizisi veya son dönemde gittikçe popülerleşen mahalle koruyucusu (hamisi) rolündeki 'ağır abiler'in boy gösterdiği dizilerde pompalanan ahlak çizgisinden dem vurmakla başlamak isterim.

MAHALLE ETRAFINDA ŞEKİLLENEN İLKEL İKTİDAR

Son zamanlarda bilhassa televizyon dizilerinde (veya internet) bir mahalle etrafında şekillenen ilkel bir iktidar biçemi kutsanıyor. Her türlü şer ve musibetten 'bizleri koruyan' bu otokratik vurdumduymazlığın yüceltilerek baş tacı edildiğini görmekteyiz. Kostak ağabeyler bizi bizim yerimize korurlar, onlar ilkel şiddet tekelinin meşru kullanıcıları ve sahipleridirler. Bizler ise (iktidara tabi olmayanlar; diğer bir deyişle iktidardan pay sahibi olmayanlar) açık veya gizli bir biat kültürünün genlerimizde tomurcuklanmasını güzellemeler sunarak içselleştirmekle meşgulüzdür.

Makro düzeyde iktidarın gelenekselleşmiş tekrarları üzerine kurulu tüm mikro iktidarların söyleyeceği bir sözü vardır muhakkak. Racon keseni de olur bunların 'masum'un elinden tutup hamiyetine izzet katanları da. Sanırım Selim Temo’nun mevcut yazısında arayıp da bulamadığım bu iktidar eleştirisinin yahut kavramsal karşıtlığın (Mevcut yazının konusu bu olmamakla beraber bağlamına oturtulan dizinin bilinçli veya bilinçsiz bir mahalle kutsanması içermesi nedeniyle buna ilişkin bir itirazın varlığından bahsediyorum) bende yaratmış olduğu heyecanı da anlatmak gerekir. Akçasazın Ağaları'nda Yaşar Kemal iki ağa arasındaki amansız savaşı anlatırken arka fonda beliren feodal geleneklerin alaşağı edilip yeni kurulan iktidar ilişkilerinin sorgulamasını bu perspektiften okuyabiliriz belki de. Ağalık sisteminin çöküşü taşranın merkez (devlet ve çeperleri) ile kurduğu homojen iktidar ilişkisinin yaşadığı değişim ve kutsallığın her defasında farklı bir noktadan var olagelmesinden söz ediyorum.

İşte burada bir virgül koyup statik olarak yeşeren mahalle ve onun koruyucusu güç odaklarının eski İngiliz lordlarını aratmayan gelenek inşalarından, bu gelenek inşalarının dayattığı görünmez 'karizma'dan söz etmek isterim. “Biz sizleri koruruz” telkininde gizli bir teslimiyet ve biat etmenin husule gelmiş olduğunu açık olarak görürüz.

"Siz pasif kalmaya devam edin, ben aynı zamanda izzet ve hamiyet sahibiyim, sizlerin haklarını da gözetirim" diyen bir mikro kutsamanın dinsel argümanlarla çevrili bir tarafı yok mudur?

Mücahit Bilici İslamda Savaş Bitmiştir adlı kitabında insaniyet ve hayvaniyet arasına bir çizgi koyar. Hayvan tabiatına uyar, o tabiatın dışına çıkamaz çünkü ona hilafet verilmemiştir, der. Hilafet insana verilmiştir ve insan zalim ve cahildir, diye devam eder. Buradan el alıp mahalle sekansında biat eden toplum aslında hayvaniyetini kutsamış, hilafet makamından çekilmiş değil midir?

Eril bir cesaretin hasredildiği tüm iktidarlar yarattıkları tabiatta çoğunluğu hayvaniyet düzeyine indirirler. Çoğunluğun tahakküm edildiği bu örneklem esasında bir soruyu da beraberinde getirir: Bu biat neden ve nasıl oluşturulur?

"İnsanların yasalara uyması için onları içselleştirmesi gerekir" diyen hukuki yaklaşımın, bireylerin yasalara nasıl ve niçin riayet ettiğinin bir cevabı olabileceği kanısındayım. Cevap içselleştirmek ve benimseyebilmekte gizli. Kutsalın inşasında bu şekilde edilgen kılınanın uyandırılması ve bunun için oluşturulması gereken bir etkinlikten ziyade pasifin de hükümran ile beraber kutsanması ve pasifin kutsananın içerinde eritilmesidir söz konusu olan.

Bu şekilde son dönemde varlığını iyice hissettiren bir mahalle kültürü ve bunun beğeniye sunulması için allanıp pullanması durumu ortada. Bütün dizilerin bu bağlamda doğrudan veya dolaylı, bilinçli veya farkında olmadan bu kültü beslediği kanısındayım. Bu sunuş ile beraber, iyi ve kötü gibi ahlaki değer yargılarıyla keskinleştirilerek alternatif yolun ilgası ile tarafgir bir kutuplaşmanın ekseninde yer alan toplum tezahürünü de unutmamak gerekir tabii.

Kardeşinin mezarı başında ağlamaması gereken 'heteroseksüel karizmatik erkek karakterlerin' hamiliğinde yükselen bu iktidar seviciliğinin çirkinliği anlamak ve belki de tüm boyutlarıyla hayatımıza sızan bu hegemonik zinciri kırmak açısında yazmak istedim tüm bunları. Hamaset yapmadan, mağdurun dilini kullanmadan iktidar aygıtını alaşağı eden tüm isyanlara selamla.

Ölme ha!Ölme ha!