Trump’ın ulusal güvenlik stratejisi nasıl okunmalı?
Donald Trump beklenen Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ni (NSS) 18 Aralık’ta açıkladı. Trump’ın kampanyasına damga vuran, “Önce Amerika” sloganıyla vurguladığı özetle şu: Eğer bizim işimize gelen, sizin de işinize geliyorsa müttefik olabiliriz. Aslında sizin işinize gelip gelmemesi, çok da umurumuzda değil.
Selin Nasi
ABD Başkanı Donald Trump beklenen Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ni (NSS) 18 Aralık’ta açıkladı. Yönetimlerin benimsediği ilkeler, başlıca dış politika hedefleri ve tehdit önceliklerine dair genel bir çerçeve sunan strateji belgesi, Başkan Trump ve ekibinin önümüzdeki dönem ağırlık vereceği konular hakkında fikir vermesi açısından önemli.
Belge genel hatlarıyla değerlerden ziyade çıkarları merkeze yerleştiren bir anlayışı ortaya koyuyor. Başlıca hedef, ABD’nin askeri ve ekonomik üstünlüğünün yeniden tesis edilmesi. Bunun için de Amerika’nın ulusal çıkarlarını her şeyden üstün tutan bir yaklaşım benimseniyor. Başkan Trump’ın kampanyasına damga vuran “Önce Amerika” sloganıyla vurguladığı özetle şu: Eğer bizim işimize gelen, sizin de işinize geliyorsa müttefik olabiliriz. Aslında sizin işinize gelip gelmemesi, çok da umurumuzda değil.
Belgede daha evvelki yönetimlerin izlemiş olduğu politikalar göz önüne alındığında devamlılık ve farklılık gösteren birtakım öğeler görmek mümkün.
Örneğin, “güç yoluyla barış-peace through strength” ilkesi, 1980’de Başkan Ronald Reagan’ın kampanya sloganlarından biriydi. O dönemde Reagan, tıpkı Trump gibi selefini ülkenin gücünü ve itibarını zayıflatmış, rakiplerine alan açmış olmakla suçluyordu. Bu bağlamda, ABD ancak askeri ve ekonomik üstünlüğüne kavuştuğu takdirde güvende olabilir, güçlü konumunun avantajıyla kendi çıkarlarına hizmet eden barış koşullarını belirleyebilirdi.
Hatırlarsak, Reagan dönemi Soğuk Savaş’ın yeniden canlandığı, askeri harcamaların katlanarak arttığı yıllardı. ABD’nin güçlü bir konumdan müzakere edeceği zamana dek, her türlü silahsızlanma anlaşmasını askıya alan Reagan, Yıldız Savaşları adıyla da bilinen balistik nükleer füzeleri etkisiz hale getirmeyi amaçlayan füze kalkanı projesi, Stratejik Savunma Girişimi’ni başlatmıştı.
Başkan Trump’ın açıkladığı NSS belgesinde nükleer silahların savunmanın önemli bir ayağı kabul edilerek, askeri modernizasyon için girişimlerin başlatılacağı kulağa tanıdık geliyor. NSS ilanından aylar önce, Dışişleri Bakanlığı’nın azalan bütçesine karşılık, Savunma Bakanlığı harcamalarına daha geniş kaynak ayrılmış olmasını da askeri güce dayalı bir dış politika anlayışının net bir yansıması olarak kabul edebiliriz.
Bir taraftan büyük iştahla silah anlaşmaları imzalanırken, Trump yönetiminin yeni yatırımlarla silahlanma yarışını tetikleyerek, rakiplerin elini ekonomik anlamda zorlamayı hedefliyor olabileceğini de not düşmeli.
Belgede diğer dikkat çeken bir nokta, demokrasi vurgusunun hemen hiç olmaması. Başkan Trump’ın ne II. Bush döneminde olduğu gibi otoriter devletlere demokrasi götürme derdi var, ne de Obama dönemindeki gibi insan hakları ve özgürlük konularında benzer bir hassasiyete sahip. Aksine “değerlerimizi başka devletlere empoze etmeyeceğiz,” diyor. Bu da önümüzdeki dönem Trump yönetiminin dış politikada işbirliği yapacağı devletlerde demokratik nitelikler aramayacağı anlamına geliyor.
Yakın zamanda gerçekleşen bir toplantıda ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı General McMaster’ın Türkiye’yi Katar ile birlikte radikal ideolojilere destek vermekle suçlayan beyanatları, Türk yetkililerce kınanmış, ancak strateji belgesinde benzer ifadeler olabileceği yorumlarına yol açmıştı.
Belgede Türkiye’ye herhangi özel bir atıf yok.
ABD’yi tehdit eden devletler arasında İran ve Kuzey Kore’nin ismi geçiyor. IŞİD, El Kaide ve Hizbullah ise devlet dışı aktörler arasında yerini almış.
Çin ve Rusya ise ABD’nin etki alanı, değerleri ve ekonomik gücüne meydan okuyan rakip devletler olarak resmedilmiş.
Tabii, Çin’in ekonomik üstünlüğünü kırabilmek amacıyla daha sert bir tutum benimsenmesi önerilirken, bölge ülkelerini bilakis Çin’e yönelten ekonomik korumacı adımlardan medet umulması ironik.
Yine, Başkan Trump’ın bugüne kadarki beyanatlarına tezat şekilde Rusya’nın revizyonist bir güç olarak nitelendirilmiş olması, bir parça iç politika manevrası gibi görünürken, yönetim içinde Başkan, Pentagon ve dışişlerinin Rusya’ya dair farklı yaklaşımlara sahip olduğunu da düşündürüyor.
Peki, NSS belgesi Türkiye için ne anlama geliyor?
Kuşkusuz Trump yönetiminin milliyetçilik dozu yüksek, tek taraflı bir dış politika çizgisini benimsemiş olması sadece Türkiye için değil, tüm NATO müttefikleri için kaygı verici. Üstelik de NSS’de yer verilen terörizm ve organize suç şebekeleriyle mücadele, kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi, biyolojik tehditler, bulaşıcı hastalıklar ve göç gibi konular müttefiklerle her zamankinden daha yakın işbirliği yapılması gerektirirken...
Ancak Ankara’nın başını daha çok ağrıtabilecek konu İran. ABD’nin İran’ı çevreleyen ve hatta geri püskürtmeyi amaçlayan sertlik yanlısı bir politika izleyecek olması Türkiye’yi zor dengeler gözetmek durumunda bırakabilir.
Bir diğer nokta ise farklılaşan öncelikler... Strateji belgesinde ABD’nin öncelik verdiği bölgelerin başında Hint-Pasifik geliyor, bunu sırasıyla Avrupa, Ortadoğu, Güney ve Orta Asya, Batı yarımküre, ve Afrika takip ediyor.
Çevresinde cereyan eden sorunlara Washington’ın gerekli duyarlılığı göstermemesinden şikayet eden Türkiye’nin konuya belki bir de ABD dış politika önceliklerinde bölgenin kapladığı yer bakımından yaklaşması önümüzdeki dönem karşılıklı beklentilerin daha gerçekçi ayarlanması açısından fayda sağlayabilir.
Özetle, Trump’ın strateji belgesi ABD’yi daha büyük yapar mı bilinmez, ancak daha çatışmacı bir üslubun küresel istikrara katkı yapmayacağını, tek taraflı dış politika anlayışının ise ittifak bağlarını zedeleyerek ülkesini yalnızlaştıracağını öngörmek zor değil...