Soçi sonrası Suriye – Neredeyiz?
Soçi sonrasında Suriye barışa daha yakın mıdır? Bu, Suriye’deki tarafların ve başta ABD olmak üzere ilgili dış güçlerin Cenevre sürecine verecekleri desteğe bağlı olacak. Aynı kıstas Türkiye için de geçerli. Ankara’nın Kürtler dâhil hiçbir grubu dışlamadan tüm Suriyelileri kucaklaması ve barış sürecinin öncülüğüne soyunması lazım.
Faruk Loğoğlu*
Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Rusya’nın Soçi kentinde 29-30 Ocak 2018 tarihlerinde nihayet yapıldı. Kongre, Suriye hükümeti ile muhalefeti çözüm hedefi çatısı altında bir araya getirmek, bir yöntem üzerinde anlaşmalarını sağlamak ve varılacak mutabakatı BM Cenevre sürecine taşımak amacını taşıyordu. Davetlileri Türkiye, İran ve Rusya’nın belirlediği toplantıya yaklaşık 1400 delege katıldı. Suriye hükümeti de, bazı eksikliklere karşın muhalefet de oradaydı. BM Suriye Temsilcisi Staffan de Mistura geldi, ABD, Fransa, İngiltere gibi Batılı ülkeler Soçi’ye temsilci göndermedi.
Muhalefet adına Cenevre sürecini yürüten Yüksek Müzakere Komitesi, Rusya’nın niyetlerine güvenmediği, Esad’ın yanında yer alıyor olması ve asılan Suriye bayrakları gibi nedenlerle kongreye katılmadı. PYD ise, davetli olmamasına rağmen Zeytin Dalı Harekâtından Rusya’yı sorumlu tuttuğunu ileri sürerek sanki davetliymiş gibi “boykot” kararı aldığını açıkladı. Fakat PYD dışındaki Kürt oluşumlarının birçoğu da Zeytin Dalı Harekâtını gerekçe göstererek Soçi’ye gitmediler. Bu anlamda, Ankara’nın Kürtleri Soçi’den uzak tutma – ve yanlış olan - amacına şimdilik ulaştığı ileri sürülebilir. Öte yandan, Türkiye’nin terörist olarak kırmızı bültenle aradığı, Reyhanlı saldırısında sorumlu tuttuğu ama öldürüldüğü sanılan Mihraç Ural’ın Soçi’de ortaya çıkması Ankara ile Moskova arasında – ikili kanallardan halline çalışılan - başka bir gerginliğe yol açtı.
Rusya’nın uzun zamandır planlanmasına rağmen Suriye’de sahadaki gelişmeler ve Ankara’nın PYD/YPG itirazı dâhil, davetliler listesinin belirlenmesindeki güçlükler nedeniyle ancak şimdi yapılabilen Soçi Kongresi sonucunda kapsamlı bir “nihai bildiri” yayınlandı.
Suriye için tek çıkış yolunun siyasi bir çözüm olduğu vurgusuyla başlayan bildiride çözümün aşağıdaki ilkeler üzerine bina edileceği açıklanıyor:
1. Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve birliği;
2. BM Yasası gereğince Suriye’nin egemenlik hakları doğrultusunda ülkeye müdahale edilmemesi ilkesine saygı duyulması;
3. Suriye’nin geleceğinin demokratik yollardan, sandıkta verilecek oylarla dış baskılar veya müdahale olmadan, Suriye halkının kendisi tarafından belirleneceği;
4. Din, etnik köken ve cinsiyet gözetilmeksizin demokratik, mezhebe bağlı olmayan (non-sectarian) siyasi çoğulculuğa ve eşit vatandaşlığa dayalı Suriye devleti;
5. Ulusal birlik, sosyal barış ve kapsamlı ve dengeli kalkınma hedefleri doğrultusunda yerel yönetimlerde adil temsiliyet;
6. Devlet ve kamu kuruluşlarının kamu hizmetlerinde, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına uygun olarak hareket etmeleri ve bu bağlamda özel ve kamu mülkiyet haklarına riayet edilmesi;
7. Güçlü, birleşik, liyakate dayalı milli bir ordu;
8. Terörizm, aşırıcılık, radikalizm ve mezhepçiliğin her türlüsünün koşulsuz reddi ve bunlarla aktif mücadele;
9. İnsan hakları ve kamusal özgürlüklere saygı ve bunların korunması;
10. Suriye toplumunun kültürel mirası ve çeşitliğinin korunması;
11. Muhtaç insanlara yardım edilmesi, mültecilerin ve yerlerinden edilmiş insanların evlerine gönüllü olarak ve güven içinde dönme haklarının korunması;
12. Ulusal miras ve doğal çevrenin UNESCO kuralları çerçevesinde muhafaza edilmesi.
Bildiride bu esaslar dâhilinde “Suriye Arap Cumhuriyeti” hükümeti ile muhalefeti en geniş şekilde temsil edecek heyetlerden oluşacak bir “anayasa komitesinin” kurulması konusunda anlaşmaya varıldığı, komitenin BM Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı kararıyla öngörülen siyasi çözüme katkıda bulunacak bir anayasa taslağı hazırlayacağı ilan edilmekte.
Komiteye kimlerin katılacağının, çalışma kurallarının ne olacağının Cenevre süreci çerçevesinde BM tarafından belirleneceği kaydedilmekte. BM Suriye Temsilcisi de Mistura, kongreye katılmayanlar da dâhil olmak üzere tüm tarafların adaylarını önereceklerini, BM tarafından seçilecek komitenin 45-50 üyeden oluşacağını bildirmekte. Konuya ilişkin haberlere göre Türkiye, Rusya ve İran’ın daha şimdiden 50’şer kişilik aday listesini verdiler.
Bu arada bildiride “Golan Tepelerinin geri alınmasına” ilişkin bir ifadenin de yer aldığına dikkat çekmekle yetineceğim. Ama daha önemlisi Türkiye, İran ve Rusya’yla birlikte Batılı ülkelerin de katıldığı Kasım 2015 Viyana toplantısı sonunda yayınlanan bildirinin ilk maddesinde Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, toprak bütünlüğü gibi ana kavramlarla aynı lahzada zikredilen “seküler”, yani laik yapısının korunmasına ilişkin ibare Soçi bildirisinde yer almamaktadır. Bunun yerine “mezhebe bağlı olmayan” (non-sectarian) ibaresiyle yetinilmekte. Bu, ileride yapılacak anayasa çalışmalarında telafi edilmesi gereken ciddi bir eksikliktir. Zira laiklik demokrasinin, hukukun üstünlüğünün ve cinsiyet eşitliğinin evrensel harcıdır.
Soçi Kongresi'nin Suriye’de barış hedefine katkısı nedir sorusunun yanıtına gelince, yanıtım net: önemlidir! Soçi’deki kongre Suriye meselesini çözmek iddiasıyla yola çıkmadı. Esad’ın akıbeti gibi kısır konulara saplanmadı. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da hep Soçi’yi Cenevre’ye uzanan bir hat olarak gördüklerini vurguladı. Odak noktası anayasa ve seçimlerdi. Varılan sonuçla çözümün önünün biraz açıldığını söylemek mümkündür. Bu nedenlerle göreceli bir başarı sağlandı diye değerlendiriyorum.
Soçi’nin durağan durumdaki Cenevre sürecine biraz can ve hareketlilik getirmesi beklenebilir. Zira Soçi bildirisi bir yanıyla Cenevre’ye yönelik yapıcı bir çerçeve de ortaya koyuyor: Yeni bir anayasa ve birleşik bir Suriye! Elbette Rusya ile ABD arasındaki nüfuz ve etki rekabeti sürüyor. Rusya’nın tezi birleşik bir Suriye öngörüyor. ABD ise IŞİD’le mücadele bahanesiyle yumurtalarını PYD/YPG sepetine koyarak aslında Suriye’nin bölünmesine zemin hazırlıyor. Neticede Suriye’yi barış ve istikrara götürmek için var olan Cenevre, Astana ve Soçi süreçlerinden ikisinde Türkiye ve İran’la birlikte imzası bulunan Rusya şimdilik ABD’ye göre biraz önde görünüyor.
Soçi sonrasında Suriye barışa daha yakın mıdır? Bu, Suriye’deki tarafların ve başta ABD olmak üzere ilgili dış güçlerin Cenevre sürecine verecekleri desteğe bağlı olacak. Aynı kıstas Türkiye için de geçerli. Ankara’nın Kürtler dâhil hiçbir grubu dışlamadan tüm Suriyelileri kucaklaması ve barış sürecinin öncülüğüne soyunması lazım. Suriye’de en etkili ülkenin Rusya veya ABD değil, Türkiye’nin olması gerekir. Bu nedenle Zeytin Dalı Harekâtının uzatılmadan ve genişletilmeden sona erdirilmesi ve dikkat ve çabaların BMGK’nın 2254 sayılı kararında belirlenen barış hedefine çevrilmesi gerekiyor. Suriye halkının sadece bir kesiminin değil, tamamının gönlünü kazanmaya çalışmamız lazım. Bunun için Ankara’nın bir yandan Suriye hükümetiyle, diğer yandan Suriye’deki Kürtlerle sağlıklı bir diyalog kurması gerekiyor. Zira komşumuz bakımından Türkiye’nin güvenlik ve ulusal çıkarlarının en kalıcı ve emin teminatı istikrarlı, huzurlu, toprak bütünlüğünü ve birliğini koruyan laik bir Suriye’dir.
*Emekli Diplomat, eski CHP milletvekili