Sevgili çükündür…
Sevgili çükündür, artık bu adın dilimizden kalktı kalkacak. Pancarı haşlayıp da çok güzel, yumuşak bir kıvama gelip üzerine de biraz pekmezle, hem sağlık hem lezzetle yediğimiz sen, ekmeğini yaptığımız sen, yaprağını değerlendirdiğimiz sen artık yoksun.
Murat Karasalihoğlu
Sevgili Çükündür, bu mektubu sana pancar yetişmez, fabrikasının bacası tütmez, çok uzak zamanlardan yazıyorum. Bir çeşit eskiye mektup diyebilirsin. Çünkü sen artık çok çok eskide kaldın.
Neden artık yoksun biliyor musun?
Dur sana olanları anlatayım…
Çok değil, bundan 10 ya da 20 sene öncesine kadar ilkokul öğretmenlerimiz dünyada kendi kendine yetebilen birkaç ülkeden biriyiz diye öğretirlerdi bizlere. Kimi insanlar da bu verilerle dünyanın süper güçleri içinde yer aldığımızı bile iddia ederlerdi.
Ne çabuk zaman geçti de her şey değişti? Mesela Konya Ovamız vardı, buğday üretilirdi, dışarıya bile satardık. Ama şimdi Amerika Ovamız var. Oradan alıyoruz buğdayımızı. Kuru fasulyemiz, hani olmazsa olmazımız, neredeyse her karış toprağımızda yetişirken şimdi İran ve Amerika bahçelerimizden topluyoruz. Ve tabii ne kadar tarımsal mamulümüz varsa hepsini de başka başka yerlerden.
Eh zaten kocaman, küresel bir dünya olmuştuk ya artık! Ha senin bahçen ha onun ki. Sınırları, aradaki darabaları kalkmadı mı dünya bahçemizin? Tek fark biz bahçe, bostan yapmıyorduk artık, yapana da para vermiyorduk o kadar!
Pancarımız vardı bir de bizim. Hem ülkenin hem de Kastamonu’nun pancarı vardı. Şimdi Çin’in ve İran’ın hem para verip aldığımız, hem kaçak yollardan mutfağımıza gelen pancarı var.
Bu mektubun yazıldığı tarihe göre, son üç yılda 2 trilyon liradan fazla yani 1 milyon ton kaçak pancar yakalanıyordu ülkemde. Bunu duyan üretici de küsmüştü bu işe. Yakalananı buysa kaçan ne kadar diye düşünmüş üretici. Bu emektar üreticimiz emeğine bakmıştı bir, bir pancarının pul olup uçtuğuna.
125 bin şeker pancarı üreticimiz vardı ülke çapında, Kastamonu’da da tarımla uğraşan nüfusun büyük bir çoğunluğu da pancardan ekmek yiyordu. Bu insanlar pancar ekiyor, mahsullerini fabrikaya veriyor ama bu pancarlar şeker olsa da elde kalıyordu. Çünkü özellikle doğu sınır kapılarından ülkemize bolca kaçak şeker giriyordu.
Ayrıca artık tatlandırıcı devri başlamıştı şeker yerine. Hani şu mısırdan yapılan tatlandırıcılardan. Başka ülkelerde de kullanıyordu bu tabii ama… "Ama"sı vardı işte. Bu diğer ülkeler şeker pancarı ya da kamışı üretimlerine zarar vermemesi için tatlandırıcılara sadece yüzde 2 oranında izin veriyorlardı. Ya burada, kendimize balta vurmayı severiz ya, burada yüzde 10’a kadar izin vardı tatlandırıcıda.
Sevgili çükündür, artık bu adın dilimizden kalktı kalkacak. Pancarı haşlayıp da çok güzel, yumuşak bir kıvama gelip üzerine de biraz pekmezle, hem sağlık hem lezzetle yediğimiz sen, ekmeğini yaptığımız sen, yaprağını değerlendirdiğimiz sen artık yoksun.
(Yoksun çünkü önce “kota” koydular üretilmeyesin diye, köylünün elini çektirdiler senden, sonra da azıcık olan üretimle zar zor sezon geçiren fabrikanı sattılar zarar ediyorsun diye… Artık yoksun çükündür…)
Adın kalktı, belki kendini de tümden unutacağız. Unutulmuş bir tat olacaksın sadece anılarımıza. Belki birkaç köy kalmıştır yapan. Ama ırak yerlerdir şimdi oralar. Belki tercih edilmeyen bir tatsın artık ama yakında pancar üretimimiz de tümden ortadan kalkınca bunları bile konuşmak yersiz kalacak.
Araçlı Hacı Bekir ustayı düşündüm sevgili çükündür, şekerin diyarından çıkıp, şekerlemenin tek ismi olmuştu koskoca Osmanlı’da ki dünyada bile tanınmıştı. Şimdi şeker diye bir şey kalmadı ya senin gibi, kemikleri sızlar.
İşte söyleyeceklerim bundan ibaret sevgili çükündür. Artık tek tesellim var, tabii buna teselli denirse. Bundan çok uzun yıllar sonra bölgemizde eğer arkeologlar kazı yaparsa senin tohumlarını bulup, "burada pancar yetiştiriliyormuş" diyerek adının bir kez daha anılacak olması. Eğer yazılı kaynaklarımıza da ulaşırlarsa sana, Kastamonu ve çevresinde çükündür dendiğini de öğreneceklerdir.
Hakkını helal et sevgili çükündür…
Bu yazı ilk olarak Kastamonu gazetesinde yayınlanmıştır.