Halkçı bir CHP mümkün mü: Britanya İşçi Partisi deneyimi

Dünya genelinde siyasi cephelerin netleştiği bir döneme giriyoruz. Nasıl AKP “sığ popülist milliyetçilik” trendinin etkisi altında kaldıysa; CHP de var olabilmek ve toplumu temsil edebilmek amacıyla kendini “halkçı sol” trende bırakmak zorunda. Daha fazla sağ politikalara yakınsayıp oy kazanabilme beklentisi İyi Parti’nin kuruluşu ile tamamen sona erdi. Ana tema en zengin yüzde 1’lik kesiminin tüm toplumun ürettiği varlıklara adaletsizce çöktüğü gerçeği olmalı.

Google Haberlere Abone ol

Mustafa Murat Kubilay

Mustafa: Hocam merhaba, Britanya solundaki değişimin bir benzerini CHP başarabilir mi?

Murat: 3-4 Şubat tarihlerindeki CHP Kurultayı’nı anımsayalım. Kurultay öncesi, esnası ve sonrasında gözlemlediğimiz heyecansızlık ve umutsuzluk idi. Mevcut durumdan şikayetçi olan birçok insanın beklentisi genel başkan değişikliğiydi. Ancak CHP’nin sorunları yeni bir vitrin yüzü ile aşılabilecek durumda değil; çünkü çok daha derinde. Bu durumun bir benzerini 2010 yılında Britanya İşçi Partisi de yaşamış; lider değişikliğine gidilerek kısa sürede sonuç alınacağı varsayılmış; fakat sonunda büyük hüsran yaşanmıştı. İşçi Partisi 2015 yılı ile birlikte büyük bir ideolojik değişim yaşayınca; eskisinden çok daha güçlü bir şekilde küllerinden dirildi ve hemen iki yıl sonraki seçimde yüzde 40 oy oranına ulaştı. Neden benzer bir çözüm CHP ve devamında da Türkiye için gerçekleşmesin?

Mustafa: Birçok alanda farklı bir ülke olan Britanya’nın deneyimleri Türkiye’ye uygun düşer mı?

Murat: Her ne kadar siyasette yerel koşullar önemli etkiye sahip olsa da küresel trendler ana belirleyici etken. 2015’te Erdoğan’ın aniden “popülist milliyetçilik” rolü üstlenmesi de küresel trendlerin (Trump, Brexit, Duterte, Orban, Le Pen) bir sonucuydu. Yanıtlamak istediğimiz soru şu: “halkçı sol hareket” Türkiye’de CHP vasıtasıyla uygulanabilir mi?

Mustafa: Kulağa pek mümkünmüş gibi gelmiyor.

Murat: Önyargıların farkındayım. Eminim birçoğunuz CHP ve sol kelimelerinin yan yana gelebileceğine hiç inanmıyorsunuz. Fakat emin olun benzer bir durum bugünün CHP’sinden bile sağcılaşmış 2015 yılı Britanya İşçi Partisi için de geçerliydi. Küresel medya, küresel sermaye ve popülist milliyetçiliğe karşı çok büyük mücadele verilerek parti içerisinde başarı kazanılabildi. Özetle gelinen nokta İşçi Partisi için de mucize gibiydi ve bu röportajın geriye kalan kısmını da bu gözle değerlendirmenizi dilerim.

Mustafa: Nasıl bir ideolojik açılımdan bahsediyorsunuz?

Murat: Öncelikle Atatürk’ün CHP’yi “cumhuriyetten sonraki ikinci büyük eserim” olarak nitelediğini not düşelim. Dolayısıyla bu partide Altı Ok’a rağmen değil; ancak Altı Ok’la birlikte bir değişimi başarabilirsiniz. Kritik olan ilke devrimcilik. Nasıl 1930’lardan bugüne ülkenin iç ve dış koşulları değişmişse; devrimcilik ilkesi vasıtasıyla Altı Ok da bugünün sorunlarına çare üretebilecek şekilde güncellenmeli. Birkaç soyut örnek vermek gerekirse: Halkçılık basit bir din, dil, mezhep ve renk eşitliğinden öte sosyal adaletle zenginleştirilmeli; KİT kavramına sıkıştırılmış olan devletçilik etkin kamu denetimine dönüştürülüp sosyal devlet ile güçlendirilmeli; Milliyetçilik Kürtleri de kapsayabilecek şekilde vatanseverlik olarak tanımlanmalı; cumhuriyetçilik demokrasi ile bir adım daha ileri taşınmalı; Laiklik sağ seçmenden kolayca oy alınabileceği yanılgısına düşülmeden tavizsiz uygulanmalı.

Mustafa: Hem her şey değişiyor hem de hiçbir şey değişmiyor gibi geldi.

Murat: Gerçekten de öyle. Altı Ok’un kapsamında her şey var; mesele onu 1930’lardan 2020’lere taşıyabilmekte. İşte bu noktada Britanya deneyimi faydalı olabilir. İlerleyen kısımlarda ayrıntılı bir şekilde bunu ortaya koymaya çalışacağım.

Mustafa: Bizim ülkemizde Britanya/İngiltere kaynaklı her şeye karşı bir direnç var sanırım.

Murat: Britanya’nın emperyalist geçmişinden ötürü böyle bir direnç gerçekten var. Bu yazı için bu önyargıyı bir kenara bırakalım ve nasıl Britanyalı Darwin’in biyoloji, Newton’ın fizik ve Keynes’in iktisatından faydalanıyorsak; bugün de Corbyn’in İşçi Partisi mücadelesinden yararlanmaya çalışalım.

NEO-LİBERALİZM, SİYASİ İSLAM VE ERDOĞAN İSTİBDADININ SON YILLARI 

Mustafa: Bu yeni politik açılım için herhangi bir önkoşul ya da varsayım var mı?

Murat: Tek önkoşul günü kurtarma kolaycılığı ve çırpınışı yerine stratejik davranıp yarınları hedeflemek. Kurtuluşun basit hamleler neticesinde hızlıca alınabileceği hayaline kapılmamak ön koşul. Daha somut bir ifadeyle 2023’ten önce Türkiye’nin kolayca düzlüğe çıkamayacağı acı gerçeğiyle yüzleşmek şart. Varsayımlar ise küresel, bölgesel ve yerel siyasi trendlere ilişkin.

Mustafa: Daha detaylı açıklayabilir misiniz?

Murat: 1980 sonrasının hâkim ideolojisi neo-liberalizmin artık son demlerine geldiğinin farkında olmalıyız. Zaten bu önermeyi sermayenin önde gelen isimlerinden Ali Koç bile yapmıştı. Küresel servet adaletsizliğinin büyük çaplı bir sosyal patlamaya neden olabileceği endişesi egemen güçler arasında çok konuşulan bir konu. Facebook kurucusu Zuckerberg dahi sus payı olarak belirli bir miktar geliri çalışmaksızın ve karşılıksız olarak (basic income) vatandaşlara verilmesini öneriyor.

Mustafa: Bölgesel çapta?

Murat: Siyasi İslam’ın bir daha hortlamamak üzere ilelebet çökmek üzere olduğu gerçeği. Kudüs’ün ABD tarafından İsrail’in başkenti olarak tanınması sonrası oluşan cılız tepki; İslam dünyası ya da İslam birlikteliği gibi bir kavramın olmadığını, yalnızca Müslüman çoğunluklu ülkelerin olduğunu gösterdi. Ötesi bu ülkeler iktisadi çıkarları ve mezhepleri neticesinde Şii-Sünni ayrışmasıyla bölünmüş vaziyetteler. Siyasi İslam’ın en olumsuz tahminle Türkiye’de 5-6 yıllık ömrü kaldı.

Mustafa: Son olarak yerel trend?

Murat: Erdoğan devlet, medya ve yandaş (özel sektör/ STK) olanaklarını sınırsızca kullanıyor. Buna rağmen istediği güce ve rahatlığa kavuşamıyor. 7 Haziran 2015’te belirginleşen zayıflamaya rağmen muhalefet bloğundaki derin çatlaklar nedeniyle, önümüzdeki 2018-19 seçimlerini Erdoğan belki son kez kazanabilir; ancak bunun daha ötesi yok.

Mustafa: Erdoğan’ın bir dönem daha görev yapması sonucu ortada bir Türkiye kalır mı? Kalsa da özgür seçimler neticesinde bir görev teslimi mümkün olur mu?

Murat: Türkiye’de sıkça yapılan bir hatayı dile getirdiniz. Hızlıca İran ve Suudi Arabistan’ı kıyaslayalım. Her iki ülkede de şeriat var, değil mi? Ama İran’da ılımlıların kazanabildiği seçimler hâlâ var veya kadınlar bu ülkede araba kullanabiliyorlar. Diğer taraftan Suudi Arabistan’da ne seçimler var ne de temel kadın hakları. Bu nasıl mümkün? Çünkü İran’ın geçmişten gelen modernleşme deneyimi var; şeriat bile İran’ı tamamen Orta Çağ'a atmaya yeterli olmuyor. Türkiye ise Tanzimat döneminden bu yana özellikle Atatürk devrimleri neticesinde büyük bir atılım sergiledi. Dolayısıyla sorunuzun cevabı: “Elbette mümkün”. Unutmayalım 1981’den 2010 yılına kadar sıkıyönetim kanunuyla (OHAL bile değil) Mısır’ı yöneten Hüsnü Mübarek bir gecede devrilmişti.

Mustafa: Bu çatı aday vasıtasıyla mı olacak?

Murat: Erdoğan istibdatı, siyasi İslam ve yandaş ekonomisine karşı oluşan HAYIR bloku son derece uyumsuz. Bu bloku temsil eden üç parti ve seçmenleri tüm olumsuz gidişata rağmen bir ittifaka hazır değiller; birbirlerini faşist, terörist ve düzenin temsilcisi olmakla suçluyorlar. Hepsinden ötesi şu ana kadar ismini duymadığımız, tüm muhaliflerce sahiplenilebilecek, partiler üstü olan ve seçmeni kazanabileceğine ikna edip sandığa götürecek bir çatı aday yok. Erdoğan’ın tüm iç ve dış politika stratejisi de muhalefet blokundaki çatlakları genişletebilmek üzerine. Hepsinden ötesi Türkiye’nin aydınlığa çıkması için Erdoğan’ın gidişi ön koşul ancak kesinlikle yeterli değil. Kötü ekonomik gidişat ya da komşularımız/küresel güçler ile aramızdaki gerginlikler; Batı’nın 2020’lerde itekleyebileceği liberal/merkez isimlerle aşılamaz.

İŞÇİ PARTİSİ'NİN ÇÖKÜŞÜ

Mustafa: İşçi Partisi’nde imkânsız olarak değerlendirilen dönüşümün hikayesine artık başlayalım.

Murat: Britanya iç politikasıyla çok ilgili olmayanlar için bazı temel bilgileri en başta paylaşmak istiyorum. İşçi Partisi, ülkenin ana merkez sol partisi, bir nevi Britanya’daki CHP. Karşı tarafta ise Muhafazakâr Parti var. 1980’li yıllardan sonra Thatcher’in liderliğinde Muhafazakâr Parti büyük başarı kazanmış ve neo-liberal politikaların ülkede hâkim olmasını sağlamıştı. Sürekli muhalefette kalan (1979-1997) İşçi Partisi, “Yeni Sol” ya da “3. Yol” adıyla büyük bir politika değişimine gitmiş; kendini iyice merkeze yakınlaştırmıştı. Blair yönetiminde sağa kayış yaşayan İşçi Partisi, 1997-2010 yılları arasında iktidara ulaşmış ve sol kökenli bir parti olmasına rağmen neo-liberalizmin Britanya’daki altın döneminin önünü açmıştı. 2007 itibarıyla başlayan küresel ekonomik krizin faturası Başbakan Blair’e kesilince; 2010 sonrasında iktidar yeniden Muhafazakâr Parti’ye kaldı. İşçi Partisi bu süreçte yeni bir liderle (Miliband) çıkış arasa da sonuç hezimet oldu. Aşağıda kırmızı renkle gösterildiği üzere üst üste 2010 ve 2015 seçimlerinde İşçi Partisi tarihi bozgun yaşadı.

1900-2017'de seçimlerde partiye yönelik destek

Mustafa: Bu kısım CHP ile yüksek derecede benzerlik gösteriyor değil mi?

Murat: Irak Savaşı ve ekonomik krizin faturasını yüklenmek yetmediği gibi İşçi Partisi ruhu ve kimliğini de kaybetmişti. Muhafazakâr Parti’nin zayıfladığı dönemde umut olması gerekirken kimse İşçi Partisi’ne güvenmiyor; Lib-Dems, UKIP, SNP gibi diğer küçük siyasi partilere yöneliyordu. İşçi Partisi, tıpkı bugünün CHP’si gibi iktidardan uzak ve hatta üçüncü parti konumuna düşme riski yaşıyordu. Ta ki Corbyn ve ekip arkadaşları yeni bir halk hareketi yaratıp İşçi Partisi’nin dirilişini başlatana kadar.

Mustafa: Corbyn ve arkadaşları tam olarak ne yaptılar?

Murat: Corbyn, İşçi Partisi’nin sağa kaydığı dönemlerde sol ideolojik konumunu korumayı başaran birkaç milletvekilinden biriydi. Daha fazla sağa kayarak partinin ilerleyemeyeceğini görüyordu; bununla birlikte Blair döneminin iş dünyasıyla iç içe geçmiş kirli isimleri ile (Miliband kardeşler) sola dönüşün inandırıcı olmayacağının farkındaydı. Tam bu dönemde partinin sağcı hizbinin İşçi Partisi’ndeki son sendikal kalıntıları da süpürmek için önerdiği parti tüzük değişikliği ortaya çıktı. Bu bir tehditti ama fırsata dönüştürüldü.

Mustafa: Nasıl bir değişiklik?

Murat: İşçi Partisi’nin kökeni 20'nci yüzyılın başında siyasi güç kazanmak isteyen işçi sendikalarına dayanır. Parti içi seçimlerde partiye üye sendikaların nitelikli oy hakkı bulunmaktaydı. Bu değişiklikle birlikte “bir üye, bir oy” sistemine geçilerek; sendikaların özel statüsü büyük ölçüde kaldırılmış oldu. Corbyn de bunu fırsat olarak kullanmaya karar verdi.

İŞÇİ PARTİSİ'NİN KÜLLERİNDEN DOĞUŞU

Mustafa: Nasıl bir fırsat?

Murat: Blair döneminde İşçi Partisi kitle hareketi özelliğini kaybetmiş ve üye sayısında büyük düşüş yaşamıştı. Corbyn ve arkadaşları Momentum isimli gençler arasındaki örgütlenmeyi esas alan yapı ile harekete geçtiler. Hedef İşçi Partisi’nin solcularca ele geçirilmesiydi. Momentum vasıtasıyla bir anda sol gençlik İşçi Partisi içerisinde örgütlendi. Aşağıdaki görselde üye sayısı patlaması bunu açık bir şekilde gösteriyor.

.

Mustafa: Corbyn’in parti liderliği?

Murat: Küçük ama inançlı ve düzenli bu örgüt vasıtasıyla Corbyn çok hızlı bir şekilde parti içinde güçlendi. 2015 yılında parti genel başkanlığına aday olduğunda herkes çok şaşırmıştı. Ülkenin en büyük yayın grubu Robert Murdoch medyası (Aydın Doğan medyası gibi) İşçi Partisi’nin içişlerine ilk kez orantısız derecede karışmaya başladı. Ne de olsa Corbyn mevcut neo-liberal sistem için aşırı derecede sakıncalıydı. Bir anda kara propaganda başladı: Corbyn, IRA teröristi ve eski kafa komünist olmakla suçlandı. Ancak liderlik yarışının sonucu büyük bir sürpriz oldu: Corbyn, ezici farkla İşçi Partisi Genel Başkanlığı’na seçildi. Neo-liberalizmin Britanya’yı tamamen yutup mideye indirmesinin beklenildiği günlerde İşçi Partisi’nin başına ilk kez bir sosyalist geçti.

.

Mustafa: Nasıl ilk? İşçi Partisi’nin kökeninde Marksizm yok mu?

Murat: Nasıl CHP’nin sol damarı Marksizm’e dayanmıyorsa, bilinenin aksine Britanya İşçi Partisi’nin de dayanmaz. Elbette Marksizm’den esinlenilmiştir; fakat İşçi Partisi’ndeki asıl etki çalışan haklarını önemseyen bir Hristiyanlık mezhebi olan Methodism kaynaklıdır. Şaşırtıcı değil mi?

Mustafa: Kesinlikle, ya Clement Attlee dönemi?

Murat: Attlee, 2'nci Dünya Savaşı sonrası Milliyetçi-Sosyal Demokrat uzlaşının lideriydi. Bugün Britanya’da büyük ölçüde zayıflatılmış olan eğitim ve sağlık sistemi gibi sosyal devlet yapılarının çoğu 1945-51 arası başbakanlık yapmış olan döneminin mirasıdır. Bununla birlikte Attlee sosyalist değildir, yalnızca sosyal demokrattır.

Mustafa: Corbyn’in parti içi mücadelesine dönelim.

Murat: Corbyn liderliği devralsa da parti örgütünde ve parlamento grubunda çok yalnızdı. İşçi Partisi, gençler arasında dikkat çekmeyi başarsa da Murdoch medyasının taraflı tutumu neticesinde orta ve üst yaş grubuna erişemiyordu. Türkiye’de olduğu gibi Britanya halkı da güvenlik ve terör konularında oldukça hassastır. Brexit sonrası ülkede oluşan kaostan faydalanarak Corbyn’e karşı parti içinde bir nevi darbe yapılmak istendi.

Mustafa: Bir darbe?

Murat: Tam anlamıyla bir hükumet darbesi. Partinin milletvekilleri Corbyn öncesi dönemde seçildikleri için; birçoğu Blair ideolojisine yakın Corbyn’in görüşlerine ise mesafeliydiler. Seçileli henüz bir yıl olmasına rağmen Brexit bahanesi ile Corbyn’i tekrar liderlik seçimine zorladılar. Kirli bir komplo ile parti tüzüğünden faydalanarak (adaylık için milletvekillerinin yüzde 20’sinin imzası şart); Corbyn’in aday olmasını engellemek istediler. Bu nedenle neredeyse hiçbir milletvekili destek vermedi. Britanya hukukundan faydalanılarak seçim kararını veren mevcut genel başkanın imzasız aday olma hakkı olduğuna karar kılındı ve Corbyn parlamento grubundan yeterli imza alamamasına rağmen aday olabildi.

Mustafa: İkinci raundun sonucu ne oldu?

Murat: İlk liderlik seçimindeki “korku” teması yerine bu sefer “umutsuzluk” teması Murdoch medyasınca kullanılmaya başlandı. Corbyn’in başa geçeceği İşçi Partisi'nin ilk seçimde bırakın iktidar olmayı üçüncü parti konumuna düşeceği ve nihayetinde partinin ikiye bölüneceği teması işlendi. Corbyn ise ana akım medyayı muhatap almayarak birçok kentte açık hava mitingleri yapıp doğrudan seçmenine ulaşmaya çalıştı. Corbyn’in vermek istediği mesaj açıktı: İşçi Partisi liderini birtakım karanlık küresel sermaye değil, halk seçer. Parti içi muhalefet tek adayda uzlaşmasına rağmen büyük bir hezimet yaşadı.

.

BASKIN SEÇİMLER İLE İŞÇİ PARTİSİ'NİN SÜRPRİZ SIÇRAMASI

Mustafa: Tam bu esnada yeni bir şok yaşandı, değil mi?

Murat: Muhafazakâr Parti Lideri ve Başbakan Theresa May, İşçi Partisi’nin içinde bulunduğu kaosun farkındaydı. May, genel seçim kazanarak parti lideri olmadığı için rüştünü ispat etmiş sayılmıyordu; bu nedenle kendi kabinesine bile söz geçirmekte zorlanıyordu. Kendi parti içi gücünü arttırmak adına, İşçi Partisi de hazır kargaşa içerisindeyken, parlamentoda baskın erken seçim kararı aldırdı. Olağanüstü bir şekilde seçilmeyi başaran, henüz bir yıl geçmeden parti içinde devrilmek istenmiş Corbyn bu sefer de baskın seçim tehdidi altındaydı. Üstelik Murdoch medyasının saldırısı gittikçe şiddetleniyordu.

.

Mustafa: Seçim kararının alınmasıyla birlikte Corbyn’in siyasi ömrünün biteceği sanılıyordu, değil mi?

Murat: Kesinlikle öyle. İktidarın Corbyn’e yüklenmesi yine terörizm ve ulusal güvenlik üzerine oldu. Üstteki görselde Murdoch medyasının amiral gemisi The Sun gazetesinin (Türkiye’de Aydın Doğan’ın Posta gazetesi) seçim günü manşetini görebiliyorsunuz: Corbyn için açıkça terörist dostu ve iş dünyasının düşmanı nitelemesi yapılmış. Seçime yaklaşık bir ay kala anketlerde Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi’nin oy oranları sırasıyla yüzde 44 ve yüzde 25 olarak gözüküyordu. Seçimlerin Başbakan May için çok rahat geçeceğinden herkes emindi; ta ki İşçi Partisi’nin iki numaralı ismi McDonnell’ın genel hatlarını çizdiği parti manifestosu (seçim beyannamesi) yayınlanana kadar.

Mustafa: Hocam manifesto genel hatlarıyla ne içeriyordu?

Murat: Parlamento grubunun da desteğini alabilmek için Corbyn-McDonnell ikilisi inandıkları sosyalist ideolojiden önemli tavizler verdiler; fakat partiyi en azından sosyal demokrat çizgiye geri taşıyabildiler. Yüksek öğretimde uygulanan harçların kaldırılması, konut fiyatlarındaki aşırı artışa karşı sosyal amaçlı konut yapımı, sağlık sistemindeki özelleştirmelerin durdurulması, ücretsiz çocuk bakımının sağlanması seçmene doğrudan hitap eden vaatlerdi. Özelleştirme sonrası hizmet kalitesi düşen su-kanalizasyon, posta ve demiryolu gibi sektörler yeniden kamulaştırılacaktı. Tüm bu harcamaların finansmanı ise yüksek gelir grubuna yönelik yeni gelir ve servet vergileri ile karşılanacaktı. Seçim sloganı ise tüm bu bakış açısını açık bir şekilde ortaya koyuyordu: “For the many, not the few!” (Azınlık için değil, çoğunluk için!)

Mustafa: Manifestonun etkisi ne oldu?

Murat: Hikâyenin buradan sonrası adeta peri masalları gibi gerçekleşti. Sosyal medya baştan sona İşçi Partisi’nin gençlere mesajını ulaştırdığı mecra oldu. Kısa sürede on binlerce genç gönüllü Momentum hareketi vasıtasıyla sokak çalışması için İşçi Partisi’ne başvurdu. Ortaya çıkan olağanüstü hareketi en güzel aşağıdaki görseldeki İşçi Partisi oy sıçraması özetliyor. Mavi: Muhafazakâr Parti, Kırmızı: İşçi Partisi, Mor: UKIP (Aşırı sağ), Bej: Liberal Demokrat Parti.

.

Mustafa: Seçim sonuçlarına göre Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi sırasıyla yüzde 42 ve yüzde 40 oy aldılar.

Murat: Seçim sonucundan bir ay önce kimsenin beklemediği bir mucize gerçekleşti. Bu kadar kısa sürede İşçi Partisi yüzde 25’ten yüzde 40’a çıkmıştı. Corbyn liderliğinde üçüncülüğe düşecek ve bölünecek denen İşçi Partisi iki yıl önceki son seçime göre 3,5 milyon oyunu artırmayı başarmıştı. Muhafazakâr Parti ise parlamentodaki çoğunluğunu kaybetti ve DUP ile birlikte azınlık hükumeti kurmak zorunda kaldı.

Mustafa: Bir anda işin rengi değişti?

Murat: Kesinlikle öyle oldu. İki yıl gibi kısa sürede parti kendi iç savaşını yaşadı, ideolojisini çok daha sol bir çizgide güncelledi ve nihayetinde de seçimlerde büyük patlama yaptı. Gerçekler artık yadsınamayacak kadar ortadaydı: Britanya halkı tüm kara propagandaya rağmen 21'inci yüzyılın soluna göz kırpmıştı. Britanya gibi hem kapitalizmin hem de onun son evresi neo-liberalizmin kalesi olan bir ülkede psikolojik üstünlük tamamen sol tarafa geçmiş oldu.

Mustafa: Hocam, İşçi Partisi deneyiminden ne öğrenmiş olduk?

Murat: Küçük ama yürekli bir grubun halkın sesini küresel trendler ile birleştirebildiğinde inanılmazı başarabildiğine tanıklık etmiş olduk. Sürecin zorluğuna ve nihai başarıya ilişkin BBC yapımı bu linkteki belgeseli şiddetle tavsiye ederim.

Mustafa: Peki iki yıl gibi kısa bir sürede nasıl böyle büyük bir ilerleme sağlanabildi?

Murat: İşin temeli gençlerin ekonomik gidişattan rahatsız oldukları tespitiydi. Aşağıdaki görsel son genel seçimlerde yaş gruplarının siyasi tercihlerini ortaya koyuyor. İkinci önemli nokta ise örgütlülük oldu. Momentum isimli gençlik örgütlenmesi ile az önce belirtilen gençlik enerjisi kullanılabilir hale dönüştürüldü. Bu gençler sayesinde kentlerde Corbyn’e şüphe ile yaklaşan seçmene despotik bir sosyalizm değil; sosyal devlet ve sosyal adaletin amaçlandığı aktarıldı. Son olarak ana akım Murdoch medyasının kara propagandası, BBC ve diğer medyanın mesafeli tavrı nedeniyle zorunlu olarak ağırlık verilen sosyal medyanın gücünden faydalanıldı. Bağışlardan oluşan bütçeyi gönüllü emekleriyle yoğurarak en aktif sosyal medya kampanyasını yarattılar. ABD tarzı parayla satın alınan sosyal medya kampanyası değil; gönüllülerin desteğiyle partinin manifestosunun tanıtımı yapıldı.

.

CORBYNISM TÜRKİYE'DE MÜMKÜN MÜ?

Mustafa: Tekrar Türkiye’ye dönelim. Benzer bir hareket Türkiye’de nasıl uygulanabilir?

Murat: Gezi Direnişi açık bir şekilde gençlerin hem siyasi hem de iktisadi gidişattan memnun olmadıklarını ortaya koydu. Üstelik aradan geçen yaklaşık beş yılda bu potansiyel daha da arttı. Aşağıdaki görselde KONDA tarafından 16 Nisan halk oylaması için yapılmış olan anketlerin sonuçları da buna işaret etmekte. Öğrenciler tüm kara propaganda ve tehditlere rağmen açık bir şekilde HAYIR bloku içerisinde yer almışlar. Üstelik Türkiye’nin her geçen gün 1994-2001 dönemini aratacak düzeyde bir ekonomik buhrana yol alması da sol mesajın kitlelere anlatılmasını önemli ölçüde kolaylaştıracak. 1980 öncesi dönemlerdeki sol ideolojinin Rus ajanı olmakla suçlanabileceği bir durum yok. ABD’nin Türkiye de dahil olmak üzere NATO ülkelerinde solu ezmek amacıyla yasa dışı olarak örgütlediği Gladio veya Kontrgerilla gibi yapılar da eskiye kıyasla çok daha zayıf.

.

Mustafa: Herhangi bir zorluk yok mu?

Murat: Koşullar olarak en büyük zorluk bu tip bir ideolojiye ana akım medyanın Britanya’daki gibi sürekli kara propaganda yapacağı gerçeği. Ek olarak küresel sermayenin sıcak para akışını da bir şantaj aracı olarak kullanması mümkün. Bununla beraber eğer bu tip bir hareket kapitalizmin beşiği Britanya’da gerçekleştirilebiliyorsa; neden Türkiye’de başarılmasın?

Mustafa: Tam olarak nasıl bir ideolojiden bahsediyoruz?

Murat: Altı Ok ilkelerinin içerisindeki solcu öğelerin daha ön plana konduğu bir ideoloji. Halka tanıtım yapması ise çok daha kolay. Ücretsiz eğitim, sağlık, çocuk bakımı, yaşlı bakımı; devlet destekli emeklilik sistemleri ve düşük gelir grubuna yapılan sosyal transferler. Ek olarak özelleştirme hatası yapılmış belirli kurumların geri kamulaştırılması, diğer sektörlerde ise etkin kamu düzenlemesi ve denetimi. Soma ve tersanelerde yaşanan iş cinayetlerine karşı önlemler ve çalışanların diğer haklarının korunması. Uygulanacak politikalar her açıdan halka dokunuyor bu nedenle tanıtımının yapılması oldukça kolay.

Mustafa: Bu kadar masraf içeren önlemlerin maliyeti nasıl olacak?

Murat: Türkiye’de varlıklı kesimin en büyük gelir kaynağı rant, ancak zengini zengin eden bu ranta karşı neredeyse hiçbir vergi yok. Varlıklı kesimin kaçırdığı ya da kaçındığı vergiler de ortada. Yeter düzey artan oranlı ve daha adil gelir vergisi sistemi; üsteki sosyal politikaların yükünü karşılayacaktır.

ULUSALCILIK, 3'ÜNCÜ YOL VE SOSYAL DEMOKRASİYE VEDA

Mustafa: Bahsettiğiniz ideoloji sosyal demokrasi mi?

Murat: Hayır! Sosyal demokrasi, kapitalizmin kontrol altında tutulmaya çalışıldığı sistemdir. 1980 sonrası küreselleşen neo-liberal dünyada gördük ki gelir değil servet birikiminde adalet sağlanmadığı müddetçe sosyal demokrasi kaybetmeye mahkûm. Sermaye gücü zaman içerisinde hem hükumetleri hem işçi sendikalarını satın almaya yetebiliyor. Çevre ve barış gibi evrensel önemdeki konularıysa hiç düşünmeksizin göz ardı edebiliyor. Dolayısıyla 21'inci yüzyıldaki sol anlayışında amaç gelir adaleti değil, servet adaleti; yöntem sosyal demokrasi değil, demokratik sosyalizm. Ülkemize özel olarak bu akımı solcu Atatürkçülük olarak niteleyebiliriz. Yalnızca cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve laiklik ilkelerine sıkıştırılmış sağcı Atatürkçülük (İttihatçılık) yerine; genişletilmiş halkçılık, güçlendirilmiş devletçilik ve yeniden hatırlanmış devrimcilik anahtar olacaktır. Hedefse artık yalnızca cumhuriyet değil, HALKÇI Cumhuriyet! Unutmayalım CHP’nin kuruluş ismi de Halk Fırkası idi.

Mustafa: CHP’de ısrarla gündeme taşınan bir diğer ideoloji ise ulusalcılık.

Murat: Neo-liberalleşme sonucu güçlenen küresel sermaye yalnızca sosyal demokrasiyi yok etmedi; aynı şekilde ulusalcılığı da tarihin tozlu sayfalarına bıraktı. Sermayenin tamamen küreselleştiği bir ortamda milli sermayeden bahsedebilir miyiz? Mülkiyeti yerlilerde ya da yabancılarda olan iki şirket arasında çalışan hakları, vergi yükümlülükleri ve çevre hassasiyeti arasında fark olabilir mi? İş cinayetlerine yol açan (Soma Holding), kârlarını yurtdışına kaçıran (Ülker-Yıldız Holding) ve rantla ormanları yok eden (Limak Holding) halk dostu ve vatansever mi? Bir konuya açıklık getirelim. Bir ticari kuruluşun yerli ya da yabancı mülkiyetinde olmasının artık hiçbir önemi kalmamıştır. Esas olan kamu ya da özel mülkiyetten hangisinde olduğudur. Tüm bu nedenlerden dolayı ulusalcılık da sosyal demokrasi gibi ömrünü tamamlamış bir ideolojidir. Her 29 Ekim ve 10 Kasım’da TV kanallarında yayınlanan kutlama ve anma temalı reklamlara kanmayalım; sermayenin millisi veya laik olanı yoktur, yalnızca kâr odaklı olanı vardır. Aşağıdaki görselden Türkiye’nin sözde “milli” ve “laik” iş insanlarının diğer yüzünü rahatça görebilirsiniz.

.

Mustafa: Hocam 1990’lı yıllarda Britanya ve Almanya’da 3. Yol (liberal sol) ideolojisi ile başarı elde edilmişti; tekrar denenemez mi?

Murat: Bu yolla başarı yakalayan Britanya İşçi Partisi sekiz yıldır, Almanya Sosyal Demokrat Partisi ise 13 yıldır muhalefete sıkışmış durumda. Neo-liberalizmin altın çağında onunla ters istikamette görüş bildirmek ve başarı kazanmak mümkün değildi. Ancak bugün koşullar baştan sona değişti; neo-liberalizmin çöküşünün başlangıcına tanıklık ediyoruz; dolayısıyla sağa kayan her politik akım kaybedecektir. Bunun en güzel örneği Yunanistan’daki sosyal demokrat parti olan PASOK’un (Yunanistan’ın CHP’si) durumudur. Ülkemizde de bilinen Yorgo Papandreu’nun lideri olduğu PASOK, 2009 yılında elde ettiği yüzde 44 oy oranından 2012’de yüzde 13’e, 2015’te ise yüzde 5’e düşmüştür. Bu nedenle CHP mevcut durumunda kalmakta ısrar ederse sonunun Pasokizasyon’a maruz kalacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Ancak öyle gözüküyor ki küresel sermayenin de Doğan Medya’sının da CHP’ye çizdiği rol bu şekilde; CHP’nin liberalleşerek buharlaştırılması.

Mustafa: Bu ideolojik değişimin hiçbir riski yok mu?

Murat: Şüphesiz var. Yunanistan yine bu konudaki en iyi örnek. PASOK’un çöküşünden faydalanan parti sosyalist SYRIZA olmuştu. İktidara geldikten sonra Yunanistan’ın aşırı zayıf ekonomik durumu ve AB/IMF baskısı neticesinde SYRIZA neo-liberal politikalara boyun eğdi. Bunun sonucu ise SYRIZA’nin devrimci değil, düzen partisi haline dönüşmesi oldu. Bu nedenle sol politikalara doğru yelken açıyorsanız; iktidarı yakaladığınızda da tutarlı olmak zorundasınız.

Mustafa: Britanya’daki sol sıçramaya benzer bir başarı yapmış Batı’da başka bir parti var mı?

Murat: Şu ana kadar iktidarı kazanmış tek parti SYRIZA. İspanya’da Podemos, Portekiz’de Sol Blok ve Almanya’da da Sol Parti son seçimlerde ülke politikasında görece önemli bir yer tutmayı başardılar. Yalnız İşçi Partisi’nin durumunun farklı olduğunu belirtelim. İşçi Partisi merkez sol konumdan dümenini radikal sola kırmış oldu. Üstte belirttiğimiz diğer tüm partiler ise merkez sol partilerin zayıflamasından faydalanarak kurulan ve zaten radikal sol olan partiler. Ek olarak Latin Amerika’da başarı kazanmış diğer sol partilerin de farklı bir duruşları olduğunu belirtmek gerek. Bu nedenle CHP için uygun örnek yalnızca Britanya İşçi Partisi.

CUMHURİYET GENÇLİĞİ CHP'Yİ DEVRALMALI!

Mustafa: CHP üzerine birçok önyargı varken bunu başarmak mümkün mü?

Murat: Sağ partilerin geçmişten bugüne CHP aleyhine sayısız kara propagandası oldu. Bunların büyük çoğunluğu din eksenindedir. Unutulan nokta ise bu tip hassasiyeti olanların hiçbir koşul altında CHP’ye zaten oy vermeyecekleridir. Bu nedenle CHP’nin ismi sakıncalı değildir; ancak yıllar içerisinde yaşattığı hayal kırıklıklarından ötürü bir yaşlanma olduğu gerçektir. CHP’nin vatandaşı temsil edememe sorunu vardır. Bunu da tedavi edecek olan cumhuriyet gençliğidir.

Mustafa: Cumhuriyet gençliği derken?

Murat: Biraz önce Britanya’daki Momentum hareketinden bahsetmiştim. İşte böyle bir yapının Türkiye’de can damarı cumhuriyet gençliği olmalı. Cumhuriyet olmasaydı köylerde maraba, şehirlerde hamal ya da cephelerde er olacak; asla özgür düşünce ve aydınlanmaya erişim bulamayacak binlerce genç var. Bir sonraki kuşağa halkçı cumhuriyet bırakabilmek adına bu gençliğin Momentum tarzı bir yapıyla örgütlenip CHP’yi yeniden halkçı yapması gerekiyor. Ülkenin çok küçük bir kesimini yansıtan tuzu kuru elitlerin değil; emek veren insanlarca yönetilen bir partinin inşası şart. Bu nedenle CHP tutarlı davranmalı; aile bağları sayesinde partide sağcı Atatürkçü/İttihatçı bir hizbe dönüşmüş ayrıcalıklı paşazade grubu tasfiye etmeli.

Mustafa: Yüzde 70 sağ yüzde 30 sol oy dağılımları bu ideolojideki bir partiyi sınırlamaz mı?

Murat: Yüzde 70-yüzde 30 oy dağılımı bakış açısı partilerin üst potansiyellerini değil; geçmişte gerçekleşmiş değerleri yansıtmaktadır. Bugüne kadar olan birçok seçimde sağ partilerin dini ve milli değerleri istismar etmeleri ve halihazırdaki iktidar olmalarından faydalanarak popülist politikalarla seçmeni ikna etmeleri bu durumun nedenidir. Diğer taraftan önümüzdeki süreçte sağ partilerin kullanabileceği bu tip çirkin politika araçlarının sonuna yaklaşmış durumdayız.

Mustafa: Şu anda popülizmi hiç olmadığı derecede AKP uygulamıyor mu?

Murat: Kesinlikle! Ancak Türkiye’nin yakın zaman içerisinde gireceği bir ekonomik buhranla bu tip popülist yaklaşımlar için kullanılabilecek bir sadaka ekonomisi imkânı kalmayacak (200 TL’nin Dramı: O Artık Yalnızca 70 TL!). Üstelik daha önceki kısımlarda konuştuğumuz üzere siyasi İslam’ın ömrünün sonuna geldik. Meclisteki beş partinin dördü zaten mevcut itibarıyla Türk milliyetçiliği yapmakta; bu konuda birbirine zaten yakınlaşmış partilerin daha çok milliyetçilik yaparak birbirlerinden oy çalmayı başarmaları bir beş yıl daha mümkün olmaz.

Mustafa: Böyle bir partinin seçmendeki karşılığı ne olur?

Murat: Ezberlenmiş bir şekilde kendinizi yüzde 30’a sıkıştırmak hata olur; Cumhuriyet ile barışık olan tüm kesimlerin hedeflenmesi mümkün. Yine İşçi Partisi’nden bir örnek vermek istiyorum. Bu partinin genel seçimlerden son bir ay önceki oy patlamasının esas kaynağı UKIP’ten (Britanya’daki aşırı sağcı parti) kayan oylar oldu. Düşünebiliyor musunuz; en sağ partiden sola iyice yelken açmış bir partiye yalnızca bir ayda yüzde 8 oy kayması yaşanmış. Geleneksel bakış açısıyla asla açıklanamayacak olan bir durum açık şekilde halkçı politikaların toplumdaki gücünü gösteriyor. Bir benzerini CHP de başarabilir.

Mustafa: Hocam son sözlerinizi alalım.

Murat: Dünya genelinde siyasi cephelerin netleştiği bir döneme giriyoruz. Nasıl AKP “sığ popülist milliyetçilik” trendinin etkisi altında kaldıysa; CHP de var olabilmek ve toplumu temsil edebilmek amacıyla kendini “halkçı sol” trende bırakmak zorunda. Daha fazla sağ politikalara yakınsayıp oy kazanabilme beklentisi İyi Parti’nin kuruluşu ile tamamen sona erdi. Ana tema en zengin yüzde 1’lik kesiminin tüm toplumun ürettiği varlıklara adaletsizce çöktüğü gerçeği olmalı. Üstelik sosyal adaletsizliklerin kolayca topluma anlatılabileceği, 1994-2001 dönemini anımsatacak ekonomik bir çöküşe doğru yol alıyoruz.

Sola doğru yapılacak açılım yeni kadrolarla tutarlı bir şekilde temsil edilebilmeli. Beyaz Türk damgası yemiş, halkın genel ekonomik durumunun çok üstünde bir hayat yaşayan insanlarla değil; cumhuriyete minnet borcu olan cumhuriyet gençliği görevi devralmalı. Liderlik yarışlarına odaklanıp mucizevi bir şekilde yeni bir Atatürk bekleme kolaycılığına kimse kapılmamalı. 1930’lara özlem, 1960’lara övgü ve 1990’lara şükür duyarak ilerleyemeyiz; yalnızca 2020’ler için emek verirsek yeniden ayağa kalkabiliriz. Bu nedenle cumhuriyet gençliği doğrudan temsil ile elini taşın altına koymalı, CHP’yi küllerinden yeniden yaratmalı!

*Bu yazı ilk olarak Rhetorica'da yayınlanmıştır.